Canlandırdığı ekran karakteriyle her yaştan izleyicinin beğenisini toplayan Rahimcan Kapkap, bu ilk gazete röportajı için oldukça heyecanlı. Tıpkı ekranda yansıttığı gibi sevimli ve sıcakkanlı bir duruşu var. Sohbetimize, Rahimcan’ı daha yakından tanıma amacıyla başlıyoruz.
◊ İsminizin özel bir anlamı var mı?
Rahimcan isminin kökeninde aslında dokunaklı bir anı yatıyor. Annem bana hamileyken, genç yaşta vefat eden teyzemin adı Rahime imiş. Bu nedenle bana Rahimcan adını vermişler. Soyadım Kapkap ise Osmanlı döneminde takunya onarımı yapan kişilere verilen bir unvanmış; atalarım bu mesleği icra ediyormuş. İsmim ilk başta insanlara biraz değişik gelse de, kimseye benzemeyen bu farklılığı seviyorum.
◊ Pek çok sanatçı, akılda kalıcı olmak için sahne ismi kullanıyor. Siz hiç adınızı kısaltmayı veya değiştirmeyi düşündünüz mü? Yoksa ‘Rahimcan Kapkap’ ismiyle de bir yıldız olunabileceğine inanıyor musunuz?
Bir sahne adı kullanmak aklımdan dahi geçmedi. Bu tür konularda ismin ne kadar etkili olduğunu bilmiyorum ama bence yetenek varsa gerisi teferruattır.
◊ Sizi iki sezondur ekranlarda görüyoruz ve yakında yeni bir sinema filminiz vizyona girecek. Ancak hakkınızda pek fazla bilgi bulunmuyor. Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Şu an kendimi keşfetme sürecindeyim. 26 yaşındayım ve enerjik, delidolu bir yapım var. Bu durumum, özellikle sette bazen fazla gelebiliyor; içimde sanki 7 yaşında bir çocuk varmış da onu sakinleştirmeye çalışıyormuşum gibi hissettiğim anlar oluyor. Yalnız kaldığımda ise daha içe dönük ve duygusal bir ruh haline bürünebiliyorum. Ben de kendimi gözlemliyorum, geleceğin neler getireceğini merak ediyorum.
◊ Bu enerjik çocuğun yaşam öyküsü nerede başlıyor?
Konya’da dünyaya geldim. Dört kardeşin en küçüğüyüm. Annem ev hanımı, babam ise fotoğrafçıydı. Annem halen Konya’da yaşıyor, fakat babamı kaybettik.
◊ Başınız sağ olsun. Ne zaman vefat etti?
Teşekkür ederim, geçen sene kaybettik. 64 yaşındaydı ve koah hastasıydı. Bir diş çekimi sonrası enfeksiyon kaptı ve her şey iki-üç ay gibi kısa bir sürede olup bitti.
◊ Bu kayıp sizi nasıl etkiledi?
Hayattaki en yakın dostumu yitirdim.
◊ Ailenizde oyunculukla ilgilenen başka biri var mıydı?
Hayır, yoktu. Ancak 8 yaşımdayken fotoşop gibi bilgisayar programlarını kullanıyordum. Ne sinemaya ne de tiyatroya çok sık gidebildim; o dönemde böyle bir imkânım veya erişimim yoktu. Buna rağmen içten içe hep “Oyuncu olacağım, sahnede yer alacağım ve Rahimcan kimliğinin dışına çıkacağım” diyordum. Şimdi sokakta insanlar bana canlandırdığım karakter olan “Metehan” diye seslendiğinde bu durum çok hoşuma gidiyor, adeta kendimden kaçış gibi geliyor.
◊ Üniversite eğitimi aldınız mı?
Lisede sayısal bölümü okudum ve derslerimde oldukça başarılıydım, fakat üniversite sınavım geçersiz sayıldı. Sınavdan çıkarken yanlışlıkla soru kitapçığını da yanıma almışım.
◊ Bu nasıl oldu?
O dönem o kadar çok deneme sınavı çözüyordum ki bu bir alışkanlık haline gelmişti. Kitapçıkla birlikte çıktığım için sınavım iptal edildi. Çok anlamsız, değil mi? Ama aslında bu benim için büyük bir şans oldu.
◊ Neden?
Ağabeyim mimar, benim de sayısal zekâm iyi olduğu için o yolda ilerleyip ağabeyimin ofisinde çalışmam planlanıyordu. Fakat sınavımın iptal olmasıyla bu plan değişti. Sonrasında Gelişim Üniversitesi’nin radyo, televizyon ve sinema bölümünü kazandım. Bu benim için bir çıkış biletiydi ve aileme “Hoşça kalın” deme fırsatı buldum. İstanbul’a taşındım ve Craft tiyatro atölyesine katıldım. Ayrıca farklı eğitmenlerden de dersler aldım.
**TANIŞ YOK, PARA YOK**
◊ İstanbul’a ilk geldiğinizde korktunuz mu?
Korkmaz olur muyum! Metrobüste ağladığımı bilirim. Çok zorlu bir süreçti; ne bir tanıdık vardı ne de cebimde para.
◊ Sektörde nasıl keşfedildiniz?
Akademi 35Buçuk’ta eğitim alırken hocam Altan Gördüm beni yanına çağırarak “Seni biriyle tanıştıracağım” dedi. Gelecek vaat ettiğini düşündüğü öğrencilerini bir menajerle buluşturdu. O menajer de beni oradaki öğrenciler arasından seçti. Bu tanışıklığın ardından önce ‘El Kızı’, sonrasında ise ‘Kızılcık Şerbeti’ projeleri geldi. Şimdi de bir sinema filmi projesi sırada.
◊ Bu meslekten beklentileriniz neydi, karşılığında ne buldunuz?
Aslında tek beklentim kendimin en iyi versiyonunu bulmaktı. Şu an o versiyonu bulmaya ve kendimi geliştirmeye odaklanmış durumdayım. Umarım her şey daha da iyi olur.
◊ Sizi bu süreçte şaşırtan durumlar yaşandı mı?
İnanır mısınız, hiç olmadı! Çünkü sektöre girmeden önceki altı senem çok meşakkatliydi. Bunu kibirli bir yerden ifade etmiyorum ama İstanbul’daki ilk yıllarım gerçekten zordu. Şimdi tam bir rahatlama hissi olmasa da, sıranın bana geldiğini düşünüyorum.
◊ Sizce sizi diğerlerinden ayıran ne, neden izleyiciler sizi takip etmeli?
Kendi hakkımda yorum yapmam tuhaf kaçar ama dışarıdan duyduğum ve özellikle Aliye Abla’nın (Uzunatağan) söylediği bir cümle benim için çok değerli. Bana, “Sen samimi bir oyuncusun” demişti. Ben de hayatta samimiyetimle var olmaya çalışan bir insanım.
◊ Peki, şu an aynaya baktığınızda karşınızda ne görüyorsunuz?
Hiçbir şey.
◊ Sizi siz yapan en temel özellikleriniz neler?
Hırsım, samimiyetim ve yeteneğim olduğunu düşünüyorum.
◊ Geldiğiniz bu noktada oyunculuk sizin için ne anlama geliyor?
Oyunculuk benim ilk aşkım, onun ötesinde bir şey yok. Eğer oyunculuk ete kemiğe bürünseydi, onu bir an bile yanımdan ayırmazdım; aramızda böyle garip bir bağ var. Benim bütün varlığım bu meslek.
◊ Geleceğe dair ne gibi hayalleriniz var?
Merak ettiğim ve tecrübe etmek istediğim çok sayıda karakter var. Ketche, enerjisi yüksek ve benim oyunculuk alanımı genişleten müthiş bir yönetmen; onunla bir film çekmeyi çok arzu ederdim. Ayrıca Berkun Oya ile çalışmayı da çok isterim.
**SPOR YAPINCA YUNAN HEYKELİ GİBİ OLUYORUM**
◊ Aileniz bu şöhret durumuna ne diyor?
Annem Konya’da meşhur olmuş. Marketteki insanlar falan onun annem olduğuna inanmıyorlarmış. Ama ne olursa olsun, ben annemin oğluyum.
◊ Ünlü olmak hayatınızda neleri değiştirdi? Kısıtlandığınızı hissettiğiniz anlar oluyor mu?
Eğitim sürecinde bir hocamız, “Bu mesleği yapmak istiyorsanız en büyük bedeliniz özgürlüğünüzü satmak olacak” demişti. Örneğin, geçenlerde bir mekânda spagetti sipariş ettim ve yemek yerken biraz dalgın ve hızlı davrandığım oluyor (gülüyor). Bir anda etrafta telefonların çıktığını fark ettim. Gizlice fotoğraflarım çekilmeye başlandı, sanki ortada anormal bir durum varmış gibi. Hâlbuki yanıma gelip sohbet etseler, birlikte fotoğraf çektirsek çok daha keyifli olur. Sevilmek harika bir duygu. Ama böyle birkaç garip olay yüzünden mesleğimden vazgeçecek değilim, zamanla alışacağız.
◊ Tanınırlığınızın artması kadınlarla olan ilişkilerinizi nasıl etkiledi?
Elbette etkileri oluyor. Birinin gözlerine baktığımda benimle Rahimcan olduğum için mi, yoksa oyuncu Rahimcan olduğu için mi iletişim kurduğunu anlayabiliyorum.
◊ Bu ayrımı yapabiliyor musunuz?
Kesinlikle. 11 yaşında pazarda çalışan bir çocuktum; insanları tanımaya ve empati kurmaya o yaşlarda başladım. Bu yüzden niyetleri sezebiliyorum ve o alana girmelerine müsaade etmiyorum.
◊ Sosyal medyadaki fotoğraflarınızın altına “Eridim”, “Fiziğin harika” gibi yorumlar yapılıyor. Kendinizi çekici buluyor musunuz?
Spor yaptığım zamanlarda gerçekten bir Yunan heykeline benzediğimi düşünüyorum, garip bir dönüşüm geçiriyorum. Dört sene yüzmenin getirdiği bir altyapı var sanırım. Ama sporu bıraktığımda kendimi oldukça aciz hissediyorum.
◊ İlişkilerde tavlayan taraf mısınız, tavlanan mı?
Tavlanan tarafım. Hakan, bu sorular beni çok yordu. Bir su alabilir miyim acaba (gülüyor). Koku ve bakışlar benim için çok belirleyici. Ayrıca biraz sapyoseksüelim; zekâya büyük önem veririm.
◊ Çapkın bir yapınız var mı?
Elbette flörtlerim oldu ama hayatımda sadece bir kez uzun süreli bir ilişki yaşadım. 21 yaşındaydım ve ilişkimiz 1.5 sene devam etti.
◊ Kolay âşık olan biri değil misiniz?
Siz birine anında âşık olabilir misiniz? Ben olamıyorum. Günümüzde her şey o kadar erişilebilir ki, tahammül seviyesi sıfır ve bu durum alanı daraltıyor. Ayrıca birini gördüğünüzde gerçekten de ayağınızın altındaki yerin kayması lazım. Öyle bir his olmuyorsa neden kendimi zorlayıp mutsuz edeyim ki?
**KENDİMİ KONTROL EDİYORUM**
◊ Canlandırdığınız Metehan karakteri, muhafazakâr bir ailenin oğlu… İzleyiciler tarafından sempatik ve beyefendi bulunan bir karakter. Metehan, size ne kadar benziyor?
Bunu anneme sormak gerekir. Fakat Metehan’ın temelinde aile sevgisizliğinin yarattığı bir ‘kötü çocuk’ dinamiği vardı; kaostan besleniyor, etrafına sataşıyordu. Aslında Metehan, muhafazakâr bir ailenin seküler çocuğu.
◊ Bu karakter size ne öğretti?
Bana kendimi dizginlemeyi öğretti. Hikâyede bazı olaylar yaşanıyor ve Metehan karakteri sadece durup izliyor; bir şeyleri kırıp dökmemek adına susup uzaklaşıyor. Ben normalde Metehan gibi değilim, tepkilerim biraz daha yüksek olabiliyor ama artık bunu yapmamaya özen gösteriyorum. Kendimi kontrol ediyorum.
◊ Hayatta ani parlamalarınız olur mu?
Bazen şeker hastası mıyım diye düşünüyorum (gülüyor). Şeker düşünce insan nasıl aniden parlayıp sönerse, ben de zaman zaman öyle olabiliyorum. Hatta kendi kendimi en dip noktaya kadar çekebilirim. Benim alevim aslında tamamen kendime yönelik.