Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 93 Yıllık Mirası ve Dönüşümü

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), operasyonlarına başlamasının 93. yılını kutluyor. Bankanın kuruluşu, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ülkelerin kendi para politikalarını bağımsızca yönetme eğiliminin ve Kurtuluş Savaşı ile elde edilen siyasi bağımsızlığı ekonomik egemenlikle pekiştirme arzusunun bir sonucu olarak ivme kazanmıştır.

Bir merkez bankası kurulması fikri ilk olarak 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde gündeme gelmiş ve burada özellikle “milli bir devlet bankası” oluşturulması düşüncesi öne çıkmıştır. Bu doğrultuda, 1927 yılında dönemin Maliye Bakanı Abdülhalik Renda tarafından sunulan kanun taslağı mecliste onaylanmıştır. Kuruluş sürecinde uluslararası deneyimlerden de faydalanılmış; 1928’de Hollanda Merkez Bankası Başkanı Dr. Gerard Vissering Türkiye’ye davet edilmiştir.

Dr. Vissering, İstanbul’da yürüttüğü çalışmalar neticesinde “Türkiye’de Nakit İstikrarı ve Bir Merkezi İhraç Bankası Tesisi” başlıklı bir rapor hazırlayarak hükümetten bağımsız bir merkez bankasının zorunluluğuna işaret etmiştir. Ertesi yıl davet edilen İtalyan uzman Kont Volpi de, Türk lirasının değerini korumak için bir merkez bankasının kurulmasının şart olduğunu vurgulamıştır.

Bu gelişmeler ışığında hükümet, gerekli yasal altyapıyı oluşturmak üzere harekete geçmiştir. Lozan Üniversitesi’nden Prof. Leon Morf’un da katkılarıyla hazırlanan Merkez Bankası yasa tasarısı, 11 Haziran 1930’da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından kabul edilmiştir. 1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu olarak 30 Haziran 1930’da Resmi Gazete’de neşredilmiştir. Daha önce farklı kurumlarca yürütülen görevlerin tek bir çatı altında toplanmasıyla Merkez Bankası, 3 Ekim 1931’de resmen faaliyete geçmiştir.

**BANKNOT MATBAASI FAALİYETE GEÇTİ**
İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği zorlu ekonomik koşulların yaşandığı 1940’lı yıllarda, dünya genelindeki eğilime paralel olarak TCMB de kamu finansman açıklarının kapatılmasında rol oynamıştır. 1950’li yıllara gelindiğinde ise ülkenin büyüme ve kalkınma hamlelerinin finansmanı büyük ölçüde Merkez Bankası kaynakları ile temin edilmiştir. Bu dönemde Hazine’ye kısa vadeli avans imkanı tanınarak Banka kaynakları kamunun hizmetine sunulmuştur. Banka için bu dönemin bir diğer önemli adımı, 1955’te kendi banknot matbaasını kurması ve 1957 yılından itibaren kağıt paraların Türkiye’de basılmaya başlanması olmuştur.

Planlı ekonomi dönemine girilen 1960’larda, TCMB, ekonomik şartlara ve sanayileşme sürecine uygun olarak genişlemeci para politikaları benimsemiş ve kamuya kaynak aktarmayı sürdürmüştür. Aynı zamanda, kambiyo kontrolü ile ilgili uygulamaların önemli bir kısmı da bu dönemde Merkez Bankası’na devredilmiştir.

**1211 SAYILI YASA İLE YENİ BİR DÖNEM**
Dünya ekonomisinde İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan değişimlere ayak uydurmak ve Banka’nın etkinliğini artırmak hedefiyle 14 Ocak 1970’te 1211 sayılı yeni TCMB Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla birlikte tarihinde yeni bir sayfa açan Merkez Bankası, dönemin modern ekonomi ve merkez bankacılığı anlayışlarını yansıtan bir yapıya kavuşmuştur.

Bu yasa, Banka’nın yasal statüsü, teşkilat yapısı, görev ve yetkilerinde köklü değişiklikler getirmiştir. Anonim şirket statüsü muhafaza edilen TCMB’nin sermayesi 15 milyon liradan 25 milyon liraya çıkarılmış ve Hazine’nin sermayedeki payının yüzde 51’in altına düşemeyeceği hükme bağlanmıştır. 1211 sayılı kanunun getirdiği bir başka yenilik ise dış ilişkilerde ve protokolde denklik sağlamak amacıyla “guvernörlük” olarak adlandırılan başkanlık makamının oluşturulmasıydı. Bu makama atanan ilk isim Naim Talu olmuştur.

Guvernörlük makamının yanı sıra, başkan ve yardımcılarından oluşan “yönetim komitesi” adıyla yeni bir karar organı kurulmuştur. Banka’nın en üst karar organı olan 8 kişilik İdare Meclisi ise 6 üyeli Banka Meclisi olarak yeniden yapılandırılmıştır. Yasa, TCMB’nin görev ve yetkilerini de genişletmiş; Hazine’ye verilebilecek kısa vadeli avans tavanı, ilgili yılın bütçe ödeneklerinin yüzde 15’i seviyesine yükseltilmiştir.

**1980 SONRASI YAPISAL DÖNÜŞÜM**
1980’li yıllar, hem Türkiye ekonomisi hem de Merkez Bankası için bir milat niteliği taşımaktadır. 24 Ocak 1980 kararlarıyla Türkiye ekonomisinde yapısal bir dönüşüm süreci başlatılmıştır. Bu süreçte hayata geçirilen finansal serbestleşme adımlarıyla, para ve kur politikalarının TCMB tarafından piyasa ekonomisi ilkeleriyle uyumlu yürütülmesi için gerekli altyapı tesis edilmiştir. Para politikası tarafında mevduat ve kredi faizlerinin piyasa koşullarında serbestçe belirlenmesi kararlaştırılmıştır.

Türk parası yabancı paralar karşısında devalüe edilerek sabit kur rejimine son verilmiştir. 1983 yılında TCMB, altın ve döviz rezervlerinin etkin yönetimi konusunda tam yetkili kılınmıştır. 1987’de açık piyasa işlemlerine başlayan Banka, modern para ve döviz piyasalarının oluşumuna da öncülük etmiştir. 1989’da yayımlanan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı karar ile ekonomik aktörlere dövizle işlem yapma serbestisi tanınmış, Türk lirası konvertibl ilan edilerek daha esnek bir döviz kuru rejimine geçilmiştir. 1990 yılında ise Banka, ilk kez kamuoyuna bir para programı açıklayarak piyasanın likidite ihtiyacını faiz ve kur istikrarını bozmadan karşılamayı amaçlamıştır.

21 Nisan 1994’te Hazine’nin TCMB kaynaklarını kullanımına sınırlama getirilmiştir. 1997’de imzalanan bir protokolle de Hazine’nin 1998’den itibaren Merkez Bankası’ndan kısa vadeli avans kullanmaması kararlaştırılmıştır.

**BANKA, 2001’DE ARAÇ BAĞIMSIZLIĞINI ELDE ETTİ**
1995-1999 döneminde Merkez Bankası’nın politikaları, finansal piyasalarda istikrarı tesis etmeye odaklanmıştı. Ancak enflasyonun kontrol altına alınamaması üzerine 2000 yılında döviz kuruna dayalı yeni bir istikrar programı uygulamaya konuldu. Ne var ki, yıl sonuna doğru ekonomideki güven erozyonu ve 2001’de patlak veren kriz, programın sonlandırılmasına yol açtı. 22 Şubat 2001’de dalgalı kur rejimine geçildi.

Krizin ardından ekonomide başlatılan yapısal dönüşüm programı çerçevesinde 25 Nisan 2001’de Merkez Bankası Kanunu’nda çok önemli değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerle, “fiyat istikrarını sağlamak” TCMB’nin temel amacı olarak net bir şekilde tanımlandı. Banka’nın bu amaç doğrultusunda uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı araçları doğrudan kendisinin belirlemesi hüküm altına alınarak “araç bağımsızlığı” tesis edildi. Banka’nın, fiyat istikrarı hedefiyle çelişmemek kaydıyla hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekleyeceği de yasaya eklendi.

Finansal istikrarın sağlanması ise Banka’nın destekleyici amacı olarak belirlendi. Bu kapsamda, Banka’nın kamusal finansman kaynağı olmasının önüne geçmek için Hazine’ye ve diğer kamu kuruluşlarına avans vermesi, kredi açması ve bu kurumların borçlanma araçlarını birincil piyasadan satın alması yasaklandı. Para politikası stratejilerinin ve karar alma süreçlerinin kurumsallaşması amacıyla Para Politikası Kurulu (PPK) da bu dönemde oluşturuldu.

**PARADAN ALTI SIFIR ATILDI**
2002 yılı itibarıyla modern bir para politikası stratejisi olan enflasyon hedeflemesi rejimine geçiş yapıldı. 2002-2005 arasındaki örtük enflasyon hedeflemesi döneminde, rejimin başarısı için gerekli ön koşulların sağlanmasına odaklanıldı. TCMB’nin teknik ve kurumsal altyapısı güçlendirildi, tahmin modelleri geliştirildi ve veri setleri zenginleştirildi. Bu süreçte Araştırma Genel Müdürlüğü, Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü olarak yeniden yapılandırılırken, iletişim politikalarının etkinliğini artırmak için İletişim Genel Müdürlüğü kuruldu.

2005 yılından itibaren politika kararlarında öngörülebilirliği artırmak amacıyla PPK toplantı tarihleri bir takvim dahilinde önceden ilan edilmeye başlandı. Tüm bu hazırlıkların neticesinde 2006’da açık enflasyon hedeflemesi rejimine geçildi. 1 Ocak 2005’te Türk lirasından altı sıfır atılarak Yeni Türk Lirası (YTL) ve yeni kuruşlar tedavüle sokuldu. 1 Ocak 2009 tarihinde ise paradaki “yeni” ibaresi kaldırılarak Türk lirası, yenilenen tasarımları ve boyutlarıyla dolaşıma sunuldu.

1211 sayılı Kanun gereğince, TCMB hisse senetleri (A), (B), (C) ve (D) olmak üzere dört sınıfa ayrılmıştır. (A) sınıfı hisseler münhasıran Hazine’ye, (B) sınıfı Türkiye’deki milli bankalara, (C) sınıfı 15 bin hisseyi aşmamak kaydıyla diğer bankalar ve imtiyazlı şirketlere, (D) sınıfı ise Türk ticari kuruluşları ile Türk vatandaşı tüzel ve gerçek kişilere tahsis edilmiştir. Banka’nın mevcut sermayesi 25 bin lira olup 250 bin hisseye bölünmüştür. Geçen yıl sonu verilerine göre sermayenin yüzde 55,12’si (A) sınıfı, yüzde 23,25’i (B) sınıfı, yüzde 2,51’i (C) sınıfı ve yüzde 19,12’si (D) sınıfı hisselerden meydana gelmektedir.

Banka, nitelikli insan kaynağı, köklü kurumsal kültürü ve güçlü teknik kapasitesiyle fiyat istikrarının tesisi ve sürdürülmesi yönündeki çalışmalarına devam etmektedir.

**KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE BAŞKANLAR**
Kuruluşundan bu yana 27 isim TCMB Başkanı olarak görev almıştır. İlk başkan Selahattin Çam, 1931-1938 yılları arasında bu görevi üstlenmiştir. Çam’dan sonra görev yapan başkanlar şunlardır:
“Kemal Zaim Sunel (1938-1949), Mehmet Sadi Bekter (1949-1950), Osman Nuri Göver (1951-1953), Mustafa Nail Gidel (1953-1960), Memduh Aytür (1960), İbrahim Münir Mostar (1960-1962), Ziyaettin Kayla (1963-1966) Naim Talu (1967-1971), Memduh Güpgüpoğlu (1972-1975), Cafer Tayyar Sadıklar (1976-1978), Hakkı Aydınoğlu (1979-1981), Osman Şıklar (1981-1984), Yavuz Canevi (1984-1986), Rüşdü Saracoğlu (1987-1993), Bülent Gültekin (1993-1994), Yaman Törüner (1994-1995), Gazi Erçel (1996-2001), Süreyya Serdengeçti (2001-2006), Durmuş Yılmaz (2006-2011), Erdem Başçı (2011-2016), Murat Çetinkaya (2016-2019), Murat Uysal (2019-2020), Naci Ağbal (Kasım 2020-Mart 2021), Şahap Kavcıoğlu (Mart 2021-Haziran 2023) ve Dr. Hafize Gaye Erkan (Haziran 2023-Şubat 2024), Dr. Yaşar Fatih Karahan (Şubat 2024-devam ediyor)”

**MERKEZ BANKASI REZERVLERİ YAKLAŞIK 156,4 MİLYAR DOLAR İLE TARİHİ ZİRVESİNDE**
Diğer taraftan, TCMB’nin toplam rezervleri 20 Eylül haftasında bir önceki haftaya kıyasla 2 milyar 842 milyon dolar artarak 156 milyar 392 milyon dolar ile tüm zamanların en yüksek düzeyine tırmanmıştır. Swap hariç net rezervler ise geçen yılın mayıs ayına göre 90,5 milyar dolarlık bir artış kaydederek 29,9 milyar dolar ile son 5,5 yılın zirvesine ulaşmıştır. Uygulanan ekonomi programı neticesinde gerileyen cari açık ve yükselen rezervler, ülkenin risk primini düşürerek finansal istikrarı güçlendirmeyi sürdürmektedir.