Türkiye’nin en önemli tahıl ambarlarından biri olan Yozgat’ta, çiftçiler yeni hasat sezonu için gün sayıyor. Bölgede yaklaşık 6 milyon 130 bin dekarlık devasa bir alanda tarımsal faaliyet yürütülüyor. Fakat son yıllarda iklim değişikliğinin tetiklediği kuraklık ve yaşanan diğer doğal afetler sebebiyle verimlilikte ciddi bir düşüş gözlemleniyor. Bununla birlikte, açıklanan resmi taban fiyatları, çiftçinin harcadığı emeği ve masrafı karşılamaktan oldukça uzak kalıyor. Bu durum karşısında birçok üretici tarımdan umudunu yitirirken, bir kısmı ise koşulların düzelmesi umuduyla, zarar etme pahasına tarlasını ekip biçmeye devam etme inadını sürdürüyor. Geçtiğimiz yıl ektiği buğday için yaptığı harcamaları tek tek listeleyen çiftçi Muharrem Demirer, her bir dekardan asgari 500 lira kayıpları olduğunu ifade etti.
“DEVLETİN BELİRLEDİĞİ 250 KİLOLUK BUĞDAY KOTASI MEVCUT”
Yozgat’ın Tayyip köyü çiftçilerinden Muharrem Demirer, dekardan ortalama 250 kilogram buğday elde edebildiklerini belirterek, yaşadıkları sıkıntıları şu sözlerle dile getirdi:
“Benim işim çiftçilik, tarım. Ancak bir çiftçi olarak sesimi yetkili mercilere duyuramıyorum, onlar da bizimle yeterince ilgilenmiyor. Yozgat’ın koşullarını ve toprak yapısını bir dönüm üzerinden hesaplayalım: Toprağı sürmek için 3 litre mazot harcıyoruz. Kesekleri parçalamak ve kazayağı çekmek için 2 litre daha gidiyor. Araziyi tırmıkla düzeltmek için 1 litre, mibzerle ekim yapmak için 1 litre daha yakıyoruz. İlaçlama ve gübreleme için tarlaya gidip gelmelerle birlikte, bir dönümde ortalama 8 litre mazot masrafımız oluyor. Dönüm başına 25 torba gübre kullanıyoruz ki bir torbası bin lira. Geçen sene kilosunu 20 liraya aldığımız tohumu ektik ama mahsulümüzü 8 liradan sattık. Sadece tohuma 500 lira gidiyor. Bunun üzerine ilacı, gübresi, diğer malzemeler, işçilik maliyetleri, makinelerin yıpranma payı ve kamyon nakliye ücreti ekleniyor. Yozgat şartlarında, devletimizin bize tanıdığı 250 kilo buğday kotası var. En iyi ihtimalle 250 kilo buğday alabiliyoruz. Bunu sattığımda elime geçen para 2 bin lira. Oysa bizim bir dönümdeki toplam giderimiz 2 bin 800 lirayı buluyor. Kısacası, her dekarda açıkça zarar ediyoruz. Bu yılki fiyatlarla durum daha da kötü. Mazotun litresi 50 liraya yaklaştı, buğday için ise 13 lira fiyat belirlediler. Bu da zarar demek. Bir dönümden en az 500 lira zarardayım. Devletin sağladığı destekleri de hesaba kattığımda dahi bu işin içinden çıkmamız mümkün olmuyor.”
“BİZİ TÜCCARIN İNSAFINA TERK EDİYORLAR”
Açıklanan taban fiyatların düşüklüğü ve alımlardaki organizasyon sorunları nedeniyle üreticinin tüccara mahkum edildiğini savunan Demirer, sözlerini şöyle tamamladı:
“Devletin verdiği gübre ve mazot destekleri son derece yetersiz kalıyor ve ürünümüzü zamanında devlete satamıyoruz. Bu durum bizi doğrudan tüccarın eline düşürüyor. Yeni randevu sistemi ise işleri tamamen bozdu. Tarlayı biçtiriyoruz ama randevu alamadığımız için ürünü depoya teslim edemiyoruz, kamyoncu da beklemiyor. Fırsatı değerlendiren tüccarlar, harmandan ürünümüzü neredeyse bedavaya alıp gidiyor. Buradan yetkililere sesimi duyurmak istiyorum; çiftçilik ölüyor, tarım bitiyor, hayvancılık tükeniyor. Devlet yöneticilerimizin, Ziraat Odası mühendisleri ile birlikte köylünün yanına gelerek, tarlada birebir uygulamalı hesaplamalarla çiftçiliği yeniden kalkındıracak adımlar atmasını talep ediyorum. Hayvancılık meselesine gelirsek, TKKDK’ya ve Tarım İl Müdürlüğü’ne projeler sunuluyor. Dışarıdan gelen, elinde çantası olan bir adam 10 dönüm arazisiyle, Ziraat Bankası’ndan hatır gönül ilişkileriyle işini halledip bir kişiye 15 milyon, 30 milyon gibi devasa destekler alıyor. Bu kişiler işi kuruyor ama sonra dağıtıp iflas ediyor. Benim isteğim, köyünde yaşayan, ailesiyle birlikte üretim yapan çiftçilere destek olunmasıdır. Birine betona yatırım yapması için 30 bin lira vereceğine, 100 dönüm arazisi olan çiftçiye satmaması şartıyla 10 baş, 200 dönümü olana 20 baş hayvan verilsin. Yetiştirdiğini satsın ama ana sermayesi dursun. Köylü ancak bu şekilde kalkınabilir ve kırsaldan kente göçün önüne geçilebilir. Şehirdeki insanlar açlıkla mücadele ediyor, köyüne de dönemiyor çünkü köyde yapabileceği bir iş kalmadı. Bu gidişatla köydeki son üreticiyi de bitirecekler. Benim iki çocuğum var, ikisi de üniversite okudu ama işsiz. Ne yapacağımızı bilemez haldeyiz.”