Asaf Halet Çelebi, “İbrahim” isimli şiirine, peygamberden bir talepte bulunarak giriş yapar: “İbrahim, içimdeki putları devir!”. Bu çağrıya İbrahim yanıt verir ve putlar yıkılır; fakat ne var ki, onların boşalttığı alana kimileri tarafından hemen yenileri yerleştirilir. Şair Çelebi’nin bu içsel mücadelesini kavramak adına, Hz. İbrahim’in meşhur kıssasına geri dönmek ve o hadiseyi yeniden anımsamak faydalı olacaktır.nnHz. İbrahim’e yöneltilen soru şuydu: “İbrahim, putları kim kırdı?” O esnada, en büyük put yerinde sapasağlam durmaktaydı ve balta da onun boynuna asılıydı. İbrahim, hiç duraksamadan o heykeli işaret ederek şu yanıtı verdi: “O yapmış olmalı, gidin sorun. Tabi eğer konuşabilirse!” Oradaki herkes, putların konuşma kabiliyetine sahip olmadığını ve bu eylemin failinin İbrahim olduğunu pekala biliyordu. Peki, bu putları kırma hadisesi neden ortaya çıkmıştı? Genç İbrahim’in asıl iletmek istediği mesajı tam olarak kavrayabilmek için, bu noktaya varmadan evvel onun yıldızlar, ay ve güneş hakkındaki ünlü tefekkür sürecini göz önünde bulundurmak zorunludur.nn**TANRI KAVRAMI ÜZERİNE BİR SORGULAMA**nnİbrahim, “Tanrı nedir?” meselesi üzerine kafa yorarak fani olmayan, kalıcı bir varlık arayışına girer. Geceleri beliren yıldızlar bir süre sonra gözden yitmekte, ay da aynı kaderi paylaşmaktadır. Güneş ise hepsinden daha görkemli olmasına rağmen, akşam vakti geldiğinde o da sahneden çekilmektedir.nnİbrahim tarafından yürütülen bu sorgulamanın bir benzerine İyonya düşünürlerinde de rastlanmaktadır. Örneğin, tarihteki ilk filozof olarak kabul edilen Thales, sürekli değişen varoluş sahnesinin temelinde yatan ana maddeyi (arke, ilke) keşfetmeyi amaçlamıştır. Her iki arayışın ortak noktası, değişmeyen bir sabiteyi bulma isteğidir.nnYalnızca kalıcı olanın Tanrı olabileceği sonucuna vardıktan sonra İbrahim’in, bu fikrini etrafındaki toplulukla paylaştığı düşünülebilir. Fakat mesajı tam olarak anlaşılamayınca, putları kırma eylemi aracılığıyla sembollerin ve görünenlerin ötesindeki bir gerçeğe işaret etme yoluna gitmiş olmalıdır.nnEsasen putlar, gözle görülmeyen gerçekliklerin birer hatırlatıcısı işlevi gören sembollerdir. Bu açıdan bakıldığında, sembollerin değerli ve önemli olduğu kabul edilebilir. Ancak İbrahim’in asıl problem olarak tespit ettiği nokta şudur: Sembolün, hakikatin kendisi olarak algılanması. Sembollerin varlık amacı bizlere hakikati anımsatmak iken, bu amaç unutulduğunda ve sembol hakikatin yerine geçtiğinde, putperestlik kavramıyla yüzleşiriz. Bu tanımıyla putperestlik, çok daha kapsamlı bir etki alanına yayılır. Sembolün hakikat sanılması durumu, özellikle dini metinlerin yorumlanmasında sıkça karşımıza çıkar. Mesela, Âdem ile Havva’nın yaratılışı ve cennetten çıkarılmaları hikayesi sembolik bir anlatı içerir. Bu anlatının işaret ettiği daha derin bir hakikati göz ardı edip, hikayenin kendisini nihai gerçeklik olarak kabul etmek de bir çeşit putperestliktir.nnBenzer şekilde, hakikatin sadece duyularla algılanan nesnelere indirgenmesi de putperestliğin bir başka tezahürüdür. Platon, bu yanılgıyı meşhur mağara alegorisiyle son derece açık bir biçimde dile getirmiştir: Gerçeğin gölgesini gerçeğin kendisi sanma durumu. Bütün bu çıkarımlar ışığında, Asaf Halet Çelebi’nin şiirine yeniden dönelim;nn“İbrahim/içimdeki putları devir/elindeki baltayla/kırılan putların yerine/yenilerini koyan kim?”nnBu dizelerde Şair Çelebi, hakikatin önüne geçen ve sürekli değişen duygularından yakınmaktadır. Gelip geçici, dalgalı bir yapıya sahip olan bu hisler karşısında şair, adeta “Hiç mi kalıcı bir şey yok?” sorusunu yöneltir. Onun yegane arzusu, sahiciliğe ulaşmaktır. Ancak bu, kolayca erişilebilecek bir hedef değildir; zira bir put yıkıldığında, yerine hemen bir başkası konulmaktadır.nnŞiirin ilerleyen dörtlüğünde Asaf Çelebi’nin baltayı bir kenara koyduğuna ve sahneye güneşin çıktığına tanık oluruz: “Güneş buzdan evimi yıktı/koca buzlar düştü/putların boyunları kırıldı/İbrahim/güneşi evime sokan kim?” Burada kalp, sevgiye ve sevgiliye kapılarını araladığında, baltanın temsil ettiği kurallar ve iradi kararlar etkisiz hale gelir. Ne var ki, bu yeni merhalede de farklı bir tehlike belirir: “İbrahim/gönlümü put sanıp kıran kim!”