Lisan kabiliyetlerinde kademeli ve sürekli bir gerileme ile kendini gösteren Primer Progresif Afazi (PPA), nadir görülen bir nörolojik rahatsızlıktır. Prof. Dr. Sultan Tarlacı, birincil ilerleyen dil kaybı olarak da isimlendirilen bu durumun, yavaş bir seyir izlediğini ve temel olarak konuşma ile dil becerilerini hedef aldığını belirtiyor. Tarlacı, “Bu rahatsızlık, Alzheimer gibi diğer demans türlerinden farklı olarak, başlangıçta sadece dil fonksiyonlarını tesir altına alır. Diğer bilişsel alanlara yayılmadan önce, konuşma ve dilde kelime kayıpları şeklinde belirgin bozulmalara neden olur,” diyerek durumu özetledi. PPA’nın en çarpıcı vasfının, lisan kabiliyetlerinde yavaş ve ilerleyici bir bozulma olduğunu aktaran Tarlacı, bu gerilemenin genellikle dil üretimi veya anlama yetilerinde meydana geldiğini ifade etti.nnPPA’nın psikiyatrik konuşma bozuklukları ile karıştırılabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Sultan Tarlacı, karşılaşılan pek çok vakanın bu şekilde yanlış teşhis edildiğini ve hastaların psikolojik nedenlerle konuşmak istemediğinin varsayıldığını kaydetti. Tarlacı, “Bu şekilde karşılaştığımız vakalar mevcut; 10 sene boyunca psikolojik konuşma bozukluğu zannedildiği için o doğrultuda takip edilmiş. Genellikle konuşma, kelime ve anlama kaybı yaşandığında ortaya çıkan sosyal geri çekilme, durumun psikolojik sanılmasına yol açıyor. PPA ilk etapta yalnızca lisan fonksiyonlarını etkilese de, hastalığın ileri evrelerinde diğer bilişsel işlevlerde de gerilemeler gözlemlenebilir. Bu, hastaların daha genel bilişsel yeteneklerde de sorunlar yaşamaya başlayabileceği manasına gelir,” şeklinde konuştu.nnPPA’nın ilk defa 1982 senesinde, dünyanın en iyi sinirbilimcilerinden biri olarak kabul edilen Türk asıllı Marsel Mesulam tarafından tanımlandığını belirten Prof. Dr. Sultan Tarlacı, şu bilgileri paylaştı: “Marsel, PPA’yı demansın eşlik etmediği bir dil yetisi kaybı (afazi) olarak tarif etti. Dil kaybına dair ilk belirtilerin ortaya çıkmasından ortalama beş yıl sonra PPA, hafızayı, diğer bilişsel fonksiyonları ve davranışları da etkilemeye başlar. Bu durum, erkeklerde kadınlara kıyasla iki kat daha sık görülmektedir. PPA’lı bireyler genellikle karmaşık görevleri yerine getirebilirken, konuşma veya dil ile ilgili konularda ciddi güçlükler yaşayabilirler. Hastalık ilerledikçe, yazılı ya da sözlü kelimeleri telaffuz etmek ve anlamak giderek zorlaşır.”nnPrimer Progresif Afazi’yi teşhis edebilmek adına hasta ve yakın çevresine tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Sultan Tarlacı, hastanın konuşma esnasında kelime bulmakta zorlanıp zorlanmadığının veya sık sık duraksayıp duraksamadığının gözlemlenmesi gerektiğini belirtti. Kelime veya cümlelerin manasını anlamada güçlük yaşanıyorsa, hastanın kelime tercihlerinde ya da ifadelerinde belirsizlikler olabileceğine vurgu yapan Tarlacı, “Cümle yapısında bozulmalar, dilbilgisi hataları veya eksik cümleler fark ediliyorsa, bu PPA’nın bir belirtisi olabilir. Hastanın sosyal etkileşimlerde veya gündelik sohbetlerde zorluk yaşayıp yaşamadığı, davranışlarındaki veya ruh halindeki değişimler izlenmelidir. PPA hastaları, iletişim zorlukları sebebiyle genellikle hayal kırıklığı veya sosyal çekilme yaşayabilirler. Hastanın yaşadığı bu zorluklar karşısında empati ve sabır sergilemek kritik öneme sahiptir. Dil bozuklukları kişisel ve duygusal bir etki yaratabileceğinden, duygusal destek sunmak büyük önem taşır,” açıklamasında bulundu. Tarlacı, PPA’nın tanısı ve yönetimi için bir nörolog veya konuşma terapisti ile görüşmenin şart olduğunu ve uzmanların, hastanın belirtilerini, öyküsünü, beyin görüntüleme testlerini ve dil testlerini kullanarak genellikle rahatlıkla teşhis koyabildiğini sözlerine ekledi.nnPrimer progresif afazi (PPA) gibi dil ve konuşma bozukluklarında, etkili tedavi ve yönetim stratejilerinin hastalığın ilerleyişini yavaşlatabileceğini ve hastanın yaşam kalitesini artırabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Sultan Tarlacı, bu bağlamda Transkraniyal Manyetik Uyarım (TMU) yönteminin değerlendirildiğini ifade etti. Tarlacı, “TMU, beyin bölgelerine manyetik alanlar uygulayarak sinir hücrelerinin aktivitesini düzenlemeyi hedefleyen, girişimsel olmayan bir nöromodülasyon tekniğidir,” dedi. Uygulamanın, kafa derisine yerleştirilen bir bobin aracılığıyla beynin belirli bölgelerine kısa süreli manyetik uyarılar gönderilerek yapıldığını belirten Tarlacı, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu manyetik darbeler, beyin hücrelerinin elektriksel aktivitesini etkileyebilir. TMU, beynin plastisite kabiliyetini artırarak dil işleme ve konuşma becerilerinin düzelmesine katkı sağlayabilir. Beyindeki bozulmuş dil bölgelerinin işlevini destekleyerek, lisan yeteneklerinde iyileşme sağlayabilir. Ayrıca TMU, genel bilişsel fonksiyonları desteklemeye ve potansiyel olarak diğer bilişsel bozuklukların etkilerini hafifletmeye yardımcı olabilir. Bu durum, dil becerileriyle ilişkili kognitif süreçlerin iyileşmesine olanak tanıyabilir. TMU, bazı hastalarda duygusal ve psikolojik durumların iyileşmesine de katkıda bulunabilir; dil bozukluklarıyla bağlantılı hayal kırıklığı ve stresin azaltılmasına yardımcı olabilir.”