Sana Göre Haber

Üretken Bir Yılın Ardından Güliz Ayla: ‘Müzik Benim Güvenli Limanım’

Güliz Ayla, Türk pop müziği sahnesinde sesi, şarkıları, stili ve hayat hikayesiyle fark yaratan, nev-i şahsına münhasır sanatçılardan biri. Üretim temposunu bu sene artıran sanatçıyı, yayınladığı tekliler ve cover çalışmalarıyla sıkça dinleme fırsatı bulduk. Ancak son zamanlarda adından söz ettirmesinin ardındaki asıl olay, Galatasaray’ın 25. şampiyonluk kutlamalarında sergilediği unutulmaz sahne performansı ve babasından yadigâr tespihle sahnede duygusal anlar yaşayarak gözyaşlarına hakim olamamasıydı. Ayla ile hem bu yoğun geçen senesini hem çocukluk yıllarını hem de o unutulmaz geceyi masaya yatırdık.

– Bu yıl sizin için oldukça tempolu geçiyor. “Sur” adlı tekliniz, Feridun Hürel ve Hümeyra için hazırlanan saygı albümlerindeki yorumlarınız ve devam eden konserlerinizle yoğun bir dönemde olmalısınız. Bu gidişattan hoşnut musunuz?

Kesinlikle çok hoşnudum, hatta daha da yoğun olmayı arzu ederdim. Üretim süreci beni besliyor ve enerjimi artırıyor. Bu sene dinleyicilerimle daha sık bir araya gelme konusunda kendime bir söz vermiştim. Hem söz yazarı hem de besteci kimliğimle, müzik endüstrisinin dinamiklerine ayak uydurarak sürekli üretmek bazen zorlayıcı olabiliyor. Fakat bu yıl motivasyonum çok yüksek, tabiri caizse tam gaz ilerliyorum.

– Gelecekte adınızı hangi yeni çalışmalarda göreceğiz?

Bu sene adeta bir cover yılı oldu benim için. Selami Bilgiç ve Emrah Karaduman ile birlikte hazırladığımız harika bir cover parça yolda. Buna ek olarak, Mert Carim’den aldığım muhteşem bir yeni şarkım da var. Albüm hazırlama fikri her zaman aklımda olan bir şey ve artık bu konuya yoğunlaşmayı düşünüyorum. Takdir edersiniz ki hem finansal hem de ruhsal açıdan meşakkatli bir yolculuk bu, fakat kariyerimde onuncu yılıma girerken üçüncü bir albümü hak ettiğime inanıyorum. (gülüyor)

– Bir sanatçı olarak yaratım sürecinizi nasıl tarif edersiniz? Disiplinli bir çalışma mı yoksa daha spontane ve kaotik bir ortam mı sizi besler? Genellikle önce melodi mi yoksa sözler mi ortaya çıkar?

Bu, benim hiçbir zaman belli bir sisteme oturtamadığım bir konu. Genellikle masaya oturup “Hadi şimdi bir şarkı üzerinde çalışayım” demem. Melodiler ve sözler, günlük yaşamın akışı içinde, aniden aklıma düşer. Hatta televizyonda bir dizi seyrederken bile ilham gelebiliyor. Kısacası, yaratım için özel olarak masaya oturmak pek benim yöntemim değil.

– Ritimli parçalarınız, genel pop tarzı altyapılarından oldukça farklı tınılar barındırıyor. Yaratım aşamasında bu konuya özellikle mi eğiliyorsunuz?

Biraz öyle denebilir. Benim müzik dinleme alışkanlıklarım ve müziğe olan yaklaşımım oldukça eklektik. Hiçbir ayrım yapmadan gerçekten her türü dinleyebiliyorum. Doğal olarak bu durum, müzik yapma biçimime de yansıyor. Sanırım müziğim, konfor alanımın dışına çıkabildiğim yegâne yer. Bunun haricinde, hayatın genelinde güven çemberimin içinde kalmayı tercih eden biriyim.

– Çocukluk yıllarınızda sizi müziğe yönlendiren kim oldu?

Beni günümüzdeki bu çok yönlü şarkıcı kimliğine kavuşturan kişi sanırım ablamdır. Zira çok küçük yaşlarda ondan esinlenerek yabancı müzik dinlemeye başladım. Şarkı söylemekten keyif aldığımı fark ettiğim andan itibaren de hep İngilizce şarkılar seslendirdim, çünkü dilin tınısı da çok hoşuma gidiyordu. Eğer ablam olmasaydı, muhtemelen bugün sadece Türkçe parçalar söyleyen biri olurdum. Oysa şimdi sahnelerimde yabancı cover’lara yer vermekten büyük zevk alıyorum.

– Anouk’a olan hayranlığınızdan bahsetmiştiniz. O sizin çocukluk kahramanınız mıydı? Bu özel yeri paylaştığı başka isimler var mıydı?

Evet, o benim çocukluk idolümdü. Samsun’da henüz kimse adını dahi duymazken, ben gitarımı kapıp çeşitli yerlerde onun şarkılarını çalıp söylüyordum. Elbette konserine de gitme fırsatı buldum. Az önce yönelttiğiniz müzikal çeşitlilik sorusunun ilham kaynaklarından biri de aslında bu kadındır. Çünkü onun kariyer yolculuğuna baktığımda, sürekli çok çeşitli işlerle dinleyicinin karşısına çıktığını görüyorum. Pek çok kahramanım var ama tek bir idolüm yok. Ben her şeyi kendime has bir üslupla yapma gayretindeyim.

– Anladığım kadarıyla çocukluk ve gençlik dönemlerinizdeki müzikal hedefleriniz daha çok rock’n roll eksenindeydi. Kariyeriniz bugünkü pop yönelimine nasıl evrildi?

Söylediğiniz gibi, küçükken ağırlıklı olarak rock, metal ve grunge türlerinde yabancı müzik dinliyordum. Konservatuvar eğitimimin ardından back vokalist olarak çalışmaya başlayınca Türkçe pop dünyasının içine dahil oldum. Fakat kendi kurduğum müzik gruplarında yine yabancı parçalar seslendiriyordum. Profesyonel müzik yaşantım, aslında bu iki türü bir arada yürüterek başladı. Kendi şarkılarımı bestelemeye başladığımda ise tarzımı kendim şekillendirdim. Elbette şimdi farklı aranjörler ve prodüktörlerle işbirliği yaparak, benim temelini oluşturduğum çalışmaların daha renkli ve çeşitli tınlamasını sağlamaya çalışıyorum.

– Bugüne dek hak ettiği ilgiyi görmediğini düşündüğünüz, ancak bir gün mutlaka parlayacağına inandığınız bir şarkınız mevcut mu?

Benim diskografim bu tür şarkılarla dolu. Kimsenin pek bilmediği çok sayıda güzel bestem olduğunu düşünüyorum. Elbette en sadık hayranlarım bunları biliyor ve dinliyor. Zaten hakkımda yapılan yorumların çoğu, ne kadar “underrated” (hak ettiği değeri görmeyen) kaldığım üzerine oluyor. (gülüyor)

‘EVİMİZDE SÜREKLİ HASTALIK HAKİMDİ’

– Çocukluk döneminizde iki defa ölüm tehlikesi atlatmışsınız. Bu deneyimler size yaşama dair nasıl bir bilinç kazandırdı?

Ben çocukluğumdan bu yana hastalıklar ve kayıplarla mücadele eden biriyim. 12 yaşımda ilk olarak tip 1 diyabet ile tanıştım ve aynı sene içinde babamı kanser sebebiyle kaybettim. Annemi de 2019 yılında yine kanserden ötürü yitirdim. Annem zaten son 30 senesini kanserle mücadele ederek geçirmişti ve ailemizde, evimizde daima bir hastalık atmosferi vardı. Bu tür tecrübelerle büyüdüğünüzde, ister istemez erken yaşta olgunlaşıyorsunuz. Hayatta sevdiklerinizden daha kıymetli hiçbir şey olmadığını anlıyorsunuz. Bu nedenle şöhret, para… Elbette hepsi değerli şeyler ama ben sevdiklerimi asla hiçbir şeyin önüne koymadım. Bundan sonra da bilinçli olarak koymam.

– Bir müzik tutkunu olsanız, bir Güliz Ayla konserine gitmek için nedenleriniz ne olurdu?

O gece o konserden ayrılmak istemeyeceğimi bilirdim. Performansı iyidir, her parçayı hakkını vererek söyler. İzleyicisini mutlu etmeyi bilir ve repertuvarında hiç beklemediğiniz sürpriz şarkılar barındırır. (gülüyor) Bu yüzden gelin, konserlerimde görüşelim.

‘Arabasını değiştirirdi, tespihini asla’

– Galatasaray’ın şampiyonluk kutlamalarına hem performansınızla hem de duygusal anlarınızla damga vurdunuz. Bu kutlamanın sizin için anlamını ve yanınızda getirdiğiniz o özel tespihin öyküsünü okurlarımız için paylaşır mısınız?

Galatasaray sevgisiyle dolu bir ailede büyüdüm. Babam, rahmetli, tutkulu bir Galatasaray taraftarıydı ve bu sevgiyi hem bana hem de ablama aşıladı. Bu sene “Olmazsan Olmaz” isimli şarkım tribünlerde popüler olunca, içimden sürekli “Umarım şampiyonluk kutlamalarına davet edilirim” diye geçirdim. Neredeyse tüm sezon boyunca bunu diledim diyebilirim (gülüyor). Kutlamalardan sadece üç gün önce gelen bir telefonla “Siz de sahne alacaksınız” haberini aldım. O an mutluluktan gözyaşlarına boğuldum. O tespih ise canım babamdan yadigârdı. Kendisi arabasını değiştirse bile vites topuzundaki o tespihi asla değiştirmezdi. Bu bende de bir alışkanlık oldu; tespih her zaman arabamın vitesindedir. O gün Yenikapı’daki kutlamalara giderken gözüme takıldı ve “Şans getirmesi için yanıma alayım” diye düşündüm. Sahneye çıkmama yaklaşık 10 dakika kala yanımdakilere dönüp, “Bu tespihi bırakamıyorum, onunla çıkacağım” dedim. O anda yine hep birlikte ağlamaya başladık (gülüyor) Gözyaşlarıyla dolu bir gece olmasına rağmen, o an benim için hayatımın en güzel günlerinden biri olarak kalacak harika bir hatıraydı.

NE DİNLİYOR?

– Son zamanlarda Spotify’da en çok hangi sanatçıları veya şarkıları arattınız?

Listemde bolca podcast var. Bir de yeni keşfettiğim bir isme takılmış durumdayım, Emrah Karaduman sayesinde öğrendim: Zedd. (gülüyor) Şimdi kontrol ettim, bir de Evanescence araması yapmışım. (gülüyor)

– Müzikal zevkleriniz arasında bir “guilty pleasure” (suçlu zevk) var mı?

Hangisini saysam bilemedim. (gülüyor) Hâlâ sanki 10 yaşındaymışım gibi büyük bir keyifle “Party in the U.S.A.” dinliyorum. (gülüyor)

NE OLURSA OLSUN SAHNEYE ÇIKARIM

– Müzik yolculuğunuzda karşılaştığınız en büyük engel neydi ve bunun üstesinden nasıl geldiniz?

Kariyerim boyunca kendimi hep şanslı addettim. Kötü niyetli insanlarla pek karşılaşmadım, ağır bedeller ödemek zorunda kalmadım. Bir kadın olmanın getirdiği zorlukları her sektörde olduğu gibi ben de yaşıyorum ve bu toplumsal yapıda yaşamaya devam edeceğiz gibi görünüyor. Bir taraftan da diyabet yönetimi ile bu koşturmacalı hayatı dengelemek beni bazen zorluyor. Fakat bunun dışında işimi o kadar çok seviyorum ki, ne pahasına olursa olsun sahneye çıkarım. Zaten bir zorluğun üstesinden gelmenin en etkili yolu, yaptığınız işi tutkuyla sevmektir.

– Neredeyse her yeni teklinizle birlikte imajınızı da tazeliyorsunuz. İmajınızı belirlerken hangi estetik ölçütleri dikkate alıyorsunuz?

İnanın hiçbir ölçüt gözetmiyorum. Gece Pinterest’te gezinirken bir saç kesimi ya da makyaj stili görüyorum. Sabah uyandığımda “Bu bana yakışır, bunu denemeliyim” diyorum. (gülüyor)

– Yemek yapmayı seven biri olarak, asla yemem dediğiniz bir yiyecek var mı?

Bamyayı kesinlikle ağzıma koymam. Brokoliyi çok sevmeme rağmen karnabaharı yemem. Sakatat türü şeyleri, özellikle ciğeri, hiçbir şekilde tüketmem. (gülüyor)

Exit mobile version