Sana Göre Haber

İstanbul Alternatif Sahnesinin Yükselen Sesi: Sren ile Müzikal Bir Keşif

İstanbul’un alternatif müzik sahnesi, son dönemde özgün sound’lar ve dikkat çekici albümlerle zenginleşirken, Sren bu hareketliliğin öne çıkan topluluklarından biri olarak kendini gösteriyor. Tamar Records aracılığıyla piyasaya sürdükleri ilk albümleri “Başka Bir Hayat Mümkün” ile grup, şimdiye dek biriktirdikleri müzikal deneyimi ustalıkla işlenmiş bir şarkılar koleksiyonuna dönüştürdü. Sren’in üyeleri Öykü Birce Boyoğlu (vokal), Kaan Bilgin (gitar), Mert Berkay Saraç (bas, synth/klavye) ve Ozan Köseoğlu (davul) ile grubun bugüne geliş sürecini ve çıkış albümlerinin hikayesini konuştuk.

– Sren’in kuruluş öyküsünü ve müzikal arka planınızı sizden dinleyebilir miyiz? Indie, dream pop ve shoegaze gibi türlerle tanışmanız ve bir grup olarak bir araya gelmeniz nasıl gerçekleşti?

Kaan Bilgin: Sren, 2024 senesinde İstanbul’da kurulmuş bir proje. Müziğimizde temel olarak shoegaze, post-rock ve alternatif-indie gibi türlerin bir sentezini yapıyoruz. Bahsettiğiniz bu müzik türleriyle çoğumuzun tanışıklığı lise ve üniversite yıllarına dayanıyor. Özellikle 90’lı yılların alternatif müzik ortamı ve 2000’lerin başındaki yeniden canlanma dönemi, bizim müzikal kimliğimizin oluşumunda kilit bir rol oynadı. Slowdive, Radiohead, My Bloody Valentine ve Beach House gibi gruplar, hem bireysel olarak bizleri hem de kolektif olarak Sren’i derinden etkiledi. Aramızda daha evvel başka projelerde yer almış olanlar da vardı, ortak arkadaşlar vasıtasıyla tanışanlarımız da oldu; fakat ilk kez bir araya geldiğimiz andan itibaren müzikal anlamda ortak bir frekansta buluştuğumuzu anladık.

– Bugün yaptığınız müziğin temellerini atan, gençlik yıllarınızda sizi etkileyen özel sanatçılar, gruplar ve şarkılar hangileriydi?

Öykü Birce Boyoğlu: Lise dönemimde Gorillaz’ın “Fire Flies” şarkısı ile Radiohead’in “Nude” ve “I Will” parçaları sürekli dinlediklerim arasındaydı. Bu eserler, müzikle kurduğum bağı kökten şekillendirdi.

K. Bilgin: Benim için Coldplay’in “Low” adlı parçasının yeri çok özeldir. O şarkıyı ilk duyduğumda müziğe olan bütün yaklaşımımın değiştiğini söyleyebilirim; o etkinin izlerini hâlâ taşıyorum.

Mert Berkay Saraç: Linkin Park, her zaman en beğendiğim gruplar arasında yer almıştır. Bas gitar çalmaya yönelmemdeki en büyük ilham kaynağım ise Iron Maiden’dır. Onların müziği sayesinde bu enstrümanla tanıştım.

Ozan Köseoğlu: Iron Maiden’a olan sevgim gerçekten büyük. Grubun sahnedeki enerjisi ve genel tavrı beni daima çok etkilemiştir; müzik anlayışımın gelişiminde payları oldukça fazladır.

– İlk albümünüz “Başka Bir Hayat Mümkün”, bağımsız imkanlarla üretilmesine rağmen oldukça nitelikli bir prodüksiyona sahip. Bu üretim sürecinden bahsedebilir misiniz? Öncelik verdiğiniz temel unsurlar nelerdi?

Ö. B. Boyoğlu: Sürecin en başından beri hedefimiz, zihnimizdeki sound’u olabildiğince gerçeğe dönüştürmekti. Bu yolda en fazla özen gösterdiğimiz konu, şarkıların taşıdığı duyguyu dinleyiciye en samimi ve dolaysız biçimde ulaştırabilmek oldu. Kafamızda daima sadelik ile derinlik arasında bir denge kurma fikri vardı. Shoegaze türünün yoğun duygusal atmosferinden ilham alırken, müzikal katmanları biraz daha netleştirerek özgün bir dinleme deneyimi sunmayı amaçladık.

M. B. Saraç: Albümün tamamını kendi olanaklarımızla hayata geçirdik, ancak bu süreçte severek dinlediğimiz ve ilham aldığımız prodüksiyonları da sık sık referans aldık. O kayıtlardan çok şey öğrendik ve bu birikim bize yol gösterici oldu. Albümün genelinde bu yaklaşımı sürdürerek müziği ne boğucu ne de eksik bırakacak bir anlatım dili yakalamaya gayret ettik.

**FARKLILIKLARIN BESLEDİĞİ UYUM**

– “Başka Bir Hayat Mümkün” albümünde en çok dikkatimi çeken unsurlardan biri, müzikal yönden sergilediği net tavır. Sanki arayış süreci tamamlanmış ve zihinlerde soru işareti bırakmayan, kararlı bir çalışma dinliyoruz. Bu durum, başlangıçtan beri mevcut olan müzikal uyumunuzun mu, yoksa zamanla oluşan bir ortak aklın mı ürünü?

M. B. Saraç: Aslında her ikisinin de bir karışımı diyebiliriz. Başlangıçtan itibaren müzikal anlamda birbirini iyi anlayan bir dörtlü olduk. Her birimizin kişisel müzik zevkleri farklılıklar barındırsa da, bu çeşitliliği birbirini besleyen bir güce dönüştürmeye alışkınız. Bununla birlikte, zamanla birlikte üretmenin getirdiği bir uzlaşı kültürü de aramızda oturdu. Herkesin kendi alanına saygı gösterdiği ortak bir dil yaratmayı başardık.

– Türkiye’de üretilen bağımsız müzikte, bilhassa minör tonların ağırlıkta olduğu çalışmalarda vokal ve enstrüman melodilerinin “arabesk” bir çizgiye kayması sık karşılaşılan bir durum. Fakat sizin müziğiniz, hem vokal hem de enstrümantal yapısıyla dinleyiciyle arasında belli bir mesafeyi koruyor. Bu, bir risk olsa da takdir edilecek bir duruş. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ö. B. Boyoğlu: Aslında biz, müziğimizin dinleyiciyle bir mesafe kurduğuna inanmıyoruz. Tam aksine, anlatmak istediğimiz duyguyu bize en doğal gelen, süslemeden uzak ama doğrudan bir üslupla aktarmayı hedefliyoruz. Türkiye’deki ozanlık geleneğine veya yurtdışındaki karşılığı olan singer-songwriter yaklaşımına yakın bir yerde durduğumuzu söyleyebilirim. Hatta Kaan bu durumu “singersonger” olarak adlandırıyor. Anlatacak bir derdimiz olduğunda, bunu süslü ifadeler yerine içtenlikle paylaşmanın daha değerli olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle sektördeki genel eğilimlerden ziyade kendi hislerimizi merkeze aldık. Bu tavır, bizi alışılagelmiş “arabesk” melodik yapılardan uzak tuttu, fakat bu bilinçli bir reddedişten çok, içimizden gelen sesin bir sonucuydu. Eğer bir gün kendimizi arabesk hissedersek, müziğimizde o tınılarla da karşılaşmanız mümkün olabilir.

– “Bozuk”, “Düşerken” ve “Yalnızız” parçaları albüm öncesinde yayımlanarak ilgi toplamıştı. Albümün tamamı dinleyiciyle buluştuktan sonra öne çıkan yeni şarkılar hangileri oldu?

K. Bilgin: Albüm piyasaya çıktıktan sonra özellikle “Derin” ve “Son” parçaları dinleyicinin dikkatini çeken ilk şarkılar oldu. “Derin” atmosferik yapısıyla öne çıkarken, “Son” ise sahip olduğu groove ve synthesizer kullanımıyla albümün genel çizgisinden ayrılarak ritmik bir dinamizm katıyor. “Uykusuz” da yine dikkat çeken parçalardan biri. Albümün diğer şarkılarına kıyasla daha çok rock formatına yakın durması ve J-rock esintileri içermesi, onu farklı bir konuma yerleştiriyor. Bu çeşitlilik sayesinde her parçanın kendine has karakteri daha net bir şekilde ortaya çıkmış oldu.

**ORTAK BİR SES, ORTAK BİR ÇEVRE**

– İstanbul’da sizinle benzer müzik türlerinde üretim yapan diğer gruplarla birlikte oluşturduğunuz ortak bir kültürden söz etmek mümkün mü?

Ozan Köseoğlu: Evet, kesinlikle bahsedebiliriz. Belki sayıca çok kalabalık değiliz ama ortak bir ses ve duruş arayışında olduğumuz kesin. Hem sahne üzerinde hem de sahne dışında birbirimize destek olduğumuz bir çevre yavaş yavaş şekilleniyor. Bu kültür yalnızca müzikle de sınırlı kalmıyor; mekan tercihlerimizden görsel dünyamıza, hatta aramızdaki dayanışma ruhuna kadar her şey ortak bir hissiyatı yansıtıyor.

**HEDEF YURTDIŞI SAHNELERİ**

– Kariyer planlamanızda neler var?

Ozan Köseoğlu: Bizim için en önemli şey üretkenliğimizi korumak. Sadece müzik üretmekle kalmayıp, kendi estetik dilimizi de inşa etmek istiyoruz. Yeni EP’ler ve muhtemelen bir sonraki albüm planlarımız arasında. Bununla birlikte konserler vererek dinleyiciyle doğrudan temas kurmak en büyük önceliğimiz. Uzun vadedeki hedefimiz ise Türkiye’de ve yurtdışında konserler vererek bizimle benzer düşünen topluluklarla yollarımızı kesiştirmek ve müziğimizi daha geniş kitlelere ulaştırmak.

Exit mobile version