Sardalya Koşusu: Okyanusun En Büyük Şöleni ve Trajedisi

Güney Yarımküre’de kışın habercisi olan Haziran ayında, Güney Afrika’nın doğusundaki KwaZulu-Natal sahilleri, gezegenin en muazzam sürü göçlerinden birine ev sahipliği yapar. Bu olağanüstü gösterinin merkezindeki aktörler olan gümüş renkli sardalyalar, okyanusun üzerinde devasa bir gölge gibi belirir. Daha yakından bakıldığında ise su yüzeyinin adeta fokurdadığı, gümüşi pulların ışığı yansıtarak bir ayna gibi parladığı görülür. Bu büyüleyici manzara, bir avcının ani saldırısıyla bir anda bozulur; sürü dağılır, ancak her defasında içgüdüsel bir şekilde yeniden toplanarak daireler çizer ve tek bir vücut haline gelir.

Bu büyük ziyafete katılanlar arasında sessizce süzülen köpekbalıkları, sürünün kenarlarından hücum eden yunuslar, kıyıdan sızan foklar, çığlıklarla suya dalan martılar ve suyu çalkalayan kambur balinalar bulunur. Onlar, bu yıllık şölenin hem davetsiz hem de daimi konuklarıdır.

**EKOLOJİK BİR KAPAN**

Sardalyaların yolculuğu, Atlantik Okyanusu’nun serin ve besleyici Benguela akıntısını izleyerek doğuya doğru ilerlemeleriyle başlar. Ne var ki, KwaZulu-Natal kıyılarına ulaştıklarında sıcak Agulhas akıntısının oluşturduğu bir duvarla karşılaşırlar. Bu iki farklı su kütlesinin kesişim noktası, sardalyalar için adeta bir çıkmaz sokaktır. Sıcak sulara uyum sağlayamayan balıkların metabolizmaları altüst olur ve yön bulma yetilerini yitirirler. Sığınabilecekleri serin kıyı şeridi ise hem çok dardır hem de avcılarla doludur. Arkalarında köpekbalıkları, yunuslar ve balinalar, önlerinde ise sıcak bir akıntı varken kaçabilecekleri hiçbir yer kalmaz. Bu coğrafi kıskaç, bilim insanlarının “ekolojik tuzak” adını verdiği ölümcül bir biyolojik kapan halini alır. Doğal içgüdüleriyle girdikleri bu rota, sürünün büyük bir bölümü için hayatta kalma mücadelesi değil, bir yok oluş anlamına gelir.

**GİZEMLİ YOLCULUĞUN SEBEBİ**

Peki, bu denli tehlikeli bir yolculuğa neden atılırlar? Serengeti’den Masai Mara’ya ilerleyen antiloplar ve zebralar yağmurun, leylekler sıcak iklimlerin, somonlar ise üreme alanlarının peşindedir. Göç, pek çok canlı için daha fazla yiyecek, daha emniyetli bir ortam veya ideal üreme şartları sunan bir hayatta kalma stratejisidir. Fakat sardalyaların KwaZulu-Natal’a olan bu yolculuğu, bu kalıba tam olarak oturmuyor; zira bu, soylarının devamı için zorunlu bir davranış değildir. Belki de okyanusun kompleks akıntıları içinde bir zamanlar mantıklı olan bu güzergah, artık işlevini yitirmiş bir içgüdünün kalıntısı ya da ölümcül bir hatadan ibarettir. Veyahut, basitçe kaderdir.

**İNSAN FAKTÖRÜ VE ŞÖLEN**

Okyanusun sakinlerinin yanı sıra, insanlar da bu gümüşi ziyafetten payını almak için sabırsızlanır. Yerel halk ağlarını kuşanır, balıkçılar teknelerini hazırlar ve turistler kameralarıyla en iyi açıyı yakalamaya çalışır. Kimi sepetiyle, kimi etekleriyle suya girerek balık yakalamaya çalışır; sardalyalar kıyıya ulaştığında her yöntem geçerlidir. Bu dönemde günlük yaşam durur; denizin tuzu, insanların sevinç dolu haykırışlarına karışır. Deniz artık bir manzaradan öte, bir geçim kaynağı, bir eğlence ve bir anı biriktirme vesilesidir. Bu akın sırasında, köpekbalığı saldırılarına karşı kurulan koruyucu ağların kaldırılması ve insanlara denize girme yasağı getirilmesi ise dikkat çekici bir detaydır. Milyonlarca yıllık evrimin mükemmel yırtıcısı olan köpekbalığı bile, sardalyaları kovalarken kendini ansızın bir balıkçı ağında bulabilir. Bu durumda en şaşırtıcı olan ise hayvanın tepkisidir: panik ya da mücadele yerine, sakin bir kabulleniş sergiler; ne dişlerini gösterir ne de kuyruğunu sallar.

**AZALAN GÖÇ VE GELECEĞE DAİR ENDİŞELER**

Ağa yakalanan bu yırtıcıya yerel balıkçılar ustalıkla yaklaşarak, kuyruğundan tutup yavaşça suya geri bırakır. Köpekbalığı da bu sürece hiçbir direnç göstermeden eşlik eder. Bazı gözlemciler bu durumu, ziyafette tıka basa doymuş bir misafirin utangaçlığına benzetir. Ancak günümüzde bu doğa olayı eski görkemini yitirmektedir. Haftalarca devam eden o muazzam göçler, yerini artık dakikalarla ölçülen kısa ve anlık olaylara bırakmıştır. Göçün zamanlaması kestirilemez hale gelmiş, hatta bazı yıllar hiç gerçekleşmemiştir. Aşırı avcılık, sardalya popülasyonunu ciddi ölçüde azaltmıştır. Bu durum, sadece sardalyaları değil, onlarla beslenen Afrika penguenleri, Cape karabatakları, köpekbalıkları ve yunuslar gibi türleri de tehlikeyle karşı karşıya bırakmaktadır. Besin zincirinin halkaları birer birer zayıflamaktadır.

Sardalya göçünü aktarmak, sadece bir balık sürüsünü takip etmekten çok daha fazlasıdır; bu, gezegenin son büyük senfonilerinden birini dinlemek gibidir. Trajikomik bir şekilde, bu senfoninin ahengini bozan en büyük unsurun, aynı zamanda onu en coşkuyla alkışlayan tür olan “insan” olmasıdır. İçinde bulunduğumuz tüm tezatlara rağmen, gezegenimiz hâlâ harikalar yaratmayı sürdürüyor. Bizler ise bu mucizelerin hem izleyicisi hem de en büyük sınavı konumundayız.