Stefan, kendisine bir soru yöneltilmedikçe konuşmayan, oldukça sessiz ve sakin bir çocuk olarak biliniyordu. Onu evlat edinen İsveçli ailesi, Afrika’daki biyolojik anne ve babasının adresine sahipti. Bu bilgiyle Stefan, 18 yaşına geldiğinde kökenini keşfetmek amacıyla Afrika’ya doğru bir yolculuğa çıktı. Aradan geçen zaman zarfında, her karşılaşmamızda Dursun ve Efendi’ye Stefan’ı sorduğumda daima “Hiçbir haber yok” yanıtını alıyordum.
Nihayet bir gün çıkıp geldiğinde, biyolojik ailesini bulmuş olmasına rağmen sevinçli olması beklenirken derin bir hüzün içindeydi. Sessizliği ve içe dönük tavırları daha da artmıştı. Gittiği yerde büyük bir düş kırıklığına uğradığını dile getiriyordu. İsveç’te konforlu bir hayat sürerek büyümüştü. Buna karşılık, Afrika’daki anne babasının teneke çatılı bir barakada yaşadığını ve geçimlerini çöplüklerden yiyecek toplayarak sağladığını öğrenmişti.
Bir gün Stefan ile konuşmaya çalıştığımda bana, “Dünyam ikiye bölündü. Artık ne oraya aitim ne de buraya. İçimdeki bu boşluğu bir türlü gideremiyorum. Bir yanım hep eksik kalacak.” dedi ve başka tek kelime etmedi… Stefan, hayatına Malmö’nün Kronprinsen bölgesinde yer alan ve geçmişte polis merkezi olarak hizmet vermiş 27 katlı bir yapıda intihar ederek son verdi. Televizyon kanalları bu ölüm haberini hiç vermedi. Gazeteler de konuyu sayfalarına taşımadı. Çünkü intihar istatistiklerinde üst sıralarda bulunan İsveç’te, özendirici bir etki yaratmamak adına medya kuruluşları intihar haberlerini yayınlamama politikası izliyor.
**SKANDAL BİR RAPORLA ORTAYA ÇIKTI**
İsveçli gençler arasında, 35-40 yaşına kadar geleneksel şekilde evlenip çocuk sahibi olmak yerine birlikte yaşamak oldukça yaygın bir eğilimdir. Yaşları ilerlediğinde ise, alıştıkları yaşam tarzlarını devam ettirmek amacıyla biyolojik çocuk sahibi olmak yerine Uzak Doğu, Latin Amerika ve Afrika gibi bölgelerden evlat edinmeyi tercih ediyorlar.
Yürürlükteki evlat edinme mevzuatına göre, İsveç içinden veya farklı ülkelerden çocuk evlat edinmek mümkündür. Evlat edinmek isteyenlerin 25 yaşını doldurmuş olmaları ve çocuğa yeterli yaşam koşullarını sağlayacak ekonomik güce sahip olmaları temel şartlar arasında yer alıyor. Ayrıca, sabıka kaydı olanlar ve özellikle çocuklara yönelik suç işlemiş kişiler evlat edinemiyor.
Evlat edinme süreçleri genellikle sosyal hizmet kurumları veya mahkemeler kanalıyla ilerletilir. İsveç’te ailelerin yanı sıra LGBTİ+ çiftlerin de yasal olarak çocuk sahibi olma hakları bulunmaktadır.
İsveç’te, biyolojik anne ve babaları tarafından şiddete veya istismara uğrayan çocuklar, devlet tarafından ailelerinden alınarak koruyucu ailelerin yanına yerleştiriliyor. Koruyucu ailelerle büyüyen çocukların büyük bir bölümü biyolojik ailelerine geri dönmemektedir. Son yıllarda, savaşlar sebebiyle sığınmacı sayısındaki artışa paralel olarak, biyolojik ailelerinde şiddet gören çocukların sayısında da bir yükseliş yaşandı. Bu gelişme, yurtlara ve koruyucu ailelere verilen çocuk sayısının da artmasına yol açtı.
**ÇOCUK KAÇAKÇILIĞI SKANDALI!**
Evlat edinme işlemlerinde her şeyin yolunda gittiği varsayılırken, 2021 yılında İsveç’in en saygın ve ciddi gazetelerinden Dagens Nyheter’de yayımlanan bir haber, buzdağının görünmeyen yüzünü gözler önüne serdi. Habere kaynaklık eden, devlet tarafından görevlendirilmiş başmüfettiş Anna Singer’in hazırlayıp sosyal hizmetler bakanı Camilla Waltersson Grönvalla’a sunduğu bir raporda, şok edici iddialar yer alıyordu. Bu iddialara göre, Güney Kore, Çin, Sri Lanka ve Şili gibi ülkelerden binlerce çocuk, sahte belgeler düzenlenerek evlat edinme maskesi altında İsveç’e kaçırılıp satılmıştı. Organize suç örgütleri tarafından oluşturulan sahte belgelerde, çocukların kendi ülkelerinde korumasız olduğu ve bakımsızlığa terk edildiği belirtiliyordu. Yapılan soruşturma sonucunda, bu çocukların ailelerinden zorla veya sembolik ücretler karşılığında alındığı anlaşıldı. Şili ve Kolombiya gibi ülkelerde bazı çocukların kreşlerden ya da hastanelerden kaçırıldığı ve bu faaliyetlerin hastane personeli, avukatlar, polis ve devlet görevlilerinden oluşan organize şebekeler tarafından yürütüldüğü ortaya çıktı.
Bu dehşet verici raporun kamuoyuna yansımasının ardından, İsveç’teki evlatlık çocuk edinme uygulamaları ve yasaları derinlemesine bir inceleme altına alındı. Geriye dönük bir çalışmayla 1970’ten 2000’li yıllara kadar olan tüm evlat edinme dosyaları yeniden incelendi. Bu incelemeler sırasında, belirtilen yıllar arasında çok sayıda yasadışı uygulama ve çocuk kaçırma vakası gün yüzüne çıkarıldı. Başmüfettiş Singer, raporunda başka ülkelerden İsveç’e evlatlık edinme faaliyetlerinin bütünüyle durdurulmasını önerdi.
Sosyal hizmet uzmanları, “Bir çocuğa koruyucu aile olmak, onun geçmişini silmek anlamına gelmez; aksine, onunla birlikte yeni bir gelecek inşa etmek demektir” diyor. İsveç gibi bir refah ülkesinde dahi sevgiye, ilgiye ve kimliğe ihtiyaç duyan binlerce çocuğun bulunduğu gerçeğiyle yüzleşmek, yalnızca devletin değil, aynı zamanda toplumun da sorumluluğundadır. Kimliksiz bırakılan çocukların öyküsü, sadece Stefan’ın dramı değil, aynı zamanda sistemin de trajedisidir…
alihaydarnergis@gmail.com