Sınırları Aşan Bir Yetenek: Berrin Keklikler

İlk olarak sosyal medyadaki dans videolarıyla ilgi odağı olan Berrin Keklikler, ardından müzik dünyasında kendi özgün sesini keşfetti. Sanatçı, yalnızca yüksek enerjisiyle değil, aynı zamanda çok yönlü yaratıcılığıyla da son zamanların en dikkat çeken figürlerinden biri haline geldi. Murda ile ortak çalışması olan yeni parçası “LUV” ile adından söz ettiren Keklikler, sahne performanslarının yanı sıra televizyon ekranlarından da tanınan bir sima. Almanya’nın zengin kültürel yapısından Türkiye’nin dinamik ritmine uzanan serüveninde; müzik, dans ve stil gibi birçok farklı alanda kendine has bir üslup oluşturan bir sanatçı. Onunla çocukluk düşlerinden müzikal kimliğine, dijital platformlarla kurduğu bağdan giyim tarzına kadar uzanan geniş bir yelpazede sohbet ettik.

– Yeni single’ınız “LUV”da Murda ile güçlerinizi birleştirdiniz. Bu projenin ortaya çıkış süreci nasıl gelişti?
Her şey oldukça spontane oldu. Bir gün stüdyodayken Spanker bize müthiş bir beat çaldı. O anki atmosfer ve enerji o kadar yoğundu ki, üzerinde fazla düşünmeden parça birkaç saat içinde şekillendi. Süreç tamamen doğal ve kendi akışında ilerledi.

– Başarılı bir müzik kariyerine sahipken aynı zamanda pek çok farklı disiplinde de varsınız. Müziğin sizin için birincil odak noktasına dönüşme hikayesi nedir?
Aslında müzik benim için daima ilk sıradaydı, ancak bu durumu fark etmem biraz zaman aldı. Müziğin doğduğum andan itibaren ruhumda olduğunu hissediyorum. Bilhassa pandemi sürecinde kendimle baş başa kalıp özüme dönme fırsatı buldum. Bu içsel yolculuk, müziğin hayatımdaki konumunu belirginleştirdi. O zamandan beri müzik benim için bir işten çok daha fazlası; bir kendini ifade etme aracı.

– Türk nüfusunun yoğun olduğu Gelsenkirchen, Almanya’da doğup büyüdünüz. Bu çok kültürlü çevrenin size kattıkları ve bugünkü müzikal perspektifinizi şekillendirmedeki rolü ne oldu?
Etkisi kesinlikle çok büyük. Böyle bir atmosferde büyümek, birden fazla dili konuşma ve sayısız kültürü içselleştirme imkânı sunuyor. Bu durum, müziğe daha vizyoner ve açık bir zihinle bakmamı sağladı. Diğer yandan, oradaki yoğun Türk topluluğu sayesinde kendi kültürel köklerimle olan bağımı hiç yitirmedim. Bu iki dünyanın dengesi bana eşsiz bir zenginlik kazandırdı. Benim için tam bir “multi-culti” deneyimiydi; harika bir sentez.

– Dans kabiliyetiniz de büyük beğeni topluyor. Bu yönünüzü ilk ne zaman ve nasıl fark ettiniz?
Bunu çocukluğumdan beri içimde olan bir şey olarak tanımlayabilirim. Müzik çaldığı an bedenim istemsizce hareket etmeye başlardı. Belirgin bir keşfetme anı olmadı; bu yetenek hep içgüdüsel olarak mevcuttu. Zaman içinde kendiliğinden gelişerek bugünkü halini aldı.

– Müzikal altyapınızın temelleri neler? Çocukluk yıllarınızda kimlerden ilham aldınız? Müziğinizin zaman zaman “arabesk-rap” olarak nitelendirilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu tanımı benimsiyor musunuz, yoksa kendinizi daha geniş bir spektrumda mı görüyorsunuz?
Çocukken dinlediğim müzik yelpazesi oldukça genişti. Listemde İsmail YK’dan Sezen Aksu’ya ve Michael Jackson’a kadar çok farklı isimler vardı. Fakat benim için asıl “Roman Empire” Chris Brown’dur diyebilirim. Müziğimin arabesk-rap olarak tanımlanmasına karşı değilim, ancak evet, daha geniş bir perspektiften bakılmasını arzu ederim. Kendimi belirli bir kalıpla sınırlamayı doğru bulmuyorum. Bir veya iki müzik türüne bağlı kalmak benim tarzım değil.

– Bundan beş yıl sonra kendinizi kariyerinizde hangi noktada hayal ediyorsunuz?
Beş yıl sonraki hedefim, müziği yalnızca keyif alma amacıyla icra etmek. Daha özgür ve anlık ilhamla gelen eserler yaratmak istiyorum. O noktaya erişmek bana büyük bir içsel huzur verecektir.

– Viral olan sosyal medya içerikleriniz zaman zaman sert eleştirilere maruz kalabiliyor. Bu tür negatif yorumlarla baş etme stratejiniz nedir?
Aslında bu durum benim için oldukça değişken. İç dünyamda farklı tepkiler verebilsem de, dışarıya yansıttığım tavır genellikle daha esprili ve rahat oluyor. Kimi zaman ise en iyi yöntemin bu yorumlardan tamamen uzaklaşmak olduğuna karar veriyorum.

– Kıyafet tarzınız da oldukça ilgi çekiyor. Gardırobunuzu oluştururken nelere öncelik veriyorsunuz?
Buna şaşırabilirsiniz ama son iki senedir neredeyse elime ne geçerse onu giyiyorum. (Gülüyor) Elbette çocukluktan bu yana pek çok farklı stili deneyimledim. Hatta bir zamanlar ertesi gün ne giyeceğimi bir gece önceden planladığım dönemler oldu. Şu an çok daha spontane ve konfor odaklıyım, ancak bugünkü stilimin kökeninde geçmişteki o deneysel tavrım yatıyor.

– Eğer zamanda geriye gidip 2013’teki Berrin’e bir tavsiye verme imkânınız olsaydı, ona ne iletirdiniz?
2013’teki o masum ve güzel Berrin’e şunları söylerdim: “Her tanıştığın insana hemen güvenme ve herkesi kendin gibi zannetme. Olayları gereğinden fazla analiz etme, hayatın tadını çıkarmaya odaklan. Eğer bir şeyi gerçekten hissediyorsan, kararını ver ve o istikamette ilerle. Kendi patikanı oluşturmaktan asla korkma.”