Sana Göre Haber

İstanbul Müzik Festivali’nin 53. Yılına Dair Notlar ve İzlenimler

İstanbul Müzik Festivali, benim neslimin hayatına girdiğinde hepimiz oldukça gençtik. Festivalin başlaması, baharın gelişinin bir müjdecisi gibiydi. Bu konuya geçmiş yazılarımda da yer vermiştim. Yakın bir dostumuzun her yeni festival başlangıcında dile getirdiği gibi: “Ne yapalım bizim de yazlığımız filan yok ama İstanbul’da müzik festivalimiz var!” Anlaşılan bu uluslararası organizasyon, dünyanın dört bir yanından sanatçıları İstanbul’a taşıdığında, bazı müzikseverler için bir yazlık eve yerleşme hissiyle eşdeğer bir mutluluk sunuyordu. O dönemlerde festivalin kalbi Aya İrini’de atardı; yapının benzersiz atmosferi ve bahçesinin sihirli havası gerçekten farklıydı. Oraya varmak için yola erken düşmek gerekse de, yaşanan deneyim her türlü meşakkate değerdi.

Bu sene şahsi sebeplerden ötürü müzik festivalinin kapanış etkinliklerinde yer alamadım. Katılabildiğim son performanslar ise şef Alan Gilbert idaresindeki NDR Elbphilharmonie Orkestrası’nın arka arkaya iki gece sunduğu görkemli konserler oldu. Orkestra bünyesindeki çok sayıda, neredeyse çocuk denilebilecek yaştaki genç müzisyenin büyük bir heyecanla performans sergilemesi gözden kaçmıyordu. Tahminimce orkestra yönetimi, bu genç yetenekleri deneyimli ustalarla bir araya getirerek onların mesleki gelişimlerine destek oluyor. Şef Alan Gilbert, New York Philharmony’de sekiz yıl boyunca müzik direktörlüğü ve daimi şeflik görevini üstlendikten sonra NDR Elbphilharmonie’nin daimi şefi pozisyonuna geçmiş ve bu toplulukla olan mevcut sözleşmesi 2028-2029 sezonuna kadar yenilenmiş. Tarih boyunca bir şefin orkestrasıyla bütünleşmesinin ne denli üretken sonuçlar doğurduğuna şahit olmuşuzdur; Herbert von Karajan’ın Berlin Filarmoni Orkestrası’nı 34 yıl yönetmesi bunun en bilinen örneklerindendir.

Orkestranın ilk akşamki konserinde sahne alan solist, kemancı Frank Peter Zimmerman’ın (d.1965) enstrümanından dökülen nağmeler, suyun üzerinde süzülürcesine bir doğallığa sahipti. Daha önce de birkaç defa dinleme fırsatı bulduğum bu sanatçıya her dinleyişimde büyük bir hayranlık duymuştum. Zamanla sanatı daha da olgunlaşmış ve bestecinin ruhuyla bütünleşmenin derinliklerine ulaşmış görünüyor. Biyografisinden edindiğimiz bilgiye göre, J.S. Bach’tan modern besteci Ligeti’ye dek çok geniş bir repertuvarı bulunuyor. Ayrıca, yaptığı kayıtlarla çok sayıda ödüle layık görülmüş. Bu defa kendisini Johannes Brahms’ın Re Majör Op.77 Keman Konçertosu’ndaki performansıyla ayakta alkışladık.

Alan Gilbert yönetimindeki NDR Elbphilharmonie Orkestrası’nın ikinci performansında ise Polonyalı piyanist Rafal Blechacz (d.1985) solist olarak yer aldı. 2005 yılında kazandığı Chopin yarışmasının ardından dünya sahnelerinin kapıları kendisine ardına kadar açılmıştı. Sanatçı, Chopin’in 1 numaralı op. 11 Mi Minör Piyano Konçertosu’nu seslendirdi. Eseri, bestecinin romantik duyuşunu aşırıya kaçmadan, oldukça sağlam bir teknikle yorumladı.

Maalesef, bu konserin ardından İstanbul’dan ayrılmam gerekti. Katılamadığım etkinlikler arasında özellikle Geneva Camerata’nın “Revolta” isimli sahne performansı aklımda kaldı. Bu yılki festivalden hafızama kazınan bir diğer unutulmaz an ise çellist Gautier Capuçon ile piyanist Alexandre Kantorov ikilisinin sunduğu mükemmel resitaldi.

Exit mobile version