Kaynak, Getty ImagesHaber bilgisi3 Temmuz 2025Türkiye’de her yıl çıkan yangınlar neticesinde binlerce hektar orman arazisi yok olmaktadır. İzmir’in Seferihisar ilçesinde bu hafta yaşanan yangın ile Çeşme ve Ödemiş ilçelerinde süren alevler, bu acı gerçeğin en güncel kanıtlarıdır. Son on yıllık dönemde İzmir, Türkiye’de en sık yangın yaşanan ve en fazla orman varlığını yitiren üç ana bölgeden biri olarak Antalya ve Muğla’nın yanında yer almıştır. Türkiye Ormancılık Derneği’nin resmi verilerle hazırladığı istatistiklere göre, 2014-2024 yılları arasında ülke genelindeki yangınların yaklaşık yarısı bu üç bölgede gerçekleşti. Orman genel müdürlüklerinin idari sınıflandırmasında Antalya ve Muğla illeri tek başlarına birer bölge iken, İzmir bölgesi Manisa’yı da kapsamaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığı verileri, Türkiye’nin rekor düzeyde orman yangını yaşadığı 2024 senesinde, İzmir’in en geniş alan kaybına uğrayan ikinci şehir olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye Ormancılar Derneği’nin derlediği rakamlara göre, son on senede İzmir’de Antalya’dan daha fazla sayıda yangın çıkmış, ancak yanan alan büyüklüğü açısından üçüncü sırada kalmıştır. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Doğanay Tolunay, BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamada, bu neticeyi İzmir’deki ormanların “parçalı yapısına” bağlamaktadır. Tolunay, Türkiye’nin en büyük metropollerinden biri olan İzmir’de ormanlık alanların tarım, yerleşim ve turizm gibi çeşitli insan faaliyetleriyle bölündüğünü vurgulamaktadır. Türkiye’nin yangın riski en yüksek şehirleri arasında bulunan İzmir’in, iklim riskleri karşısında da oldukça savunmasız olduğu değerlendiriliyor. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden (İTÜ) iklim bilimci Prof. Dr. Barış Önol’un ortak yazarı olduğu ve 2021’de yayımlanan bir bilimsel araştırma, İzmir’i Avrupa ve Akdeniz havzasında iklim riskleri en süratli artan ikinci şehir olarak tanımlıyor. Aşırı sıcaklar, kuraklık ve şiddetli yağışlar gibi on ayrı iklim riskini analiz eden araştırmacılar, Doğu Avrupa, İzlanda, Rusya’nın batısı ile Türkiye ve Irak’ın batı kesimlerini en kırılgan bölgeler olarak saptadı. Kent ölçeğinde ise iklim risklerinin en hızlı tırmandığı yerler sırasıyla Fes (Fas), İzmir, Marsilya ve Aix-en-Provence (Fransa) ile Tel Aviv (İsrail) oldu. Prof. Önol, BBC Türkçe’ye yaptığı yorumda, bu durumun temelinde Akdeniz’in küresel iklim değişikliğinden çok daha sert etkilenmesinin yattığına dikkat çekiyor. “İzmir hem aşırı sıcaklar hem kuraklıktan, zaman zaman da sellerden ve hortumlardan etkileniyor. Bütün bu faktörler bir araya geldiğinde risk seviyesi de artıyor” diye ilave ediyor. Dünya genelindeki yangınları takip eden Global Forest Watch verilerine göre, Türkiye’de yangın mevsimi genellikle Haziran sonunda başlayıp takriben 17 hafta devam ediyor. BBC Türkçe’ye konuşan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi’nden Doç. Dr. Cihan Erdönmez, bu mevsimde Antalya, Muğla ve İzmir’in gözde tatil rotaları olduğuna işaret ediyor. Bu yörelerde “turizm beldelerinin çoğaldığını ve orman sınırlarına doğru yayıldığını” ifade eden Erdönmez, yangın sezonunda “insan ile orman arasındaki temasın en üst düzeylere” ulaştığını belirtiyor. Erdönmez, doğaya büyük zarar veren orman yangınlarının “neredeyse tamamının, uygun ekolojik şartların oluştuğu alanlarda insan faktörüyle başladığını” söylüyor ve “Bu bölgelerde bir yanda orman köyleri, diğer yanda ise orman içine inşa edilmiş turizm tesisleri, madencilik ve enerji santralleri bulunuyor” diye ekliyor. Anız yakma sebebiyle 3.500 hektar orman yok oldu. Türkiye’de, dünya genelindeki eğilime paralel olarak, orman yangınlarının büyük çoğunluğu insan-orman etkileşiminden doğuyor. Son 10 yılın verileri, Türkiye’deki orman yangınlarının en başta gelen nedeninin ihmal ve dikkatsizlik olduğunu gösteriyor. Anız yakma, çöp alanları, çoban ateşi, sigara izmaritleri ve piknik gibi faaliyetler bu kategoride yer alıyor. Prof. Tolunay, bölgelerdeki yoğun tarımsal faaliyetlere dikkat çekerek, “Haziran’da hasatların başlamasıyla birlikte anız yakılıyor ve bahçeler temizleniyor” diyor. Anız, hasat sonrası tarlada kalan bitki köklerine verilen addır. Tarım ve Orman Bakanlığı, anız yakmanın toprağın verimli katmanına zarar verdiğini belirten bilinçlendirme kampanyalarıyla bu alışkanlığın önüne geçmeye çalışıyor. Bu çabalara rağmen 2024 yılında yaklaşık 3 bin 500 hektarlık orman arazisi anız yakılması sonucu yok oldu. Bakanlık verilerine göre, geçtiğimiz yıl anız yakma kaynaklı en büyük alan kaybı Muğla’da yaşandı. Prof. Tolunay, son dönemde popülerleşen orman içindeki tapulu arazilerde hobi bahçeciliği veya arıcılık gibi etkinliklerin de yangınlara yol açtığını vurguluyor. OECD: ‘Türkiye’nin yüzde 66’sında kuraklık sıklığı arttı’. Türkiye’de yangın sezonunun en yoğun olduğu zamanlar, genellikle aşırı sıcakların yaşandığı günlere denk düşüyor. Bilim insanları, iklim krizinin sıcak hava dalgalarının hem sıklığını hem de şiddetini artırdığını belirtiyor. Prof. Önol, “Mevcut tüm ölçümler, gezegenin giderek daha fazla ısındığını ve özellikle Akdeniz çanağında bu durumun çok daha olumsuz bir hal alacağını gösteriyor” şeklinde konuşuyor. Prof. Önol, yangınlarda Türkiye’nin Ege ve Marmara başta olmak üzere batı bölgelerinde devam eden “yoğun kuraklığın” rolüne dikkat çekiyor. OECD’nin 17 Haziran’da yayımladığı Küresel Kuraklık Görünümü raporuna göre, 1950-2000 döneminde Türkiye’nin yüzde 66’lık bir kısmında kuraklık görülme sıklığı, yüzde 61’inde ise şiddeti artış gösterdi. Önol, kuraklığa sıcak hava dalgası ve kuvvetli rüzgârların da eklenmesiyle yangın için “son derece elverişli bir ortamın oluştuğunu” ifade ediyor. ‘Öncelikli strateji yangın sayısını azaltmak olmalı’. Tarım ve Orman Bakanlığı, yangınla mücadele kapasitesi bakımından Türkiye’nin son yıllarda “Cumhuriyet tarihinin en güçlü hava, kara ve personel gücüne” eriştiğini belirtiyor. Resmi verilere göre, 2002 yılında 75 ton olan havadan su atma kapasitesi, yirmi yılı aşkın bir sürede yaklaşık altı kat artırıldı. Bakanlık, binlerce yeni personel ve yüz bini aşkın gönüllü ile karadan müdahaleye hazır olduğunu ifade ediyor. Ancak bu gelişmelere rağmen, resmi istatistikler Türkiye’de yangın sayılarının artmaya devam ettiğini gösteriyor. Doğanay Tolunay, “Farklı yerlerde aynı anda onlarca yangın başladığında, sadece bir veya ikisinde başarısız olmanız bile yangının büyümesine yetiyor. Aynı günde yüz yangın çıkarsa kapasiteniz zaten yetersiz kalır. Bu sebeple, yangın sayısını düşürmek en temel stratejimiz olmalıdır” diyor. Türkiye genelinde, özellikle yangın sezonuna hazırlık amacıyla ormanlara girişlerin yasaklanması gibi bazı tedbirler uygulanıyor. Doğanay Tolunay bu tedbirin lüzumlu olduğunu, fakat kolluk kuvvetlerince denetlenmediği takdirde “büyük ölçüde etkisiz kaldığını” söylüyor. Tolunay, Orman Genel Müdürlüğü personelinin, Ağustos veya Eylül sonuna kadar bilhassa Ege ve Akdeniz’de rutin görevlerini bir kenara bırakmasını tavsiye ediyor. Tüm personelin orman köylülerini ve ziyaretçileri bilinçlendirme faaliyetlerine ve denetimlere katılmasının kısa vadede bir çözüm sunabileceğini ileri sürüyor. Erdönmez ise yasaklara rağmen “ormanların birçoğunda” mangal yapılabildiğini, işletmelerden üniversitelere ve hastanelere kadar ormanlara giriş çıkışların sürdüğünü belirtiyor ve “Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında ormanlardaki tüm ekonomik faaliyetlerin durdurulmasını” öneriyor. Uzmanlar, bu önlemlere ek olarak ormanlık alanlarda imar izinlerinin kısıtlanması, enerji nakil hatlarının bakımlarının yapılması ve yangın riski yüksek bölgelerde görev yapan yangın uzmanlarının daha yüksek ücretlerle görevlerinde kalmalarının teşvik edilmesi gibi adımların önemini vurguluyorlar.
İzmir’i Alevlere Teslim Eden Nedenler: İklim Krizi ve İnsan Faktörü
