“O vapurun kapakları kapanıyor ve fark ediyorsunuz, bir adadasınız. Bozcaada’da olmak başlı başına çok güzel. Ama bir cümleyle şöyle anlatalım: Neredeyse 4.000 yıldır bağlarıyla, rüzgarıyla bilinen bir adada, ilham veren müziklerle, doğayla, üreticilerle, buluşmalarla, etkinliklerle hem dinlenerek hem merak ederek güzel bir 3-4 gün geçireceğiniz, yalnızca harika caz ve doğaçlama müzikleriyle değil, bol bol anıyla döneceğiniz bir festival.” 2017 yılından bu yana Bozcaada’nın ilham veren coğrafyasını mesken tutan Bozcaada Caz Festivali’nin yaratıcıları böyle tarifliyor meramlarını / hikayelerini. Bu yıl 9. edisyonunu kutlayan festival, 5-6-7 Eylül tarihleri arasında meraklılarını ağırlamaya hazırlanıyor. Biz de bu buluşma öncesi festivalin emekçilerinden (BCF’nin kurucu ortakları) Murat Sezgi, Çağıl Özdemir ve Doğukan Çokşeker; ve (Keşif’in kurucu ortağı) Melodi Şıhmantepe ile adanın fonunda tadında bir caz röportaj gerçekleştirdik. (Es notu: Fotoğraflar sırasıyla, Murat Sezgi, Çağla Özdemir, Melodi Şıhmantepe, Doğukan Çokşeker ve -festivalde sahne alacak isimler arasında- Kokoroko (foto: Jesse Crankson) ve Electro Deluxe.)
“Bu dönemin anahtar kelimesi adaptasyon”
“İşte bir insan böyle görmeli, şeyleri gerçekten oldukları gibi… Eğer algı kapıları temizlenseydi her şey insana olduğu gibi görünürdü: Sonsuz.” Sevdiğim İngiliz yazar, filozof Aldous Huxley, 1954’te yayımladığı “Algı Kapıları” adlı kitabında böyle tarifler mevzuyu. Üstadın kelamından yola çıkarak kişisel yaşamınızın ve kültür sanat rotanızın kadrajından 2024 yılı “Z Raporu”nuzdan ortaya nasıl bir fotoğraf çıkar? Ve 2025’i ortaladığımız şu günlerde, uzun ve kısa vadede kültür sanat platformlarına / yaratımlarına karşı öngörünüz ne olur?
Murat Sezgi: Sorunuz şöyle bir uzaklara baktırdı, düşündürttü. 2024 yılına ve Z raporuna dönüp baktığımda yine aynı şeyi hatırlıyorum. Aldous Huxley’in de kafamızı açmaya çalıştığı gibi olaylara, durumlara olan yaklaşımımız içinde bulunduğumuz zihinsel duruma, o anki çevresel faktörlere, farklı birçok şeye göre değişiyor. Gerçeklik dediğimiz şeyin aslında ne kadar geçici ve kişisel olduğunu hatırlıyorsunuz. 2024 yılı kişisel Z raporumda, “sürpriz değişimler, kurduklarımız için mücadele etmek, öz değer, ada ve yeniden bağlar kurmak” gibi temalar var. Kesinlikle öğretici ve “iyi ki” diyeceğim bir yıl oldu. Kültür sanat rotamda da içerisinde işler ürettiğimiz Berlin ve Türkiye, çevremizde iş üreten arkadaşlarımızla iletişim halinde olduğumuz Avrupa açısından yaklaşabilirim. Kültür ve sanat alanı için belirleyici temalar tüm bu bölgelerde bu alana ayrılan kaynaklar, kaynakların dağıtılması konusundaki tartışmalar ve dünyanın her yerinde tırmanan kutuplaşmanın yarattığı ifade zorlukları oldu. Her şeye rağmen bu alanda iş üreten insanların mesleklerini ne kadar severek yaptıklarını görüyorum ve birçoğuna sonsuz saygı duyuyorum. Hem Türkiye’de hem de dünyada sürekli değişen ve derinleşen gündemler sebebiyle sağlıklı öngörüler yapmak güçleşiyor. Yine de bir araya gelmelerin, kavuşmaların ve ifade alanlarının artacağını, çeşitleneceğini, bazılarının da mecburen şekil değiştireceğini düşünüyorum. Bence, bu dönemin anahtar kelimesi adaptasyon. Bu alana gönül vermiş ve üreticisi olan herkese, adapte olurken özlerine olabildiğince yakın durabilmelerini diliyorum.
Gelelim, “Bizi kendimizle, birbirimizle ve dünyayla gerçek bağlar kurmaya davet eden” Bozcaada Caz Festivali’ne… Öncelikle, festivalde emeği geçen sahne arkası emekçilerinin güzergâhını anlatır mısınız?
Murat Sezgi: Her yıl, festivalin bitişi sonrasındaki pazartesi günü Bozcaada’da bir ekip kutlaması yaparız. Yapılacak hâlâ onca iş ve kapama olmasına rağmen, o yemek hepimizde bir rahatlama yaratır. Sonrasında 2-3 hafta, festivalin ödemeleri, yazışmaları, dosyaları birçok kapama konusu kalıyor. Belki devamında 1-2 hafta nispeten dinlendikten sonra 2025’in çalışmaları hemen başlıyor. Bu döngüyü anlatmamın sebebi, festivaller 2-3 günlük işler gibi gözükse de bütün bir yıl boyunca onca kalemi ve departmanı, ihtimamla yürütmeye çabalayınca çokça paydaş ve konu yönetimi ortaya çıkıyor. Festivali 3dots ve allaturca şirketleri ortak düzenliyor. Tüm yıl boyunca 7 kişilik bir ekip ana konuları takip edip ilerletiyor. Festivale yaklaşırken merkez ekip 15 kişiye kadar çıkıyor, etkinlik döneminde de 100-130 civarında kişi emek veriyor. Burada ekibimize henüz katılan kişiler de var, festivalin ilk yılından beri bizimle olan ve her yıl freelancer olarak bize katılanlar da. Hepsi alanında uzman kişiler. Sanatçı programlama, ağırlama, teknik prodüksiyon, saha operasyonu, genel koordinasyon, iletişim, tasarım, basın ilişkileri, yeme içme, güvenlik danışmanları ve sağlık ekipleri, kapı operasyonu, ayrıca ekibin lojistik ve rahatlığıyla ilgilenen birimler, kısaca sayabileceğim çok fazla rol var. Hepsi pırlanta gibi; birlikte çalışmanın yanında, birlikte vakit geçirmenin ve onlardan öğrenmenin harika olduğu insanlar. Stres seviyesinin yükseldiği, kısıtlı kaynaklarla, lojistik olarak çok zor bir alanda Türkiye’nin en sevilen işlerinden birini yapmaya çalışıyoruz. Gergin anlarda konuları kişisel almayan, onca strese rağmen, birbirini içtenlikle dinleyen, dans ederek, birbirine sarılarak vakit geçiren insanlar görüyorsunuz ekip üyesi olarak. Bozcaada Caz Festivali’nin kültüründe genel olarak sert prodüksiyoncu tavırları yok. Profesyonel olmak ancak keyifle çalışmak istiyoruz. Bu yüzden de özellikle son dönemde çok güzel başvurular almaya başladık. Bu tip festivaller bir çeşit okul gibi de oluyor. Biz de o okullardan geçtik. Ben İKSV, Pozitif ekollerinden geliyorum. Farklı deneyimlere sahip arkadaşlarımız da var, güzel paylaşımlar oluyor.
Festivalin bu yılki teması nedir; bu kapsamda programın içeriği ve haritasının detaylarından bilgi alabilir miyiz?
Murat Sezgi: Festivali bu yıl, Ayazma Manastır’ı ana sahne olarak iki gece, İngiltere’den Kokoroko, Fransa’dan Electro Deluxe, ABD’den Mohini Dey gibi isimleri ağırladığımız “kesin gidelim” diyeceğiniz mekân olarak kurguladık. Sevgili Tolga Bilgin’in M Lisa ile festivale özel yapacağı proje ve gecenin sonunda DJ performansları olacak. Yıllardır aklımızda olan bir adımı bu yıl atmak nasip oldu. Festivalde gündüzleri adanın farklı yerlerinde yaptığımız buluşmalarda seyircilerimizden hep bir dans sahnesi talebi geliyordu. Bu yıl, Habbele Beach ile ortaklaşa hareket ettik ve kürasyonunu Murat Uncuoğlu ve Isolate ekibine, bir gününü de Jamie S’e emanet ettiğimiz, günbatımı saatlerine kadar sahilde dans edeceğimiz bir alanda elektronik müzik sahnesine yer açtık. Ayrıca bu yıl, asıl heyecanlarımızdan birisi de Salhane Sahnesi. Bozcaada için çok önemli bir mekân Salhane. Bu yıl da güzel bir dönüşümden geçiyor. Bizim için ilk olduğunu bildiğim, belki alanda da ilk defa bu çapta bir festivalde her gün bir grubu Türkiye’nin her yerinden gelen başvurularla, bir açık çağrıyla programa ekledik. 300’ün üzerinde birbirinden değerli başvuru aldık. Hepsine tek tek vakit ayırdık ve bir kürasyon yaptık. Buradaki çarpışmalardan, ihtimallerden dolayı çok heyecanlıyız. Bunun haricinde Türkiye’de caz ve doğaçlama programlamasında harika işler yaratan Bova ile kürasyon ortaklığı yaptık ve her gün bir saati kendileriyle birlikte programladık. Son olarak da Aheste, Hollanda’dan Sanem Kalfa ve özel projesi, Atina Caz Festivali ortaklığıyla Salhane’de ağırlayacağımız Los Tre gibi isimler olacak. Kısaca, Salhane için bu yıl çok heyecanlıyız. Geçtiğimiz yıllarda bir yan etkinlik serisi gibi ilerleyen “Keşif”, bu yıl başlı başına bir deneyim festivaline dönüşecek. Örneğin, Troya Müzesi ve 360 Derece Derneği iş birliğiyle Bozcaada’da da ağırlayacağımız antik bir tekne seyahati ve buna bağlı kültürel miras buluşmaları, sanat performansları, Bozcaada’da bağcılık üzerine bir alternatif finansman çalışması, girişimcilik, teknoloji, tasarım üzerine buluşmalar, burada sayabileceğim 30’un üzerinde etkinlik var. Adanın farklı yerlerinde pop-up konserler, gastronomi buluşmaları, paneller, çalıştaylar gibi birçok şey görebileceksiniz. Eş zamanlı Bağbozumu kutlamaları da olacak, tam bir festival adası olacağız.
“Bu tema izleyiciye bir çağrı”
“Bedenlenme / Embodiment temasıyla katılımcılarını yalnızca zihinde kalan fikirlerle değil, onları yaşayarak anlam bulan bir yaklaşımı keşfe çıkmaya davet ediyor” diyor ve ekliyorsunuz; “Bu temaları seçmemizin sebebi, aslında o süreçlere karşı izlenimlerimiz ve reaksiyonlarımızı, ürettiğimiz bu yaratıcı alana uyarlayabilme ihtiyacı ve isteğinden kaynaklanıyor.” Bu minvalde sorum; bu yılki temanın hareket noktalarını, açacağı veyahut açmak istediği(niz) alanları ve sonraki süreçte de deneyimleme ahvalini anlatır mısınız?
Çağıl Özdemir: Geçtiğimiz yıl, festivalin henüz bitmeden kendi üzerine düşündüğümüz, nasıl bir yıl olduğunu değerlendirdiğimiz bir yıldı. Murat’ın da bahsettiği gibi, festival sonrası ekiple birlikte yediğimiz yemekte, bu yılın temasını tartışmaya başlamıştık bile. Bu erken sorgulamanın arkasında, yıl boyunca yaşadığımız yoğunluklar, hissettiklerimiz ve yeniden düşünmeye duyduğumuz ihtiyaç vardı. Festivaller çoğu zaman bir araya gelme, kutlama ve üretim alanları gibi görünse de onları var eden ekiplerin ruh halini, düşünce biçimini ve değerlerini de yansıtır. Bu yılki “Bedenlenme / Embodiment” teması, sadece bir kavramsal çerçeve değil; ekip içinde uzun süredir konuşulan ve ancak şimdi pratiğe dökülebilen bir dönüşümün sonucu. Değerlerimizi sadece söylemde değil, yönetim tarzımızda ve üretim biçimimizde yaşatmak istedik. Yani bu tema, izleyiciye bir çağrı olduğu kadar, bizim için de bir iç pratikti. Bedenlenme temasını seçerken, yalnızca zihinsel bir kavrayıştan değil; deneyimleyerek, hissederek ve bedensel olarak içselleştirerek anlamaya dair bir alan açmak istedik. Seyirciyle kurulan ilişki, sanatçının üretim süreci, ekip içindeki karar alma biçimleri gibi birçok boyutta bu yaklaşımı örmeye çalışıyoruz. Arzumuz, bu temanın yalnızca bir fikir olarak kalmaması; festivale katılan herkesin ister izleyici ister sanatçı olsun, kendi bedeninden ve deneyiminden yola çıkarak bir şey hissedebilmesi, belki bir şeyle karşılaşması, belki de bir şeyin içinde kaybolabilmesi.
Tekrarda temaya dönersek “Bedenlenme / Embodiment” fikrini “bir kavramdan öte bir varoluş biçimi olarak ele almak” diyorsunuz. Dijital ve kaygı çağında, fanilik mesaisinde pek de iç açıcı zamanlar yaşamıyor dünya insanları; bu kadrajdan bakınca temanızı oluştururken masaya yatırdığınız öncelikleriniz ve perspektifiniz nelerdi? Festivali daha öncesinde benim gibi hiç deneyimlememiş olanlara biraz fener olur niyetine açalım isterim!
Çağıl Özdemir: “Bedenlenme / Embodiment” temasını bir kavramdan öte bir varoluş hâli olarak ele alma niyetimiz hem ekipçe geçirdiğimiz dönüşümlerle hem de içinde yaşadığımız zamanla doğrudan bağlantılı. 2020’den bu yana temalarla düşünmeye alıştık; bu yaklaşım bize, yaşadıklarımızla düşünsel olanı bir araya getirme imkânı sundu. Festival de bizim gibi, zamana ve koşullara tepki vererek dönüşüyor. Bu yılki tema da yalnızca bir fikir sunmak değil, her katılımcının kendi deneyiminden yola çıkarak temasa geçebileceği, belki bir an için kendini içinde bulabileceği alanlar açmak üzerine kurulu. Temayı sabit bir anlatı gibi değil, yaratıcı etkileşimlerin mümkün olduğu, sezgisel bir alan olarak tasarlıyoruz. Bir ses tasarımcısı da dijitalde festivale rastlayan biri de kendi hikâyesinden yola çıkarak bu temaya dokunabiliyor. O yüzden biz de temayı anlatırken katı çerçeveler yerine, sorular, çağrışımlar ve boşluklar bırakmaya özen gösteriyoruz. Dijitalleşmenin hızlandığı ve kaygının büyüdüğü bir çağda fiziksel olarak bir araya gelmenin ne kadar iyileştirici olduğunu tekrar tekrar deneyimliyoruz. Pandemiden bu yana bunun değerini çok daha derinden kavradık. Festivaller, ne kadar tüzel kişilik gibi görünse de özünde insanlardan oluşuyor -ekip, seyirci, sanatçı, paydaş tüm bileşenleriyle. Bizim için öncelik, bu çok katmanlı yapıda kendimizi ve birlikte olduğumuz herkesi temsil edebilmek. Değerler üzerinden kurduğumuz bu ilişkiyi her geçen gün derinleştirmek ve söylediklerimizle yaptıklarımızı birbirine yaklaştırmak istiyoruz. Bu yüzden “bedenlenme” teması bizim için tesadüf değil hem bir ihtiyaçtan doğdu hem de bir davet olarak var oldu.
“4.000 yıllık kültürel miras”
2025 itibariyle bağımsız bir yapıya dönüşerek kendi yolculuğuna devam eden Keşif programından ve yan etkinliklerden öne çıkanlar hakkında bilgi ve detayları alabilir miyiz?
Melodi Şıhmantepe: Keşif programı, Bozcaada Caz Festivali’nin içinden doğan, genellikle müzik dışındaki deneyimleri bir çatıda birleştiren buluşmalar olarak ortaya çıktı. Bu yapının ismini festival seyircilerine sorduğumuz bir anketle, katılımcılarımızla beraber seçmiştik. Keşif şu an yoluna, disiplinler arası iş birlikleriyle topluluklarda ve yaratıcı endüstrilerde bir dönüşümün tetikleyicisi olan bir platform olma hedefiyle devam ediyor. Keşif, 2025 itibariyle festival ile eş zamanlı buluşma ve deneyimler tasarlıyor. Festivalin temasıyla birlikte ele aldığımız; teknoloji, tasarım, girişimcilik ve kültür alanında, bizlerde de merak uyandıran konuların etrafında bir kürasyon yapıyoruz. Bu içerik kürasyonunun bir katmanında ise, Bozcaada’nın kendisini merkeze alıyoruz. Festival katılımcılarının ilgisini çekecek daha deneyim odaklı atölye ve panellere ek olarak, sektörel buluşmalarla yaratıcı alandaki aktörler için de bir keşif, bağ kurma ve iş birliği alanı oluşturmayı amaçlıyoruz. Bu süreçte bizi heyecanlandıran yaklaşım ise bu tip kesişimlerden doğabilecek yeni fikirlerin, bakış açılarının ve projelerin kıvılcımlanmasına ortam oluşturabilmek oldu. Örneğin, Keşif bu yıl, Bozcaada’nın 4.000 yıllık kültürel mirası ve ekonomik aktivitesi olan bağcılığı, yenilikçi ve alternatif finansman modelleriyle buluşturmayı amaçlayan Bozcaada Bağcılık Fonu için ilk buluşmaya ev sahipliği yapacak. Etki alanında çözümleri fonlayan yatırımcıları, akademisyenleri, bağcılık alanında iş yapan uzmanları, konuya farklı pencerelerden bakabilecek kişileri bir araya getireceğiz. Bu yıl temamız olan “Bedenlenme” ile paralel olarak, çeşitli beden odaklı atölyelere de ev sahipliği yapacağız. Fiziki dünyayı deneyimlemek için bir vesait olarak kullandığımız bedenimizi, hem farkındalıklı bir yerden hareket ettirmek, hem de temayla temas ederken kafamızı çokça kurcalayan söylem-eylem ve zihin-beden ilişkisini inceleyeceğimiz, bu konulara merakla bakmamıza vesile olacak buluşmalar planlıyoruz. Festivaldeki programlamaya ek olarak, Keşif çatısı altında farklı projeler de hayata geçiriyoruz. Bunlardan biri, cinsiyet eşitliğini odağına alan uluslararası bir proje olan, 10-15 yaş kız çocukları için tasarlanmış “Jazz Camp for Girls” (Kızlar için Caz Kampı). Türkiye partneri olduğumuz bu projenin üçüncüsünü 1-4 Temmuz’da Borusan Müzik Evi’nde gerçekleştireceğiz. “Jazz Camp for Girls”, bir müzik eğitimi programı olmanın ötesinde, müzik endüstrisindeki kadın enstrümantalist temsilini güçlendirmeyi ve caz sahnesinde daha eşitlikçi bir yapı oluşturmayı hedefleyen kapsayıcı bir inisiyatif. Hem kişisel olarak bizlerin, dolayısıyla bu ekibin bir uzantısı olan Keşif’in savunuculuk alanlarıyla doğrudan örtüşen bir proje ve geçtiğimiz yıllarda kampa katılan kız çocuklarından aldığımız olumlu geri bildirimler bu projeyle ilgili motivasyonumuzu güçlendiriyor ve projeyi Türkiye’nin farklı kentlerine yaymakla ilgili heyecanımızı doğruluyor.
Ayrıca bültenden öğrendiğim, festival bu yıl ilk kez Mart ayında, müziğinde yeni yollar keşfeden müzisyenler ve gruplar için bir Açık Çağrı gerçekleştirmiş. Çağrıya yanıt veren projeler arasından oluşturulan seçki sahnede olacakmış. Gelecek yıl için festivaldeki bu tarz projelere katılmak isteyen sanatçı-grup, müzisyenler için ne/ler söylersiniz; öneri ve tavsiyeleriniz ne olur?
Doğukan Çokşeker: Bu yıl ilki gerçekleşecek olan bu fikir aklımıza geldiğinde çok heyecanlandık. Ben eski bir müzisyen olarak bu gibi alan açan oluşumların çeşitli fırsatlar arayan müzisyenler için ne kadar değerli olduğunu bizzat biliyorum. Bu sayede müzisyen arkadaşlarımızı müzikseverler ile buluştururken aynı zamanda festival ekibi olarak 300’ün üzerinde yeni grup ile tanışmış olduk. Kendileri ile özenli bir şekilde iletişime geçtik ve temas kurduk. Bu sene bizimle birlikte olacak izlemek için çok heyecanlandığımız gruplar: TekTonic, Nehir Özzengin, Fungistanbul ve Tunç Çakır. Salhane sahnemiz o sırada Bozcaada’da olan herkese açık.
9. yaşını kutlayacak olan festivalde bugüne değin ne gibi değişimler ve dönüşümler yaşandı, eklendi veyahut çıkarıldı; neden? Ve bu 9 yıllık deneyim ve tecrübelenmede yaşadıklarınızı birer cümle veya his güzergahında özetlerseniz, ortaya nasıl bir tarif çıkar?
Murat Sezgi: Geriye dönüp bakınca, festivallerin de sanki canlı bir organizmaymış gibi sürekli dönüştüğünü görüyorsunuz. İlk yılında sanatçısından ekip üyelerine, tanıdığımız herkesin çabasıyla neredeyse bazı durumlarda gönüllülük esasıyla yürüyen festival şimdi hala meraklı bir zihinle yapılsa da daha olgun bir hale geldi. Çokça hata yaptı, harika güzel işler de yaptı. Güzel olan şey şu ki kendine ait bir ekip kültürü ve genel bir yaklaşımı oluştu. Neleri yapmak istediğini, nelerin hatalı olduğunu artık daha hızlı fark ediyor. Bozcaada’yı, Bozcaadalıları, katılımcıları, sanatçıları, ekip arkadaşlarımızı, festivalin gerçekleşmesinde çok büyük katkısı olan sponsorlarımız dahil olmak üzere tüm paydaşlarımızı dinliyoruz. Hepsinden öğrenecek, anlayacak çok fazla şey oluyor. Gelinen noktada şu tip bir yöne gitmeye çalışıyoruz; düzenlendiği alan dahil tüm paydaşlarıyla açık bir iletişimde olan, merak eden, olumlu bir etki yaratmaya çalışan, bunu önceleyen, aynı zamanda sürekliliği için de sağlam finansal zemine oturabilen bir deneyim alanı yaratmaya çalışıyoruz. Tüm dönüşümler, eklemeler ve çıkarmalar bu yaklaşım ışığında yapılıyor. Biz de bu arada bazı şeyleri deniyoruz. Bazen risk alarak bazı konularda hata yaptığımızı fark ettiğimiz oluyor ancak tüm bu testlerin de bir faydası oluyor.
“İyileştirme yapalım, sonra hikayemizi anlatırız”
Dünya ve Türkiye mevzuları bir türlü durulmuyorken, bir festivali 9 yıl sürdürebilmek hele de bir ada konsepti içinde yerel halkla ve diğer şehir insanlarının da katılımıyla; çok sabır ve emek gerektiriyordur. Bu kolektif yapının maddi ve manevi yükü tartışmasız zordur elbet… Festivalin etki raporunu geçtiğimiz yıl yayınlamıştınız, detayları paylaşır mısınız? Sonuçlarda sizin için ilginç olan, şaşırdığınız veya hoşunuza giden veyahut teyit ettiğiniz neler oldu? Ayrıca adayla kurduğunuz ilişki yıllar içinde nasıl şekillendi?
Çağıl Özdemir: Bu soruya sayfalarca yanıt verebilirim ama özetlemeye çalışacağım. Etki raporunda bizim için en çarpıcı olan, festivalin adada yarattığı ekonomik etkiydi. Bozcaada Caz Festivali gibi görece küçük ölçekte bir etkinliğin bile doğrudan ve dolaylı harcamalar yoluyla ciddi bir ekonomik hacim yaratması bizim için gerçekten yeniydi. Bu harcamaların yaklaşık 33 tam zamanlı istihdama denk geldiğini görmek hem ekonomik büyümeyi hem de yerelde üretilen değeri daha somut bir şekilde kavramamıza yardımcı oldu. Raporda bizi düşündüren bir diğer konu da kültürel etkinin nasıl daha bilinçli ve sürdürülebilir bir şekilde artırılabileceğine dair elde ettiğimiz verilerdi. 2024 bizim için birçok şeyin değiştiği bir yıldı -festivalin kültürel etkisini derinleştirmek adına attığımız en önemli adımlardan biri Murat’la adaya yerleşmek oldu. Bu sayede, geçmişe dair daha doğrudan ve yerel geri bildirimler alma fırsatımız oldu. En çok şaşırdığımız şeylerden biri, bir önceki yapının niyeti iyi olsa da adanın ihtiyaçlarına cevap vermekte ne kadar zorlandığını görmekti. Adaya dair “iyi bir şey yapıyoruz” düşüncesiyle kurduğumuz bazı yapılar aslında tam tersi etkiler yaratmış. Bu bizim için çok öğreticiydi. Şimdi adadayız. Sadece hoşumuza gidenleri değil, duymamız gereken her şeyi duymaya çalışıyoruz. Dinledikçe değişiyor, kurduğumuz ilişkiyi daha eşitlikçi ve duyarlı bir yere çekiyoruz. Adayla kurduğumuz bağ zamanla bir mekân ilişkisi olmaktan çıktı; bir tür karşılıklılık hâline dönüştü diyebilirim.
Doğaya zarar vermeden bir festival yapmak artık lüks değil, bir zorunluluk. Tabii ne yazık ki bu düşünce işlemiyor; insanın elinin değdiği her yerde bir bozulma maalesef gerçekleşiyor! Siz, bu festival özelinde bu konuda yıllar içinde nasıl bir yol kat ettiniz? Sürdürülebilirlik açısından örnek almak isteyen diğer festivallere neler önerirsiniz?
Murat Sezgi: Geçmişte bizim de bu konuda altını dolduramadığımız adımlar attığımızı düşünüyorum. Festivaller varoluşları itibariyle harekete, toplaşmaya, birçok eylemi sebebiyle doğaya olumsuz etkisi olan işler. Bugüne kadar “insanları bilinçlendiren buluşmaları yapıyoruz” deyip işin içinden sıyrıldığımızı görüyorum. Yaptığımız bazı ekoloji düşünen hareketleri de “zaten” yapmak durumunda olduğumuzu biliyorum. Bu yıl, Topluluk Etkisi ekibiyle birlikte festival içinde bir bütünsellik departmanı kurduk. Tüm eylemlerimizi, üretim ve tasarım zincirimizi parçalayıp, iyileştirmek için inceliyoruz. Son yılda yaptığımız etki araştırması ve raporu bu alanda bir ilk. Bizim gibi bağımsız ve bütçeleri denk ilerleyen organizasyonlarda böyle bir çalışmanın önceliklendirilmesini ve kaynak ayrılmasını olumlu buluyorum. Bu yıl etki araştırmamız ve raporumuz, bir öncekinin bilgileri ışığında yenilenecek. “Ölçemediğinizi iyileştiremezsiniz” yaklaşımıyla, ölçümlerimize de devam edeceğiz. Bizim için biraz “konuşmayalım da biraz bu konuda iyileştirme yapalım sonra hikayemizi anlatırız” yılı. Bu anlamda bütünsellik departmanımızın çıktılarını biz de merakla bekliyoruz. Aklımıza gelen, iyileştirebileceğimiz her adımı, yaptığımız her olumsuz etkiyi hem bilmek hem de paydaşlarımızla birlikte hafifletmek için çabalayacağız. Bunlar plastik atık gibi en bilinen meselelerden, festival içinde lojistiğimizi hafifletecek adımlara, malzeme seçimlerimize kadar alanları kapsıyor. Patagonia’nın bir mottosu vardı “problemin parçası olduğumuzu biliyoruz”. O yaklaşımla hareket edip “washing” yapmamak için gayret halindeyiz.
ABD’li caz davulcusu Arthur Blakey, “Caz, günlük hayatın tozunu temizler” derken, ABD’li trompetçi, besteci Wynton Marsalis ise, “Caz müziği, şimdiki zamanın gücüdür. Bir senaryo yoktur. Bir sohbettir. Duygu, müzisyenler tarafından, anın gerektirdiğini hissettikleri şeyi yerine getirmek için saniyenin onda biri kadar bir sürede aldıkları kararlarla size verilir” diye açıklar. İki üstadın peşrevinin ışığında, caz sizin hayatınızda nereye denk düşüyor?
Doğukan Çokşeker: Bu soruyu üç farklı kişi olarak değerlendirebilirim: Müzisyen olarak, organizatör olarak, dinleyici olarak. Bu üç farklı göz ile ayrı ayrı değerlendirerek sayfalar dolusu bir cevap yazabilirim. Ancak üç kelime ile özetlemek istiyorum: Doğal, gerçek, haz!
“9 yılda, 750 civarında tekil sanatçı ağırladık”
Yaratıcıları ve emekçileri olarak Bozcaada Caz Festivali’ni bir cümle / kelimeyle tarif etseniz, bu ne olurdu? Ve bu yıl, festivale ilk kez gelecek olan birine, yaşanacakları nasıl tarif edersiniz?
Murat Sezgi: Doğukan’ın güzel bir lafı var, kendisine kredi vererek arada ödünç alıyorum: “O vapurun kapakları kapanıyor ve fark ediyorsunuz, bir adadasınız”. Bozcaada’da olmak başlı başına çok güzel. Ama bir cümleyle şöyle anlatalım: “Neredeyse 4.000 yıldır bağlarıyla, rüzgarıyla bilinen bir adada, ilham veren müziklerle, doğayla, üreticilerle, buluşmalarla, etkinliklerle hem dinlenerek hem merak ederek güzel bir 3-4 gün geçireceğiniz, yalnızca harika caz ve doğaçlama müzikleriyle değil bol bol anıyla döneceğiniz bir festival.”
Biraz da işin matematik kısmını özetleyelim isterim: 9 yılda kaç sanatçı-müzisyen-performans vs. ağırlandı ve toplamda kaç takipçi / meraklısı festivalin peşinden geldi? Öyle ki adanın yerel halkı için de bambaşka bir düşünce ağı ve maddi destek söz konusu…
Murat Sezgi: Ortalamada 9 yılda, bu seneyle birlikte 750 civarında tekil sanatçı ağırladık. Yan etkinlikler, adadaki pop-up konserlerle birlikte 400’ün üzerinde tekil performans var. Her sene festival alanında tekil ortalama 5.000 kişi ağırlıyoruz. Bozcaada’nın farklı yerlerine yayılan performanslarla birlikte on binlerce kişiye dokunuyoruz. Bugünün değerine vurulduğundaki bu seneki hesaplamaları yapılacak, festivalin toplam ekonomik etkisinin senelik 310 milyon Türk lirasının üzerinde olduğu gözüküyor. Bozcaada’da herkesle sürekli iletişim halindeyiz. Festival içinde projeleriyle katkı sağlayan, çalışmalarımıza ekip olarak destek veren, çok değerli insanlar ve işletmeler var.
Son zamanlarda sizi etkileyen veyahut iyi gelen performans, festival, film, albüm / şarkı, sergi, kitaplardan neler var; paylaşırsanız bizler de nasiplenelim isterim?
Çağıl Özdemir: Son zamanlarda denk geldiğimde gerçekten bir “wow” etkisi yaratan şey Vega Trails oldu. O kadar sade, derin ve dokunaklı ki, anlatmama bile gerek yok -dinlediğinizde neden böyle hissettiğimi hemen anlayacaksınız. Bazen tek bir melodi birçok şeyi yerine oturtabiliyor.
Melodi Şıhmantepe: Bu sıralar biraz canlanmaya, enerjiye ihtiyacım olduğunda kendimi, Ezra Collective ve Yasmin Lacey’nin “God Gave Me Feet for Dancing”ini dinlerken buluyorum. Ayaklarımızın bizi taşımaya ek olarak dans etmek için de var olduğunu hatırlamak bile insanın modunu değiştiriyor.
Murat Sezgi: Bill Laurance ve Michael League’in “İki Keklik, Bir Kayada”sı gelsin benden geçen yılki albümlerinden.
Festival özelinde masanızda veya kafanızda gelecek yıllara dair proje veya hayallerinizden veya hedeflerinizden bahseder misiniz?
Murat Sezgi: Projeleri ve fikirleri gerçekleşmeden çok paylaşıyordum eskiden. Onun da kendine has avantajları var ancak biraz daha dengeli gitmek gerektiğini düşünüyorum artık. Şu şekilde söyleyebilirim. Daha fazla eğitim projeleri, kültürel mirasa dair değerleri parlatan adımlar, farklı coğrafyalarla iş birlikleri, geliştirme programları hayal ediyoruz. Kültürel alan çok heyecanlı, nefesimiz ve aklımız yettiğince bu işleri geliştirmeye devam edeceğiz.