Kaynak, Karen Warren/Houston Chronicle via Getty Images
Haber bilgisi
Yazan, Grace Carroll
Unvan, BBC Future
4 Temmuz 2025
Birden fazla kediyle aynı evi paylaşanlar, kedigiller arasındaki belirgin kişilik farklılıklarını yakından bilir. Kimileri en sevdiği mama verildiğinde sevinç gösterileri yapar, kucağınızda keyifle mırlayarak rahatlar veya eve gelen misafirleri coşkuyla karşılar. Diğer yanda ise olayları uzaktan sessizce izlemeyi tercih eden daha mesafeli kediler vardır.
Peki, kedilerin bir kısmının neden bu denli sosyal ve enerjik, diğerlerinin ise daha çekingen davrandığının ardında ne yatıyor? Japonya’daki Kyoto Üniversitesi’nde Yume Okamoto’nun liderliğinde yakın zamanda gerçekleştirilen bir çalışma, bu sorunun cevabının kısmen kedilerin genetik yapısında saklı olduğunu gözler önüne seriyor.
Bu çalışma kapsamında Japonya’daki kedi sahiplerine, evcil hayvanlarının kişilik özelliklerine ilişkin detaylı anketler sunuldu. Ardından, bu kedilerin ağız içinden alınan tükürük örnekleri aracılığıyla DNA’ları analiz edildi.
Araştırmanın odağında, kedilerin X kromozomunda bulunan ve AR (androjen reseptör) olarak bilinen bir gen yer alıyordu. Vücudun testosteron gibi hormonlara nasıl yanıt vereceğini düzenleyen bu gen, omurgalı biyolojisinde hayati bir öneme sahiptir ve DNA diziliminin tekrarlandığı bir bölüm barındırır. AR geninin en ilkel formuna, yaklaşık 450 milyon yıl önce yaşamış olan tüm çeneli omurgalıların ortak atasında rastlanmıştır.
AR genindeki DNA diziliminin tekrarlanma sıklığı, genin hassasiyetini doğrudan belirler. Erkek üreme organlarının, ikincil cinsel özelliklerin ve üreme davranışlarının gelişimini kontrol eden bu gendeki daha kısa aralıklarla tekrarlanan dizilimler, geni androjene karşı daha duyarlı bir hale getirir. Örneğin, köpeklerde ve insanlarda AR genindeki sık tekrarların, daha agresif bir mizaç ve dışa dönük kişiliklerle bağlantılı olduğu düşünülmektedir.
Araştırma sonuçlarına göre, kısa AR dizilimine sahip 280 kısırlaştırılmış kedinin daha sık mırladığı saptandı. Bu kediler arasında erkek olanların, mama istemek ya da dışarı çıkmak gibi belirli bir amaca yönelik olarak yüksek sesle miyavlama eğiliminin daha fazla olduğu belirlendi. Aynı genetik yapıdaki dişi kedilerin ise yabancılara karşı daha saldırgan bir tutum sergilediği gözlemlendi. Diğer taraftan, daha uzun AR dizilimine sahip kedilerin ise daha sakin olduğu ve bu genetik özelliğe, genellikle uysallıklarıyla bilinen ve bu amaçla üretilen safkan kedi ırklarında daha sık rastlandığı tespit edildi.
Evcilleştirme süreci, genellikle kedilerin insanlara daha yakın ve dost canlısı hale gelmesiyle ilişkilendirilir. Bu yüzden, iletişimi teşvik eden bu genin vaşak gibi vahşi kedi türlerinde daha yaygın olması ilk başta şaşırtıcı görünebilir. Ancak bu çalışma, evcilleştirmenin doğrudan sosyalleşmeyi artırdığına dair basit bir kanıt sunmak yerine, daha karmaşık bir tablo çizmektedir. Örneğin, kedilerin atalarından miras kalan agresif davranışların, günümüzde stresli veya yiyecek ve su gibi kaynakların sınırlı olduğu ortamlarda kedilere hala bir avantaj sağlayabildiğini ortaya koymaktadır.
Bazı kedilerin kendi türdeşleri yerine insanlarla daha fazla vakit geçirmeyi seçmesinin temelinde de insanların sunduğu yiyecek ve barınak gibi kaynakların çekiciliği bulunur.
Kaynak, Serhat Cagdas/Anadolu Agency via Getty Images
İnsanlarla iç içe yaşamanın hayvanları her zaman daha uysal yapmadığına bir başka örnek de şehirlerde yaşayan martılardır. Aksine, bu martıların daha agresif ve ihtiyaç duydukları şeyi elde etme konusunda daha cesur olduklarını görürüz. Liverpool John Moores Üniversitesi’nden araştırmacıların yürüttüğü bir çalışma, şehirli martıların insanlardan daha az korktuğunu ve ormanlık alanlarda yaşayan türdeşlerine göre mücadeleye daha yatkın olduğunu ortaya koymuştur. Şehirlerde yiyecek bulmanın daha rekabetçi olması, kavgacı bir yapının daha iyi sonuç vermesine neden olmaktadır.
Kedilerle olan bu benzerlik, genetik ve çevresel faktörlerin hayvanların karakterini nasıl şekillendirdiğine dair önemli soruları beraberinde getiriyor. Okamoto ve ekibinin bulguları, her iki faktörün de benzer derecede etkili olduğunu göstermektedir. Kısa AR dizilimine sahip hayvanların daha sesli veya girişken olması, rekabetin yoğun olduğu veya insan dikkatini çekmenin gerektiği ortamlarda bir avantaj sunabilir. Fakat bu durum, aynı zamanda agresif bir karakterin de ortaya çıkmasına neden olabilir; bu da evcilleştirmenin hem zorlayıcı hem de arzu edilen özellikleri nasıl aynı anda yüzeye çıkardığını gösterir.
Her bir hayvanda gözlemlenen bu tür davranışsal farklılıkların, türlerin evrimi için vazgeçilmez olduğunu akılda tutmakta yarar var. Davranışlarda çeşitlilik olmaması, türlerin değişen çevresel koşullara uyum sağlama yeteneğini yitirmesi demektir. Kedilerin her birinin farklı bir karaktere sahip olması, farklı şartlarda yaşayan popülasyonların kendileri için gerekli olan özellikleri geliştirebildiğini kanıtlar.
Netice itibarıyla, kediler, martılar veya başka bir hayvan fark etmeksizin, insanlarla bir arada yaşamak her zaman daha nazik hayvan türlerinin ortaya çıkmasına yol açmaz. Bazen, insanlarla paylaşılan bir dünyada hayatta kalabilmek için biraz ısrarcı ve mücadeleci olmak daha faydalı olabilir.