Sana Göre Haber

Küresel Nükleer Silahlanma: Hangi Ülkeler Nükleer Güce Sahip ve Süreç Nasıl İşledi?

Kaynak, Universal History Archive/Universal Images Group via Getty Images

4 Temmuz 2025

Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk nükleer bombayı başarıyla test etmesinin üzerinden tam seksen yıl geçti. Günümüzde ise İran’ın nükleer faaliyetleri küresel bir tartışma konusu olmaya devam ediyor.

İran, ABD ve İsrail’in Haziran ayında ülkesine yönelik gerçekleştirdiği saldırıların ardından, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEA) ile olan iş birliğini durduran bir yasayı onayladı. ABD ve İsrail, bu saldırıların İran’ın nükleer silah üretme kapasitesine ulaşmasını engellemek için zorunlu olduğunu savunmuştu.

Bu gelişmelerin, 55 sene evvel yürürlüğe giren ve nükleer silahların yayılmasının önüne geçmeyi hedefleyen Birleşmiş Milletler’in Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) üzerindeki etkileri henüz belirsizliğini korumaktadır.

Halihazırda dokuz ülkenin nükleer silahlara sahip olduğu bilinmektedir. Peki, bu ülkeler nükleer kapasiteyi nasıl edindi ve günümüzde başka devletler de bu yolu izleyebilir mi? Türkiye’nin bu konudaki duruşu nedir?

Kaynak, Universal History Archive/Universal Images Group via Getty Images

**Hangi Ülkelerin Nükleer Silahı Var?**

Nükleer silahlara sahip olduğu bilinen ülkeler; ABD, Rusya, İngiltere, Çin, Fransa, Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore’dir. Bu ülkeler arasında İsrail, nükleer kapasitesini resmi olarak doğrulamayan tek devlettir.

Dünyanın ilk nükleer gücü unvanı, İkinci Dünya Savaşı esnasında Manhattan Projesi kapsamında gizlice silah geliştiren ABD’ye aittir. Washington, 1945 yılında bu silahları Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombaları atarak yıkıcı bir şekilde kullanmıştır. Japonya, o dönemde ABD’nin de içinde bulunduğu Müttefik kuvvetlere karşı savaşan ve Nazi Almanyası ile İtalya’yı da içeren Mihver güçlerinin bir parçasıydı.

Söz konusu patlamaların neticesinde en az 200 bin insanın hayatını kaybettiği düşünülmektedir. Bu olay, nükleer silahların bir çatışma ortamında kullanıldığı tek örnek olarak tarihe geçmiştir.

Silahlanma kontrolü alanında uzman olan Dr. Patricia Lewis, bu durumun “nükleer silahlanma yarışının gerçek başlangıç hamlesi” olduğunu ifade ediyor. Lewis’e göre bu gelişme, başta Sovyetler Birliği olmak üzere diğer ülkeleri, hem olası saldırılara karşı bir caydırıcılık unsuru oluşturmak hem de bölgesel ve küresel bir güç gösterisi yapmak amacıyla kendi nükleer silahlarını acilen üretmeye teşvik etmiştir.

**Sonraki Gelişmeler**

İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonraki iki yıl içinde Soğuk Savaş dönemi başladı. Bu süreç, ABD ile Sovyetler Birliği ve müttefikleri arasında 40 yılı aşkın bir süre devam eden ve zaman zaman nükleer bir savaşa evrilme riski taşıyan küresel bir güç rekabetiydi.

Sovyetler, İkinci Dünya Savaşı devam ederken atom bombası üretme çalışmalarına başlamış ve 1949 senesinde gerçekleştirdikleri başarılı bir testle ABD’nin nükleer silahlar alanındaki tekeline son vermişlerdi. Bu tarihten itibaren her iki süper güç de çok daha tahrip edici nükleer silahlar geliştirmek için bir yarışa girdi.

Takip eden 15 yıllık süreçte üç ülke daha nükleer güçler arasına katıldı. İkinci Dünya Savaşı’nda nükleer silah geliştirme konusunda ABD ile iş birliği yapmış olan İngiltere 1952’de, ardından Fransa 1960’ta ve Çin 1964’te nükleer kapasiteye ulaştı.

**Diğer Ülkeler Ne Zaman Nükleer Güç Oldu?**

1960’lı yıllara gelindiğinde, beş nükleer güç –ABD, Sovyetler Birliği, İngiltere, Fransa ve Çin– artık net bir şekilde sahnedeydi. Ancak bu durum, nükleer silahlı devletlerin sayısının ciddi oranda artabileceği yönündeki endişeleri de beraberinde getirdi.

Bu endişelere bir yanıt olarak Birleşmiş Milletler, nükleer silahların daha fazla yayılmasını engellemek, silahsızlanma çabalarını desteklemek ve nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanımını teşvik etmek üzere tasarlanan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı (NPT) hazırladı.

Kaynak, Getty Images

Anlaşma 1970 yılında yürürlüğe girmiş olsa da, bütün ülkeler tarafından imzalanmadı ve nükleer silahların yayılması devam etti. Hindistan 1974’te, Pakistan ise 1998’de nükleer güç haline geldi. Bu iki ülke de NPT’yi imzalamamıştı.

İsrail de bu anlaşmayı hiçbir zaman imzalamayan ülkelerden biridir. İsrailli yetkililer, bu kararlarının gerekçesi olarak bölgesel tehditleri, devam eden gerilimleri ve komşu ülkelerin büyük bir kısmının hasmane tutumunu göstermektedir. İsrail aynı zamanda, nükleer silahların varlığını ne teyit ne de inkar ettiği bir nükleer belirsizlik politikası izlemektedir.

Kaynak, Getty Images

Kuzey Kore, başlangıçta anlaşmaya imza atmış olmasına rağmen, 2003 yılında ABD ve Güney Kore’nin ortak askeri tatbikatlarını gerekçe göstererek anlaşmadan çekildi ve 2006’da gerçekleştirdiği bir testle nükleer bir silah patlattı. Anlaşmayı imzalamayan diğer tek BM üyesi ise 2011’de kurulan Güney Sudan’dır.

**İran’ın Nükleer Silahı Mevcut mu?**

İngiltere’deki Leicester Üniversitesi’nde uluslararası siyaset profesörü olan Andrew Futter, “bildiğimiz kadarıyla” İran’ın henüz bir bomba imal etmediğini belirtiyor ve ekliyor: “Fakat teknik ya da teknolojik açıdan bunu yapmalarını engelleyecek somut bir sebep bulunmuyor.”

NPT’yi imzalamış olan İran, nükleer programının tamamen barışçıl amaçlar taşıdığını ve hiçbir zaman nükleer silah geliştirme çabası içinde olmadığını iddia ediyor.

Buna karşın, BM’nin nükleer denetim organı olan UAEA tarafından yürütülen on yıllık bir soruşturma, İran’ın 1980’lerin sonundan 2003’e kadar “nükleer patlayıcı cihaz geliştirme ile ilişkili bir dizi faaliyet” yürüttüğüne dair kanıtlar ortaya koydu. Bu tarihte, “Amad Projesi” adı altında yürütülen bu çalışmalar durdurulmuştu.

Kaynak, Getty Images

2015 yılında İran, altı dünya gücüyle imzaladığı bir anlaşma ile nükleer faaliyetlerine kısıtlamalar getirmeyi ve IAEA denetçilerinin gözetimine izin vermeyi kabul etti. Bu adımın karşılığında uluslararası yaptırımlardan muafiyet elde etti.

Ancak, ABD Başkanı Donald Trump, 2018’deki ilk görev döneminde, anlaşmanın İran’ın nükleer silah geliştirmesini engellemede yetersiz kaldığını öne sürerek anlaşmadan çekildi ve yaptırımları yeniden devreye soktu. Buna misilleme olarak İran, özellikle uranyum zenginleştirme ile ilgili olanlar başta olmak üzere IAEA kısıtlamalarını defalarca ihlal etti.

12 Haziran 2025’te, UAEA’nın 35 üyeli yönetim kurulu, İran’ın 20 yıl aradan sonra ilk kez nükleer silahsızlanma taahhütlerini ihlal ettiğini duyurdu. Ertesi gün İsrail, İran’ın nükleer ve askeri tesislerine yönelik bir saldırı başlattı. Kısa süre sonra yakın müttefiki ABD de bu operasyona katılarak, yer altındaki Fordo nükleer tesisi de dahil olmak üzere İran’a ait üç nükleer tesisi vurdu.

**İsrail’in Nükleer Silahı Var mı?**

İsrail, nükleer silahlara sahip olduğunu hiçbir zaman resmi olarak kabul etmemiş olsa da, önemli bir cephaneliğe sahip olduğuna dair genel bir kanı mevcuttur.

Ekim 1986’da, İsrailli bir nükleer teknisyen olan Mordechai Vanunu, İngiliz gazetesi Sunday Times’a, İsrail’in önceden sanıldığından çok daha büyük ve gelişmiş bir nükleer silah programı yürüttüğüne dair detaylı bilgiler sızdırdı. Bu eylemi nedeniyle İsrail’de 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve 2004’te serbest bırakıldı.

Kaynak, Getty Images

Bir düşünce kuruluşu olan Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü’ne (SIPRI) göre, İsrail cephaneliğini modernize etme sürecindedir. SIPRI’ye göre İsrail, 2024 yılında “nükleer kapasiteli balistik füzelerinden olan Jericho ailesiyle bağlantılı olabilecek” bir füze itki sistemi denemesi gerçekleştirdi ve Dimona’daki plütonyum üretim tesisini geliştiriyor gibi görünmektedir.

İsrail, bölgesel rakiplerinin nükleer yetenekler kazanmasını önlemek için askeri müdahalelerde bulunmaktadır. İran’a yönelik saldırılarının yanı sıra, 1981’de Irak’taki bir nükleer reaktörü ve 2007’de Suriye’de nükleer olduğu değerlendirilen bir tesisi bombalamıştır.

**Hangi Ülkeler Nükleer Programlarından Feragat Etti?**

Brezilya, İsveç ve İsviçre gibi bazı ülkeler nükleer silah geliştirme çalışmalarına başlamış, ancak daha sonra ya gönüllü olarak ya da dış baskılar sonucu bu programlarını sonlandırmıştır.

Güney Afrika ise nükleer silahları başarıyla geliştirdikten sonra nükleer programını tamamen ortadan kaldıran dünyadaki tek ülkedir. Bu karar, apartheid rejiminin sona ermesi, bölgesel çatışmaların azalması ve değişen küresel siyasi konjonktür gibi birçok faktörün bir araya gelmesiyle alınmıştır.

Kaynak, Getty Images

1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından, yeni bağımsızlıklarını kazanan üç devlet –Ukrayna, Belarus ve Kazakistan– nükleer silahları miras almış, ancak daha sonra bunlardan vazgeçmiştir. Ukrayna, 1994 tarihli Budapeşte Muhtırası çerçevesinde ABD, İngiltere ve Rusya’dan aldığı güvenlik güvenceleri karşılığında silahlarını teslim etmiştir.

Ancak Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, on yılı aşkın bir süredir Rus güçleriyle savaşan ülkesinin, silahlardan feragat etmesinin kendisine pek bir fayda sağlamadığını savunmaktadır.

**Dünyada Kaç Nükleer Silah Bulunuyor?**

Hükümetler nükleer cephaneliklerinin tüm detaylarını kamuoyuyla nadiren paylaştığı için her ülkenin tam olarak kaç silaha sahip olduğunu bilmek oldukça güçtür.

Yine de SIPRI’ye göre, nükleer güçlerin elinde Ocak 2025 itibarıyla dünya genelinde tahmini toplam 12.241 savaş başlığı bulunuyordu. Rusya ve ABD, bu küresel envanterin yaklaşık %90’ını elinde tutmaktadır. Düşünce kuruluşuna göre, kullanım ömrü dolan savaş başlıklarının yenilenmesi genel olarak yeni başlıkların konuşlandırılmasından daha hızlı ilerlese de, bu eğilimin “önümüzdeki yıllarda” tersine dönmesi beklenmektedir.

**Daha Fazla Ülke Nükleer Silah Üretebilir mi?**

Profesör Futter, İran’ın nihayetinde bir nükleer silah geliştirmesi durumunda, başta Suudi Arabistan olmak üzere Ortadoğu’daki diğer ülkelerin de kendi silahlarını üretmeyi deneyebileceğini öngörüyor: “Sanırım Suudi Arabistan, şu an için nükleer bir kapasite istemediğini oldukça net bir şekilde ifade etti, fakat nükleer silaha sahip bir İran, oyunu tamamen değiştirir. Bunun ne kadar hızlı veya kolay olacağı ise ayrı bir mesele.”

Dr. Lewis, İran’ın NPT’den çekilme riskinin “yüksek” olduğunu ve bunun diğer ülkelerin de ayrılma ihtimalini artıracağını belirtiyor. Bu durumun anlaşma için bir darbe olacağını, ancak ölümcül olmayabileceğini düşünüyor. Bununla birlikte, diğer devletler nükleer silah üretmeye karar verseler bile, özellikle sıkı denetim altındaki zenginleştirilmiş uranyum veya silah kalitesinde plütonyum elde etme gibi aşılması gereken önemli zorluklar olduğunu ekliyor. Ayrıca maliyet faktörünü de vurguluyor: “Bu iş hem pahalı hem de yıllar süren bir süreç, özellikle gizli yürütülüyorsa. Fakat bu durum, Kuzey Kore ve Pakistan gibi daha yoksul ülkeleri durdurmadı.”

**Türkiye’nin Konumu Nedir?**

Türkiye, Nükleer Silahların Yaygınlaşmasını Önleme Anlaşması’nı 1980 yılında imzaladı. Ayrıca, her türlü nükleer patlamayı yasaklayan Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Anlaşması’na da 1999’da taraf oldu ve bu anlaşmalara bağlılığını sürdürmektedir.

Bununla birlikte, Türkiye NATO şemsiyesi altında ABD tarafından sağlanan nükleer caydırıcılıktan yararlanmaktadır. Bu çerçevede, Amerikan taktik nükleer bombalarının farklı üslerde konuşlandırıldığı düşünülmektedir. Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Direktörü Sinan Ülgen’e göre, bu bombaların kesin sayısı bilinmemekle birlikte 70’in altında olduğu tahmin ediliyor.

Ülgen, NATO şemsiyesindeki nükleer caydırıcılık konusunda ABD kaynaklı bir güven aşınması yaşanması halinde Türkiye’nin böyle bir arayışa yönelebileceğine dikkat çekiyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2019’da bu konuya değinmişti. Erdoğan, İsrail’in elindeki nükleer silahlara atıfta bulunarak, “Birilerinin elinde nükleer başlıklı füze var, bir tane iki tane değil… Ama benim elimde nükleer başlıklı füze olmasın! Ben bunu kabul etmiyorum” ifadelerini kullanmıştı. Aynı konuşmasında, “Nükleer güce sahip ülkelerin, Türkiye’nin nükleer silahlara sahip olmasını yasaklamalarının kabul edilemez olduğunu” da belirtmişti. Erdoğan’ın konuşmalarını yayınlayan resmi cumhurbaşkanlığı web sitesi, konuşmanın bu bölümüne yer vermemişti.

Hükümetin bu konuda bilinen somut bir adımı bulunmamaktadır. BBC Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Ülgen, “Bu çok zor bir yol. Çünkü Türkiye NPT anlaşmasına taraf. Bu anlaşma dahilinde olan ülkeler kendi nükleer silahını yapamıyor” hatırlatmasını yapıyor. Ülgen, Türkiye’nin böyle bir adım atması durumunda “NATO içerisinde temin edilemeyen bir nükleer caydırıcılık arayışında olduğunu ilan etmiş olacağını” yorumunu yapıyor.

Kaynak, Serkan Avci/Anadolu via Getty Images

Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali olan Mersin’deki Akkuyu’nun birinci ünitesinin 2025’te faaliyete geçmesi planlanıyor. 20 milyar dolarlık bu proje, çoğunlukla Rus sermayesine ait olan ancak Türkiye yasalarına tabi olan Akkuyu Nükleer AŞ tarafından yürütülmektedir. Ayrıca, Sinop ve Kırklareli’de de nükleer santral kurma projeleri bulunmaktadır.

Nükleer silah elde edebilmek için zenginleştirilmiş uranyum veya plütonyum üretimi gerekmektedir. Akkuyu’da ise bu tür bir altyapı mevcut değildir. EDAM Direktörü Ülgen, Türkiye’nin yakıt imal etmeye yönelik “herhangi bir yatırım yapmadığını ve bu yönde bir planlaması olmadığını” vurgulamaktadır.

YouTube paylaşımını geçin
Google YouTube içeriğine izin veriyor musunuz?
Bu makalede Google YouTube içeriği bulunmaktadır. Çerez ve diğer teknolojileri kullanıyor olabilirler, bilgisayarınıza herhangi bir şey yüklenmeden önce sizin rızanızı alırız. İzin vermeden önce çerez politikasını okumak ve gizlilik politikasına göz atmak isteyebilirsiniz. Bu içeriğe ulaşmak için lütfen “kabul et ve devam et” seçeneğine tıklayın.
Kabul et ve devam et
Uyarı: BBC üçüncü taraf sitelerin içeriğinden sorumlu değildir. YouTube içerik reklam içerebilir
YouTube paylaşımının sonu

Exit mobile version