Stuttgart’ın tam merkezinde tarihi bir mezarlık uzanıyor. Devasa çınar ağaçlarının taze filizlenmiş dalları gökyüzüne yükseliyor. Stuttgart’ın köklü Fangelsbach mezarlığı, bu sıcak sabah adeta bir park atmosferi sunuyor. Mezar taşlarının arasında dolaşan birkaç ileri yaştaki ziyaretçinin yanı sıra, bebek arabalarıyla gezintiye çıkmış ebeveynler de göze çarpıyor.
Fangelsbach mezarlığına definlerin en yoğun olduğu dönem 19. yüzyıldı; bu dönemde Stuttgart’ın tanınmış ve zengin simaları burada son yolculuklarına uğurlandı. Mezar taşlarının birçoğunda merhumların meslekleri belirtilmiştir: Başrahip, fabrikatör, taş oymacısı, doktor, sahne sanatçısı, dekan, antropolog, şair, yayıncı, çan dökümcüsü, ressam, gazeteci, mimar, arkeolog ve opera sanatçısı. Yakınlardaki Markus Kilisesi’nin bitişiğinden ilerleyen patikanın sonunda ise özenle korunmuş bir kabir göze çarpıyor. Üzerindeki büyük taşta belirtildiği üzere, bu mezarda Goethe ile beraber Alman edebiyatının klasik döneminin zirve ismi kabul edilen Friedrich Schiller’in oğlu Ludwig, torunu Friedrich ve torununun eşi Mathilde ebedi uykularındadır.
Söz konusu bu mezar, 2009 senesinde açılarak içindeki kemikler çıkarılmış ve gerçekleştirilen DNA analizini takiben mütevazı bir merasimle yeniden toprağa verilmişti. Hikayeye göre, 1805’te Weimar’da hayatını kaybeden ve başlangıçta bir toplu mezara defnedilen Schiller’in kemikleri 1826 yılında prensler için ayrılmış bir anıt mezara nakledilmiştir. Fakat bu nakilden kısa bir süre sonra, Weimar’daki kalıntıların Schiller’e ait olmadığı yönünde söylentiler ortaya atılmıştır. Bu tartışmalar, 1961’de Gerassimov ismindeki Rus bir doktorun, anıt mezardaki kafatası ve kemiklerin Schiller’e ait olduğu sonucuna varmasıyla geçici olarak son bulmuştur.
Ne var ki, 2005 yılında, ünlü yazarın 200. vefat yıldönümünde, Alman televizyon kanalı MDR’nin öncülüğünde yeni ve oldukça geniş çaplı bir inceleme süreci başlatıldı. Bu çabalar doğrultusunda, Freiburg Üniversitesi tarafından Stuttgart’taki aile kabristanında bulunan Schiller’in oğlu ve torununun kemikleri üzerinde bir analiz yapıldı. 2008 yılında varılan sonuç ise kesindi: Weimar’daki kafatası, Alman edebiyatının bu büyük ismine ait değildi. Stuttgart-Marbach doğumlu yazarın 250. doğum yılı olan 2009’daki törenlerde bir konuşma yapan antropolog Ursula Wittwer, “Meslektaşlarım 19. yüzyılda meşhur şahsiyetlerin kafataslarına büyük bir ilgi duyardı,” ifadesini kullanmıştı. Bu durum, Schiller’in kafatasının o dönemde çalınmış olabileceği ihtimalini güçlendiriyor. Kafatasının günümüzde nerede olduğuna dair ise hiçbir bilgi mevcut değil.
‘FRİEDRİCH SCHILLER BİR POPSTAR’
Schiller’in mirasının modern yankılarını, dönemin Cumhurbaşkanı Horst Köhler’in sözlerinde bulmak mümkündür. Alman edebiyatının paha biçilmez zenginliklerini bünyesinde barındıran ve kapsamlı bir yenilemeden geçen Stuttgart-Marbach’daki Schiller Ulusal Müzesi’nin tekrar hizmete girdiği törende Köhler, “Marbach doğumlu Friedrich Schiller bir popstar idi!” şeklinde çarpıcı bir tespitte bulunmuştu. Gerçekten de, Aydınlanma Çağı’nın bu öncü düşünürü, bireysel ruhu ve özgürlüğü her şeyin üzerinde tutan bir idealizme sahipti. Tutkulu, coşkulu ve hedeflerine ulaşma konusunda son derece kararlı bir karakteri vardı. Öğrencilik döneminden itibaren üzerinde sürekli bir baskı hisseden Schiller için Dük Karl Eugen idaresindeki hayat çekilmez bir hal alınca, 1782 yılında Stuttgart’tan ayrılarak Weimar’a taşındı. Goethe ile kurduğu derin dostluk da bu dönemde filizlendi. Bu dostluk, karşılıklı bir yaratıcılık teşvikine dönüştü: Schiller, Goethe’yi Wilhelm Meister romanını kaleme alması için teşvik ederken, Goethe de Schiller’i “Wallenstein” başyapıtını yazması konusunda cesaretlendirdi; hatta eserin Weimar’daki sahnelemesinde yönetmenlik görevini bizzat üstlendi.
Finansal zorluklara rağmen sanatsal tutkusundan vazgeçmeyen Schiller, “Haydutlar” eserinin ilk baskısını kendi imkanlarıyla finanse etmiş, hatta borç alarak bir edebiyat dergisi yayımlamıştır. Vefat etmeden önceki son ifadeleri, “Şimdi her şey daha yalın, daha net görünüyor…” olmuştur. Onun ölümüyle “Varlığımın yarısını kaybettim” diyen Goethe, aralarındaki mektuplaşmaları en kıymetli varlığı olarak görmüş ve bir zaman sonra bu yazışmaların tamamını yayımlatmıştır. Bu edebi miras, bugün Marbach’taki Alman Edebiyat Arşivi’nde korunmaktadır. Goethe’den Kafka’ya uzanan on binlerce belgenin bulunduğu bu arşiv, yaklaşık 10 yıl önce Fischer, Suhrkamp ve Insel gibi prestijli yayınevlerinin paha biçilmez arşivlerini bağışlamasıyla daha da zenginleşmiştir. Hofmannstahl, Rilke, Zweig, Frisch, Enzesberger ve Walser dahil olmak üzere 20. yüzyıl Alman edebiyatının dev isimlerinin kaleminden çıkmış taslaklar ve yazışmalar, artık Marbach’da araştırmacılara ve meraklılara açıktır. Bu geleneğin bir parçası olarak 2012 yılında, Schiller’in 253. doğum yıldönümü vesilesiyle düzenlenen törende geleneksel “Schiller Konuşması”nı yapma onuru Orhan Pamuk’a verilmişti. Pamuk, konuşmasında “romanlarda naiflik ve duygusallık” temasını merkeze almıştı.
Tüm bu anma ve araştırmalara rağmen, ölümünün üzerinden 220 yıl geçmişken o temel soru hala yanıtsızdır: Friedrich Schiller’in gerçek kafatası şu anda nerede ve kimin elindedir? Bu, hala bir sır olarak kalmaya devam ediyor.