Kadıköy’de bir araya gelen emekliler, mevcut ekonomi politikalarını düzenledikleri bir eylemle eleştirerek hükümete seslendi. Emekliler, “Krizin bedelini sürekli olarak emekliler, işçiler ve düşük gelirliler ödüyor. Bu krizin kaynağı emekliler değil, benimsenen hatalı ekonomi politikalarıdır. Her vatandaşın onurlu ve insanca bir yaşam sürmeye hakkı vardır. Bizim tek derdimiz ve davamız geçim sıkıntısıdır. Bu denli eziyete, haksızlığa ve zulme karşı sessiz kalamayız. Eğer yönetemiyorsanız, yönetebilecek olanlar göreve gelsin” şeklinde tepkilerini dile getirdi. Protesto kapsamında sembolik bir “seçim sandığı” oluşturan emekliler, oylarını kullandı.
EYT ve Emekliler Federasyonu tarafından Kadıköy İskele’de organize edilen protesto gösterisinde toplanan bir grup emekli, bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Eylem sırasında, emeklilerin ve dar gelirlilerin maruz kaldığı kira problemi bir skeçle canlandırıldı. Bir kişinin ev sahibini, diğerinin ise kiracı emekliyi oynadığı skeçte, kiracı karakteri “Ne yiyeceğiz, taş mı?” diyerek yaşadığı zorlukları ortaya koydu. Bu gösterinin ardından kurulan sembolik seçim sandığına, çeşitli taleplerin yazılı olduğu oy pusulaları atıldı. Sandığa atılan pusulalarda “Geçim yoksa seçim istiyoruz”, “Emekliden iktidara kırmızı kart”, “Emeklilerin hayatını bitirdiniz”, “Ya geçim ya seçim”, “Emekli üvey evlat mı?” ve “Hükümet şaşırma, sabrımızı taşırma” gibi ifadeler yer aldı.
Yapılan basın açıklamasında, “Emeklinin yaşamını sonlandırdınız, hayatını altüst ettiniz, geleceğe dair umutlarını yok ettiniz ve onurunu zedelediniz. Alınterini görmezden geldiniz, onu muhtaç bir hale getirdiniz ve sabrının son noktasına ulaştırdınız. Yoksulluğu bir kader haline getirdiniz. Enflasyon canavarıyla nefes alamaz duruma getirip, yaşarken ölüme terk ettiniz” denildi. Açıklamada ayrıca şu ifadelere yer verildi:
“Emekliler aylardır feryat ediyor, ancak siz kulaklarınızı kapattınız. Geçim sıkıntısı çeken emeklinin yaşadığı dramı görmezden gelmeyi tercih ettiniz. Açlıkla mücadele eden milyonlarca insanı boş vaatlerle oyaladınız. Hayatımızın sonbaharında refah ve huzur içinde olmamız gerekirken, bugün en temel gereksinimlerimizi karşılayamıyoruz. Çarşıya ve pazara çıkamıyor, kiramızı ve faturalarımızı ödeyemiyoruz. Maddi imkansızlıklar yüzünden sosyal hayattan koptuk. Bugün emekli, çöp konteynerlerinin yanında, pazar yerlerindeki artık ve çürük ürünlerin peşinde. Bize layık gördüğünüz yaşam bu mudur?”
TÜİK ve ENAG’ın açıkladığı enflasyon verileri ile açlık ve yoksulluk sınırlarına dikkat çekilen açıklamada, şu bilgiler paylaşıldı: “Bugün ülkemizde açlık sınırı 30 bin lirayı geçmiş, yoksulluk sınırı ise 90 bin liraya ulaşmıştır. Hükümet, TÜİK’in yüzde 16,67 olarak belirlediği TÜFE oranını baz alarak ve üzerine 2 kuruşluk bir refah payı ekleyerek en düşük emekli maaşını 16 bin 881 TL’ye çıkardığını duyurdu. Şimdi soruyoruz: 16 bin 881 lira ile hangi emekli insanca yaşayabilir? Hangi emekli bu parayla aynı anda hem kirasını, hem faturalarını hem de mutfak masraflarını karşılayabilir?”
“ARTIK YETER!”
Açıklama, “Emeklinin kaderini TÜİK’in gerçeklerden uzak verilerine endekslemekten vazgeçin. Gerçek enflasyonla yüzleşin ve vicdanlı davranın. TÜİK’i değil, emeklinin çığlığını duyun” çağrısıyla devam etti:
“Artık buna bir son verin. Gerçekleri örtbas ederek milyonlarca emeklinin hayatıyla oynayamazsınız. Yoksulluğu ve sefaleti makyajlanmış verilerle gizleyemezsiniz. Bu aldatmaca, emeklinin alınterini hiçe saymak anlamına gelir. Bu adaletsizliği meşrulaştırmanız mümkün değildir. Üstlendiğiniz bu vebal, tarih boyunca bir utanç vesikası olarak hatırlanacaktır. Emeklinin sefaletindeki asıl dönüm noktası, 2008 yılında uygulamaya konulan 5510 sayılı Yasa’dır. Bu yasa ile emekli aylık bağlama oranları ciddi oranda düşürülmüş ve refah payı uygulamadan kaldırılmıştır. Emeklilik, bir hak olmaktan çıkarılarak bir maliyet unsuru olarak görülmeye başlanmıştır.”
“KRİZİN KAYNAĞI EMEKLİLER DEĞİL, HATALI EKONOMİ POLİTİKALARIDIR”
“2002 yılında asgari ücretin 1,5 katına denk gelen en düşük emekli aylığı, bugün açlık sınırının yarısının bile altına düşmüştür. Ülke ekonomisi ciddi bir krizin içindedir. Fakat bu krizin faturasını her zaman aynı kesimler, yani emekli, emekçi ve dar gelirli vatandaşlar ödemektedir. Krizin sorumlusu emekliler değil, izlenen yanlış ekonomi politikalarıdır. Üretim yerine tüketimi teşvik eden, ranta dayalı ve faizi önceleyen ekonomi modeli iflas etmiştir. Kendi kendine yetemeyen ve dışa bağımlı bu sistem çökmüştür. Kur korumalı mevduat gibi düzenlemelerle zenginler daha da zenginleştirilirken, halk yoksulluğa itilmiştir. Hazine’nin kaynakları bir grup sermayedara aktarılmış ve kamunun gücü zayıflatılmıştır.”
“ÜLKENİN SORUMLULUĞUNU TAŞIYANLAR KRİZ DEĞİL, ADALET TALEP EDİYOR”
“Ekonomi büyümüyor; yatırım, istihdam ve üretimde bir artış yaşanmıyor. Büyüme rakamları yalnızca vitrinde sergilenirken, iflaslar ve işsizlik gerçekleri perde arkasında kalmaktadır. Bu kriz, masa başında değil, doğrudan pazarda, mutfakta ve sokakta hissedilmektedir. Çözüm, krizin maliyetini halkın değil, krizi yaratanların üstlenmesidir. İsraf düzenine son verilmelidir. Kaynaklar, KKM’ye değil üreticiye, ranta değil işçiye yönlendirilmelidir. Emeklinin ve emekçinin alınteri güvence altına alınmalı, sosyal devlet anlayışı yeniden tesis edilmelidir. Bu ülkenin yükünü omuzlayanlar artık kriz değil, adalet bekliyor. Bir bedel ödemeyi değil, hak ettiklerini almayı istiyorlar. Vatandaşların temel hakkı, onurlu ve insanca bir yaşamdır. Bizim mücadelemiz geçim mücadelesidir. Bu kadar zulme, eziyete ve adaletsizliğe daha fazla sessiz kalamayız. Eğer yönetemiyorsanız, yönetebilecek olanlar gelsin.”