Suriye’deki Emperyalist Komplo ve Yerli Aktörlerin Rolü

Muhtemelen herkesin haberdar olduğu üzere, Colani’nin, ya da mevcut ismiyle Ahmet eş Şara’nın, ABD tarafından desteklenen bir piyon olduğu gerçeği, bizzat Amerikalı kaynaklarca teyit edilmiştir. Bu durumu en başından beri dile getirdiğimizde bize hakaretler yöneltenlerin, ABD’nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford’un aşağıdaki ifadeleri karşısında ne diyecekleri merak konusudur.

“Colani’yi biz eğitip yönlendirdik. İngiltere’nin talebi üzerine Colani’yi Şam’da iktidarı ele geçirmesi için eğitenlerden biriydim. HTŞ, Suriye’deki en organize grup olduğu ve Esad’dan iktidarı almak için doğru zamanı bekledikleri için, Esad rejimiyle görüşmelerin çıkmaza girmesinin ardından BM ve uluslararası bir kararla iktidarı ele geçirmek üzere seçildi. Çatışma çözümü üzerine uzmanlaşan bir İngiliz sivil toplum örgütü (İngiliz Çatışma Çözümü Vakfı), 2023 yılından itibaren Colani’yi terörist dünyasından çıkarıp geleneksel siyasete kazandırmak konusunda kendilerine yardım etmem için beni davet etti. Colani’nin eğitim ekipleri büyükelçiler, strateji uzmanları ve İngiliz istihbaratı ile CIA’den subaylardan oluşuyordu.”

Bu açıklamalar, Ford tarafından 1 Mayıs 2025 tarihinde Baltimore Uluslararası İlişkiler Konseyi’nde düzenlenen bir konferans esnasında yapılmış olup, ilgili video kaydı internette yaygın bir şekilde bulunmaktadır. Emperyalizmin, bir teröristi cilalayarak Suriye’nin başına geçirdiğine yönelik tezimiz, bu sözlerle ilk ağızdan doğrulanmış olmaktadır. Bu vaziyet, aynı zamanda Türkiye’nin Suriye’de “rasyonel bir strateji” izleyerek avantaj sağladığını öne sürüp övünenlerin, gerçekte emperyalizmle ne denli iç içe bir işbirliği yürüttüğünün de bariz bir portresini çizmektedir.

OSMANLI MİRASI VE ÜMMETÇİLİK TARTIŞMALARI

Suriye’deki mevcut durum ve Öcalan meselesindeki yeni adımlarla eş zamanlı olarak, Türkiye’ye yeni tayin edilen ABD Ankara Büyükelçisi Thomas J. Barrack de dikkat çeken beyanatlarda bulunmuştur. Göreve başlamasının hemen akabinde NTV’ye konuşan Barrack, Lozan Antlaşması’nı, Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’daki arazilerinin taksimini hedefleyen 1916 tarihli gizli Sykes-Picot anlaşmasıyla eşdeğer gördüğünü belirtmişti. Son olarak ise Anadolu Ajansı’na, “Osmanlı İmparatorluğu’ndaki millet sisteminin, farklı toplulukların merkezi yapı içinde yüzlerce sene boyunca mevcudiyetlerini korumalarına olanak tanıdığını” ifade etmiştir.

Şayet Türkiye egemenliğini tam anlamıyla muhafaza edebilen bir devlet olsaydı, bu tür ifadelere karşı gerekli karşılık gecikmeksizin verilir ve diplomatik bir reaksiyon gösterilirdi. Ancak görünen o ki, Ortadoğu için kurgulanan ve ABD tarafından desteklenen “böl, parçala, yönet” stratejisiyle örtüşen bu beyanatlar, dini esaslara dayalı bir düzen arzulayan ümmetçi ve Osmanlıcılık yanlısı AKP hükümetini memnun etme potansiyeli taşımaktadır.

EMPERYALİZME BEL BAĞLAMAK

Öte yandan, Öcalan konusunda bir ilerleme sağlamak amacıyla yoğun gayret içinde olan DEM’in gerçekleştirdiği kayda değer temaslar mevcuttur. Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, Londra’yı ziyaret ederek Chatham House isimli kuruluşta bir yuvarlak masa toplantısına iştirak etmiş, Lordlar Kamarası’ndaki bir sempozyumda konuşma yapmıştır. Bu temaslarında İngiltere’ye methiyeler dizen Bakırhan, AB ile birlikte ülkenin “bölge barışına katkıda bulunan bir aktör olmasını” temenni ettiklerini belirtmiş, 1921 Anayasası’nı olumlarken 1924 Anayasası’ndan yakınmış ve “100 yıllık statükonun kargaşa yarattığını” iddia etmiştir.

Bakırhan’ın temasları bununla sınırlı kalmayıp, Almanya’ya da bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyaret kapsamında Almanya Dışişleri Bakanlığı Türkiye ve Avrupa Dairesi Başkanı, SPD Milletvekili ve Devlet Bakanı Nils Schmid, Heinrich Böll Vakfı ve Türk-Alman İş İnsanları Derneği ile görüşmüştür. Bu görüşmelerde Bakırhan’ın, “Türkiye’nin iflas ettiğini, bölgesel bir güç haline gelemediğini, Avrupa nezdinde saygınlığının kalmadığını ve devlet yapısının bir değişim ve dönüşümden geçmesi gerektiğini” söylediği aktarılmıştır.

Anlaşılıyor ki DEM Parti, emperyalist projelerin müzakere edildiği bir merkez olarak bilinen ve küresel siyasete yön verme amacı güden Chatham House ile AB’ye umut bağlamıştır. Tarihten bihaber olanları ikna etmeleri belki mümkündür; fakat Irak, Afganistan ve Suriye tecrübelerinden sonra Ortadoğu’da barışı tesis etmek için bu tip kurumlara itimat edilmesi ve emperyalist devletlerle ortaklık kurulmaya çalışılması, vaziyetin vehametini gözler önüne sermektedir. Esasen, buraya kadar anlatılanları özetlemek için uzun cümlelere lüzum yoktur; yalnızca üç kelime durumu izah etmeye kafidir: Gaflet, dalalet ve hıyanet!