Tuvalu’nun Varoluş Mücadelesi: Topraktan Sanal Dünyaya

Geçtiğimiz hafta düzenlenen bir referandumda, Tuvalu’nun binden fazla vatandaşı Avustralya’nın teklif ettiği yeni iklim vizesine başvurma niyetlerini açıkça ortaya koydu. Aile üyelerinin de katılımıyla bu rakam 4 bini aşıyor. Bu durum, 11 bin kişilik nüfusa sahip ülkede halkın neredeyse yarısının, geleceğini farklı topraklarda kurma arayışına girdiğinin bir göstergesi. Peki bu kitlesel göç arzusunun temelinde ne yatıyor?

Pasifik Okyanusu’nda konumlanan ve dokuz mercan adasından meydana gelen Tuvalu, dünyanın en alçak rakımlı ülkelerinden biri olarak biliniyor. Avustralya’nın kuzeydoğusunda bulunan bu ülkenin deniz seviyesinden ortalama yüksekliği sadece beş metredir. Ne var ki, deniz seviyesi her geçen yıl artıyor ve Tuvalu’nun toprakları kademeli olarak sulara gömülüyor. NASA tarafından yayımlanan bir rapora göre, ülkenin kara alanlarının önemli bir kısmının 2050 yılına kadar ortalama yüksek gelgit seviyesinin altında kalması bekleniyor. Üstelik, ilerleyen dönemlerde deniz seviyesindeki yükselişle beraber gelgitler, dalgalar ve fırtınalar çok daha yıkıcı bir hal alacak ve periyodik su baskınlarının hem sıklığı hem de şiddeti ciddi oranda artacak.

DOĞAL AFETLER ARTIYOR

Bu endişe verici tablo, Dünya Meteoroloji Örgütü’nün verileriyle de doğrulanmaktadır. Son 50 yıllık süreçte Güneybatı Pasifik’te 1493 doğal afet kaydedilmiştir. Bu olaylar neticesinde 66 bin 951 kişi hayatını kaybetmiş ve 185.8 milyar dolarlık bir ekonomik kayıp meydana gelmiştir. Bu felaketlerin birincil sorumlusu olarak tropikal siklonlar gösterilmektedir. İşte bu zorlu şartlar altında, Tuvalu ve Avustralya arasında 2023’te imzalanan Falepili Birliği anlaşması bir çözüm olarak devreye giriyor. Söz konusu anlaşma, Tuvalu halkına daha büyük komşuları olan Avustralya’da yaşama, çalışma ve eğitim görme hakkı sağlıyor. Her yıl en fazla 280 kişiye, “iklim dayanışması” prensibi altında Avustralya’da kalıcı oturum izni tanınacak. Bu kişiler ayrıca sağlık, eğitim ve istihdam gibi haklardan da faydalanabilecek.

Fakat bütün bu göç imkanları, zihinlerde başka soruların doğmasına neden oluyor: Bir ülkenin toprakları sular altında kaldığında halkı nereye gider? Kültürel mirası nasıl yaşamaya devam eder? Yurttaşlık kavramı hangi zeminde sürdürülür? Tam da bu noktada, Tuvalu’nun dijital egemenlik projesi, bu varoluşsal sorunlara alternatif çözümler geliştirmeye odaklanıyor. Başka bir deyişle halk, sadece fiziksel mevcudiyetini değil, aynı zamanda kimliğini, kolektif belleğini ve geleceğini de yeniden şekillendirme çabası içinde.

Tuvalu’nun Dijital Ulus Vizyonu

COP27’de Tuvalu, iklim krizine karşı yenilikçi bir hamle yaparak bütün ülkeyi dijital olarak yeniden kuracağını ve böylece dünyanın ilk “dijital ulusu” olacağını duyurdu. Bu transformasyon, kültürel mirasın muhafaza edilmesini, diaspora ile olan bağların devamlılığını ve devlet fonksiyonlarının sanal bir düzlemde yürütülmesini amaçlıyor. Bu sayede Tuvalu, fiziksel olarak yok olsa bile dijital kimliği aracılığıyla varlığını sürdürmeyi hedefliyor. Böylelikle hem geçmişin hafızasını canlı tutmayı hem de geleceğin umudunu korumayı planlıyor.

En Az Kirleten, En Çok Etkilenenler

Dünya Meteoroloji Örgütü’ne göre Güney Pasifik adaları, küresel sera gazı emisyonlarının yalnızca yüzde 0.02’sini oluşturuyor. Buna rağmen, iklim krizinin en şiddetli etkilerini tecrübe eden bölgeler arasında bulunuyorlar. Adaların büyük bir kısmının deniz seviyesinden yüksekliği sadece 1–2 metre civarında; nüfusun yüzde 90’ı kıyıya beş kilometreden daha yakın bir mesafede yaşıyor. Altyapının yarısı ise denizden yalnızca 500 metre içeride konumlanmış durumda. Yükselen deniz seviyesi, okyanus ısınması ve asitlenme gibi faktörler, bu bölgelerde küresel ortalamaların da üzerinde seyrediyor. Kısacası, krize en düşük katkıyı yapanlar, krizin en yıkıcı neticeleriyle yüzleşmek zorunda kalıyor.