Tarih boyunca sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış olan ve ziyaretçilerini tarihi mekanları ve kültürel zenginlikleriyle büyüleyen Mersin, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan değerli yapılarıyla dikkat çekiyor. Alahan Manastırı, St. Paul Anıt Müzesi ile Kuyusu, Mamure Kalesi ve Korykos Antik Şehri gibi köklü geçmişe sahip bu eserler, kentin uluslararası tanınırlığını artırıyor. Tarih, doğa ve denizin iç içe geçtiği Mersin’de, toprağın her katmanı adeta yeni bir tarihi sırrı açığa çıkarıyor.
**HAC MERKEZİ ST. PAUL KİLİSESİ**
Hristiyanlık için yıllardır önemli bir hac merkezi olarak kabul edilen Tarsus St. Paul Kilisesi, tarihi kimliğiyle öne çıkmaktadır. 2001 senesinde geçirdiği restorasyonun ardından yapı, St. Paul Anıt Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. İncil’de Tarsuslu Paul olarak anılan Aziz Paul’un doğum yerinin Tarsus olduğu ve burada yaşadığı kabul edilmektedir. St. Paul Anıt Müzesi’nin yanı sıra, Aziz Paul’un evinin avlusu olduğu düşünülen bir alanda bulunan St. Paul Kuyusu da büyük ilgi görmektedir. Bu kuyudan çıkan suyun kutsal ve şifa verici olduğuna dair yaygın bir inanç bulunmaktadır.
**KLEOPATRA BU KAPIDAN GEÇTİ**
Doğu Roma Dönemi’nde inşa edilen şehir surlarının üç kapısından biri olan ve asıl adı Deniz Kapısı olan yapı, günümüzde Kleopatra Kapısı adıyla anılmaktadır. Bir efsaneye göre bu ismin kaynağı, Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın sevgilisi Romalı General Antonius ile buluşmak üzere Tarsus’a geldiğinde şehre bu kapıdan giriş yapmış olmasıdır.
**300’Ü TESCİLLİ 600 TARİHİ EV**
Tarsus’un otantik dokusunu en iyi şekilde deneyimleyebileceğiniz yerlerin başında, bazı mahallelerdeki Eski Tarsus Evleri gelmektedir. Bölgede, 300’ü tescillenmiş olmak üzere toplamda 600 kadar tarihi ev mevcuttur. Ahşap ve kerpiç kullanılarak inşa edilen bu evler, klasik Osmanlı mimarisinin estetik izlerini günümüze taşımaktadır. Kentin zenginlikleri arasında, 1993 yılında bir inşaatın temel kazısı esnasında tesadüfen bulunan ve hemen koruma altına alınan Roma Yolu da yer alır. Kentin en merkezi noktasındaki bu yolun, Roma İmparatorluğu döneminde MS 1. ya da 2. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmektedir. Antik dönemde Kanytellis adıyla tanınan Kanlıdivane ise, Olba Hanedanı’nın yerleşim merkezlerinden biriydi. 60 metrelik devasa bir obruğun etrafına kurulan bu yerleşim, aynı zamanda Antik Dönem’in önemli bir zeytinyağı üretim merkezi olarak da bilinmektedir.
**CENNET-CEHENNEM MAĞARALARI**
Mersin, coğrafyasında çok sayıda mağara ve obruğa ev sahipliği yapar. Bunlar arasında en ünlüsü, Silifke’de bulunan ve milyonlarca yıllık jeolojik süreçler neticesinde meydana gelmiş olan Cennet ve Cehennem Obrukları’dır. Bu obruklardan Cennet Çukuru 70 metre, Cehennem Çukuru ise 128 metre derinliğe sahiptir. Ziyaretçiler Cennet Çukuru’na 450 basamaklı bir merdivenle inebilirken, Cehennem Çukuru’na iniş yalnızca profesyonel dağcılık malzemeleriyle gerçekleştirilebilmektedir. Alternatif olarak, Cehennem Obruğu’nun etkileyici manzarası, özel olarak inşa edilmiş gözlem terasından güvenle seyredilebilir.
**TANTUNİ YEMEDEN DÖNME**
Mersin denildiğinde damaklarda beliren ilk lezzet şüphesiz tantunidir. Jülyen şeklinde kesilen kuzu veya dana etinin haşlanması ve ardından demir bir tavada domates, soğan ve maydanoz ile hızla kavrulmasıyla hazırlanan bu yemek, yanında acı biber turşusuyla servis edilir. Lezzetli bir şalgam suyu eşliğinde sunulan tantuni, yiyenlere adeta bir lezzet şöleni yaşatır.
**ŞEHRİN SEMBOLÜ KIZ KALESİ**
Kentin en önemli sembolik yapısı ve adeta göz bebeği, Deniz Kalesi adıyla da bilinen Kız Kalesi’dir. Kıyıdan yaklaşık 600 metre uzakta, denizin ortasındaki bir adacık üzerine kurulmuş olan bu kalenin, üzerinde bulunan bir yazıta göre 1199 yılında I. Leon tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Ünlü tarihçi Herodotos’un aktardığı bir rivayete göre ise kale, Korykos ismindeki bir Kıbrıs prensi tarafından inşa edilmiştir. Tarihi boyunca Seleukoslardan Osmanlılara dek çeşitli medeniyetlerin hakimiyetine giren Kız Kalesi, büyüleyici görüntüsüyle ziyaretçilerini karşılamaktadır.