Sana Göre Haber

Yapay Zekâ: İnsanlığın Geleceği ve Kaçırılan Fırsatlar

Takvimler 1959 yılını gösterdiğinde, Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi’nde Ord. Prof. Dr. Cahit Arf, “Makine Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?” adıyla bir dizi konferans düzenlemişti. O tarihten bu yana nispeten kısa bir süre geçmesine rağmen, günümüzde insanlar, artık yapay zekâ olarak isimlendirilen düşünen makinelerle nasıl başa çıkacakları konusunda derin endişeler taşımaktadır.

Bu noktada önemli bir endişe kaynağı, yapay zekâ kavramını ilk gündeme getiren ülkelerden biri olmamıza karşın, mevcut durumda küresel yapay zekâ çalışmalarının oldukça gerisinde kalmış olmamızdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında dünya üzerinde uçak üretebilen dört ülkeden biriydik; ancak “Siz bu işle uğraşmayın, biz size temin ederiz” telkinleriyle fabrikamız kapatıldı ve bugün bu sektörde bir varlık gösteremiyoruz. Benzer şekilde, Devrim arabasını ürettik ve 1960’lı yıllarda ilk Türk otomobili olarak kabul edilebilecek Anadol’u imal ederek bu alanda da öncülerden biriydik. Ne var ki, bugün otomotiv endüstrisinde de küresel bir oyuncu değiliz. Tarihteki bu benzerlikler dikkat çekici değil mi?

YAPAY ZEKÂNIN TANIMLANMASI

Günümüzde yapay zekâ, öğrenme, öğrenmeyi öğrenme, akıl yürütme, problem çözme ve sorgulama gibi insana has bilişsel yeteneklerin bilgisayarlar aracılığıyla simüle edilmesi olarak ifade edilmektedir. İnsanlık tarihi, Tarım Devrimi ve Sanayi Devrimi gibi kritik eşiklerle şekillenmiştir. İçinde bulunduğumuz yeni dönüm noktası ise “yapay zekâlı” dünya düzenidir. Sanayi Devrimi’ni ıskalayan toplumlar, hâlâ büyük bir çabayla bu açığı kapatmaya çalışsalar da muhtemelen çok geç kalmışlardır. Benzer bir şekilde, bazı ülkeler ya yapay zekâ devrimini kaçırmış ya da kaçırmak üzeredir. Sanayi Devrimi’ni kaçırmanın getirdiği eksiklikleri kısmen de olsa telafi etmek mümkün olabilir; fakat yapay zekâ trenini kaçıran toplumların böyle bir imkânı olmayacaktır.

Tarih boyunca savaşlarda demir kullanan ordular, bakır kullananları mağlup etmiştir. Yakın gelecekte de yapay zekâyı etkin şekilde kullanan ordular, bu teknolojiden yeterince faydalanamayanlara karşı üstünlük kuracaktır.

KARŞIMIZDAKİ İKİ BÜYÜK RİSK

Yapay zekâ, ilk bakışta yaşam kalitesini yükseltecek ve insanlığa yeni ufuklar açacak faydalı bir teknoloji gibi görünmektedir. Ancak kişisel görüşüme göre, yapay zekâ iki büyük riski de beraberinde getirmektedir. Birincisi, bu teknolojiyi kullanan gelişmiş ülkeler ile ondan yeterince istifade edemeyen gelişmekte olan ülkeler arasındaki uçurum giderek derinleşecek ve yapay zekâyı kontrol edenler orantısız bir güce sahip olacaktır. İkinci tehlike ise, yapay zekâya sahip robotların hızla gelişerek otonom hale gelmesi ve insanlığı ortadan kaldırıp onların yerini alması ihtimalidir. Stephen Hawking, vefatından kısa bir süre önce bu tehlikenin altını çizmişti.

KENDİ BİNDİĞİ DALI KESMEK

Nasrettin Hoca fıkraları, tıpkı Montaigne’in denemelerinde olduğu gibi, insanın ve insanlığın zayıflıklarını, zaaflarını ortaya koyar. Yukarıda belirtilen iki büyük tehlikenin kaynağında, insanın hırsından doğan doyumsuzluk yatmaktadır. İnsan, sahip olduğuyla yetinmez; rekabet halindeki iki taraftan biri mevcut durumu kabullense bile diğeri avantajını sürdürmek adına daha fazlasını talep eder. Bu durum, her iki taraf da daldan düşene dek sürecek bitmek bilmeyen bir rekabeti başlatır.

Sanayi Devrimi, başlangıçta hayatı kolaylaştıran ve yaşam kalitesini artıran olumlu bir gelişmeydi. Ancak durdurulamayan sanayileşme rekabeti, zamanla küresel ısınma ve iklim değişikliğine neden oldu. Atmosferi en fazla kirleten ülkeler, Kyoto Protokolü’nü imzalamaktan kaçınmaktadır. Sanılmasın ki Kyoto Protokolü, karbon salınımında yüzde 50 veya 60 gibi büyük bir azaltma hedeflemektedir; önerdiği kesinti yalnızca yüzde beş civarındadır. Bu kadar küçük bir fedakârlığı dahi göze alamayan ülkeler, hem kendilerinin hem de tüm dünyanın oturduğu dalı kesmektedir.

Aynı türden bir sorun, yapay zekâ alanında da zuhur edecektir. Varsayalım ki Avrupa Birliği yapay zekâya kısıtlamalar getirme kararı aldı veya ABD, 1890’da bir gezegen üzerinde kimsenin tek başına hak iddia edemeyeceğini söylediği gibi bir ilke benimsedi. Kendilerini güçlü görenler, bu tür kararları göz ardı edeceklerdir. Nükleer silahlar konusunda alenen veya gizlice üretim yapan devletler, bu dehşet verici rekabeti sonlandıramayarak bindikleri dalı kesmeye devam etmektedir. Silahsızlanma müzakereleri için masaya oturan ülkelerin tavrı, adeta “Dünyayı sekiz kez yok etmeye yetecek nükleer silahımız var, gelin bunu altı keze düşürelim” demekten farksızdır. Bu, sadece göstermelik bir tedbirdir.

Çok sayıda ülke, yapay zekâlı robotların denetlenmesi ve insanlara zarar vermesinin önlenmesi konusunda görünüşte bir anlaşmaya varsa bile, içlerinden bir tanesi diğerlerine üstünlük sağlamak amacıyla gizlice, zarar verme potansiyeli sınırsız olan kendi robotunu geliştirmeye devam edecektir.

Yapay zekâ, tahmin edilenden çok daha etkilidir. Bir vakada, iletişim halindeki iki yapay zekâ, programcılarının deşifre edemediği kendilerine özgü bir dil geliştirdi. Programcılar, çareyi şimdilik her iki sistemi de durdurmakta buldu.

Kanaatimce, “homo habilis”ten “homo erectus”a ve oradan “homo sapiens”e uzanan evrimsel yolculuk, çok yakında yapay zekâlı robotlarla sürdürülecektir. Bu yeni yapay zekâ ise dokuz milyar insanı hayatta tutmak gibi bir sorumluluk hissetmeyecektir. Gelecekte torunlarınızın torunlarının bir homo sapiens yerine, bir makine, yani yapay zekâlı bir robot olma ihtimali oldukça fazladır.

Exit mobile version