Eğitim-İş’ten Toplu Pazarlık Öncesi Sert Mesajlar: Öğretmenlerin Hakları ve İktidarın Sorumluluğu Gündemde

Yaklaşık 4 milyon memur ve 2,5 milyon memur emeklisinin 2026-2027 yıllarındaki maaş artışlarını belirleyecek olan 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmeleri, 1 Ağustos tarihinde başlayacak. Bu önemli süreç öncesinde Eğitim-İş, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) binası önünde bir araya gelerek toplu sözleşmeye ilişkin taleplerini kamuoyuyla paylaştı. Etkinlikte, Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay ile Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Orhan Yıldırım birer konuşma gerçekleştirdi. Özbay, toplu sözleşme döneminin eğitim emekçilerinin geleceği için kritik bir mücadele aşaması olduğunu vurgulayarak, “Görmezden gelinen haklarımızı bir kez daha istemek ve sesimizi en güçlü şekilde duyurmak amacıyla buradayız. Memurların sesi, bu memleketin vicdanını temsil eder. Bu sesin kısılmasına müsaade etmeyeceğiz” şeklinde konuştu.

“EĞİTİM ÇALIŞANLARININ YÜZDE DOKSANI BORÇ BATAĞINDA”

Özbay, “Öğretmenlerin haklarını ellerinden alan bu düzenin sorumlusu açıkça AKP iktidarıdır. Eğitim emekçileri, aldıkları maaşla değil ay sonunu, ayın ilk haftalarını dahi getiremez durumdadır. Çalışanların yüzde doksanı borç batağındadır ve kredi kartı borçlarını dahi çevirememektedir” ifadelerini kullandı. Özbay, taleplerini ana hatlarıyla şu şekilde özetledi: “Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik gibi güvencesiz çalışma biçimlerine derhal son verilmelidir. Temel ilke, kadrolu, güvenceli ve insanca yaşamaya yetecek bir ücretle istihdam olmalıdır. Öğretmenlik Meslek Kanunu baştan düzenlenmeli, kariyer basamakları sistemi lağvedilmeli ve eşit işe eşit ücret prensibi hayata geçirilmelidir. Ayrıca, Üniversite Rektörleri, Fakülte, Bölüm ve diğer idari birimler, Yükseköğretimin bütün paydaşlarının katılımıyla gerçekleştirilecek seçimler yoluyla belirlenmelidir.”

“EĞİTİM, DİNİ GRUPLARIN VE SERMAYENİN ETKİSİ ALTINDA”

Eğitim sisteminin bilimsel temelden uzaklaştığını, dini grupların ve sermaye çevrelerinin etkisi altına girdiğini belirten Özbay, “Öğrencilerin önüne ideolojik engeller konulmuştur. Çocuklarımız adeta ucuz iş gücü olarak görülmektedir. Bir yandan eğitim emekçileri barınma sorunu yaşarken, diğer yandan siz yeni yüzyıl ve yeni müfredat söylemleri geliştiriyorsunuz. Bu boş vaatlere artık inanmıyoruz. Biz lütuf değil, hakkımız olanı talep ediyoruz. İtaat değil, liyakat esas alınsın istiyoruz. Mevcut düzeni reddediyoruz” dedi.

“ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİN SAYGINLIĞI ZEDELENDİ”

Kadem Özbay’ın ardından söz alan Orhan Yıldırım ise şu değerlendirmelerde bulundu: “Geçtiğimiz 23 yıllık süreçte eğitim sistemi, siyasi yönetimin ideolojik ajandasına göre yeniden yapılandırılmıştır; laiklik prensibinden uzaklaşılmış ve kamunun kaynakları özel kuruluşlar ile dini vakıflara aktarılmıştır. Eğitimin her kademesinde bilimsellikten uzak, liyakatsiz ve piyasa odaklı politikalar egemen kılınmış; bu süreçte öğretmenlik mesleğinin saygınlığı ciddi şekilde zedelenmiştir. Bu vahim tablo içerisinde öğretmenler, kaynak ayrılmayan okullarda hizmet vermeye çabalarken, milyonlarca kamu çalışanı ise derin bir yoksullukla boğuşmaktadır. Laik, bilimsel, demokratik ve kamusal bir eğitim sistemi için, insana yakışır bir yaşam ve güvenceli çalışma şartları için omuz omuza mücadelemizi sürdüreceğiz.”