Sana Göre Haber

İfade Özgürlüğü, Laiklik ve Demokrasi Üzerine Bir Değerlendirme – Doğan Ergenç

İfade özgürlüğü ne anlama gelir? Bu kavram, bir bireyin şiddete teşvik etmeden, aşağılama ya da nefret diline başvurmadan herhangi bir konuda düşüncelerini yazı, çizim veya sözle belirtme hakkıdır. Peki, eğer dile getirilen bir fikir, toplumun bir kesimini rahatsız ederse ne olur? İfade özgürlüğünün anayasal güvence altında olduğu bir ülkede, siyasi iktidarı veya toplumun belirli bir bölümünü ciddi anlamda rahatsız eden görüşler dahi serbestçe ifade edilebilir. Bu tür düşünceleri savunan kişiler, bu yüzden baskı görmezler.

ORTAÇAĞ SİSTEMİ

İnsanlığın günümüze ulaşan yolculuğu, ortaçağ karanlığından çıkışıyla mümkün olmuştur. “Ortaçağ” olarak tanımlanan o devirde toplumsal yaşam, dini kaidelere göre şekillendirildiği için fikir hürriyeti diye bir kavram mevcut değildi. Bu dönemde, dini dünya görüşüyle çelişen bir düşünce öne sürenlerin başı dertten kurtulmazdı. Örneğin, fikirleri kutsal metinlerin doğrularıyla ters düştüğü için Giordano Bruno, engizisyon mahkemesi tarafından yargılanarak idama mahkum edilmiştir. Ona atfedilen şu sözler oldukça manidardır: “Tanrı, iradesini egemen kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır, yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini egemen kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.”

Ortaçağ sisteminde, kendi iradelerini dayatmak isteyen kötü niyetli insanlar, bu amaçları doğrultusunda Tanrı’yı bir araç olarak kullanmışlardır. Tanrı adına hüküm vermiş, yönetmiş, can almış ve yakıp yıkmışlardır. Fakat bu baskıcı düzen, Aydınlanma döneminin gelişiyle son bulmuştur. Aydınlanma devrimleri sayesinde egemenlik ilahi olandan alınıp insana verilmiş, böylece laik ve demokratik sistemlerin altyapısı oluşturulmuştur. Artık hurafe, batıl inanç ve dogmaların yerini akıl almış; her şey rasyonel bir filtreden geçirilmeye başlanmış ve akla aykırı olan her türlü düşünce reddedilmiştir.

İSTİKAMET NERESİ?

Çağdaş laik ve demokratik toplumlarda, bireylerin ifade özgürlüğü anayasal bir güvenceye sahiptir. Bu toplumlarda bireyler, hakaret, şiddete teşvik veya nefret söylemi gibi sınırlara riayet etmek kaydıyla, diledikleri ideolojiyi, dini inancı ya da felsefi görüşü eleştirme hakkına sahiptir ve bu eylemlerinden ötürü bir baskıyla karşılaşmazlar.

Ancak Türkiye’deki tabloya bakıldığında, ifade özgürlüğüyle çelişen uygulamaların sürdüğü görülmektedir. Bunun yakın tarihli bir örneği, LeMan dergisinde yayımlanan bir karikatürün İslam peygamberine hakaret içerdiği iddiasıyla gündeme gelmesidir. Cumhuriyet aleyhtarı sloganlar atan küçük bir şeriatçı grup, LeMan dergisinin binasına bir saldırı düzenledi. Endişe verici bir şekilde, laik Cumhuriyet’in güvenlik güçleri dergiye yönelik bu saldırgan eylemi yalnızca seyretmekle yetindi. Bununla da kalmayıp, dergi çalışanları hakkında tutuklama kararı verildi. Oysa bahsi geçen karikatür, ne şiddeti özendiriyor ne de hakaret unsuru taşıyordu; yani ifade özgürlüğünün yasal sınırlarını aşan bir niteliği bulunmuyordu. Fakat ülkemiz, Cumhuriyet’in değerleriyle ve kazanımlarıyla sorunlu bir ilişkisi olan bir iktidar tarafından uzun bir zamandır yönetilmektedir. Bu durum göz önüne alındığında, LeMan dergisinin karşılaştığı bu muamele pek de şaşırtıcı gelmemektedir.

Yaşanan bu olumsuz gelişmelerin yanında, durumu umutlu kılan bir yan da mevcuttur: LeMan dergisine yönelik saldırının küçük bir şeriatçı grupla kısıtlı kalması ve halkın büyük bir kesiminin bu eyleme destek vermemiş olmasıdır. Bu aslında beklenen bir tepkidir, çünkü Türkiye toplumu, Cumhuriyet’in getirdiği kazanımları, laiklik ilkesini ve demokrasiyi içselleştirmiştir. Bu nedenle gerici ve şeriatçı akımların peşine takılmaz.

LeMan dergisine saldıran bu küçük grup, hedeflerine hiçbir vakit ulaşamayacaktır. Zira onların bu çabası, tarihin akışına karşı beyhude bir direniştir. Onlar, tıpkı Giordano Bruno’nun tarif ettiği gibi, kendi kişisel iradelerini topluma dayatmak amacıyla Tanrı’yı bir kalkan olarak kullanan kötü niyetli kişilerdir.

Sosyolog Doğan Ergenç

Exit mobile version