Sana Göre Haber

Saygının Anlamını Yitirdiği Bir Ortam

“Saygı” kelimesinin ifade ettiği manalar ve kapsama alanı adeta tek tek ortadan kalkıyor. Zaten bu denli kasvetli bir atmosferde başka ne beklenebilirdi ki? İnsana, canlılara, doğaya, suya ve toprağa yönelik hürmet duygusu kalmadı. Hak, hukuk ve adalet gibi kavramlar ise giderek içlerini boşaltıyor. Sanatı, sanatçıyı ve özgür ifadeyi benimseyen çevreler, bir baskı ve şiddet döngüsüne mahkûm ediliyor. Bilinçli olarak karanlık bir atmosfer oluşturuluyor.

KARANLIKTA İLERLEMEK
Tüm bunları bir akşam, şehrin ana arterlerinden birinde, eski deyişle “kör kandil” misali sokak lambalarının yetersiz kaldığı bir zifirilikte ilerlemeye çabalarken zihnimden geçirdim. Örneğin, 8 Temmuz tarihinde, şayet bir mucize gerçekleşmezse, Halk TV ile Sözcü TV’nin yayınları 10 gün boyunca kesilecek. Tele1 ise yüklü bir para cezasıyla sindirilmeye çalışıldı. Bu durumda, demokrasi ve özgürlükler nerede kalıyor? Yakın zamanda, genellikle çeşitli gerekçelerle halkın serbestçe girmesine izin verilmeyen Taksim Meydanı’nda laiklik karşıtlarının yaptığı güç gösterisine ne denilebilir? Diğer taraftan, peş peşe gelen gözaltı ve tutuklama haberleri, memleketin ne denli süratle bir karanlığa sürüklendiğinin kanıtı değil midir?

SANATÇIYA HÜRMET
Hem iç dünyamız hem de dışımız karanlıklarla kuşatılmış durumda. Peki ama neden? Bu nasıl bir hesaplaşmadır? “Hesaplaşma” demişken, bu kargaşa ortamında 80 yaşında bir sanatçının gözaltına alındığını da belirtmek gerek. Bahsettiğim kişi, pek çoğumuzun Ankara Devlet Tiyatrosu döneminden aşina olduğu Yücel Erten. İzmir’de aniden gözaltına alınıp 4 gün tutulduktan sonra serbest bırakılan, aldığı eğitim, verdiği dersler ve yönetmenliğiyle tiyatro dünyamıza yaptığı paha biçilmez katkılar asla inkâr edilemeyecek bir değerden bahsediyorum. Bu tür eylemler bu kadar basit mi? Gözaltılar, sindirme çabaları? Toplumca içimizde bir öfke ve hüzün birikiyor. Dışarıya yansıyan ise tuhaf bir mutsuzluk ve hiddet… Her yanımızı aydınlık günlere duyulan bir hasret kaplamış vaziyette. *

AZİZ NESİN’E SAYGIYLA
Aziz Nesin’in vefat tarihi 6 Temmuz 1995. O günden bu yana neredeyse 30 yıl geçti. 2 Temmuz 1993’te Sivas’taki Madımak katliamında 37 can ile birlikte yakılmaktan son anda kurtulan bu değerli aydını bir defa daha sevgi ve saygıyla anmak isterim. Bu selamımı, Yücel Erten’in 1995’te, Aziz Nesin’in ölümünden hemen sonra İKSV İstanbul Tiyatro Festivali’nde sahneye koyduğu “Azizname 95” için festival kataloğuna yazdığı şu ifadelerle göndermek istiyorum: “Aziz Nesin 80’ine yaklaşırken bile, 20’sinde bir genç, bir öncü, bir savaşçı gibi, barış, eşitlik, demokrasi, insan hakları, sosyalizm, laiklik gibi toplumsal sorunlara yönelik yazılardan ve eylemlerden geri durmamıştır. Şu döneklik çağında nasıl hayranlık uyandıran bir yaşam.”

UMUT IŞIĞI: ENKA SANAT
Bütün bunlara rağmen, yüzümüzü aydınlığa çevirelim ve umudumuzu koruyalım. Bu sebeple, karamsar bir tonda başladığım bu yazıya parlak bir gelişmeyle nokta koymak arzusundayım. Enka Vakfı’nın kültür ve sanattaki önemli markası olan Enka Sanat tarafından 3 Temmuz-5 Eylül tarihleri arasında Enka Açıkhava Tiyatrosu’nda organize edilen Yaz Festivali, Fazıl Say’ın “Piyano Başında 50 Yıl” konseriyle görkemli bir başlangıç yaptı. Sanatçının eserlerinden bir derlemenin sunulduğu bu harika konserin bitiminde, Enka Sanat izleyicisiyle buluşmayı bir ritüel haline getiren Fazıl Say ile Enka Sanat Direktörü Gül Mimaroğlu’na takdim edilen plaketler, kurumun bu iki kıymetli isme yönelik manidar bir teşekkürü niteliğindeydi: Biri dünyaca ünlü bir besteci ve piyanist, diğeri ise kültür sanat camiamızın çok iyi bildiği bir sanat yöneticisi. Şüphesiz ki Gül Mimaroğlu, Enka Sanat Koordinatörü Murat Ovalı başta olmak üzere genç ekibiyle birlikte, aydınlığa açılan kapıları daha nice yıllar aralamaya devam edecektir.

Exit mobile version