CHP’li Yankı Bağcıoğlu’nun, teğmenlerin ordudan ihracını protesto etme çağrısı yaptığı iddiasıyla yargılandığı davanın ilk duruşması İzmir 3. Asliye Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmada Bağcıoğlu’na avukatı Ümit Ercan eşlik ederken, CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan da süreci izlemek üzere salonda hazır bulundu. Duruşma sırasında savunmasını yapan Bağcıoğlu, kendisine yöneltilen suçlamaları bütünüyle reddetti.
**BAĞCIOĞLU: “KATI SURETTE BİR SUÇ İŞLEME NİYETİM YOKTUR”**
Savunmasında, bir asker olarak vatana, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ve anayasal düzene sadakatle hizmet ettiğinin altını çizen Bağcıoğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Aynı zamanda FETÖ’ye karşı mücadele etmiş biriyim. Kati surette bir suç işleme niyetim yoktur. Bir siyasetçi, benim WhatsApp üzerinden gönderdiğim bir mesajı alıntılayarak ve ismimi kullanarak gençleri sokağa çağırdığım yönünde bir paylaşımda bulundu. Bu paylaşımda yer aldığı öne sürülen ‘Sayın komutanlarım, değerli silah arkadaşlarım’ şeklindeki ifadelerim, kesinlikle görevdeki askerlere yönelik değildi. Zaten bu mesajı Twitter’da yayımlamak gibi bir düşüncem olmamıştı. Gayem, askeri vesayet yanlısı olmadığımı göstermekti. Ayrıca, yaptığım iddia edilen paylaşımın içeriği incelendiğinde, muvazzaf askerleri bir toplantıya davet etme gibi bir amacımın olmadığı açıkça görülmektedir. Bu hususta savcılığa daha önce de ifade vermiştim ve o beyanlarımın arkasındayım. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyor ve beraatimi talep ediyorum.”
**ERCAN: “ASKERİ CEZA KANUNU’NUN 95. MADDESİNDEKİ SUÇ UNSURLARI OLUŞMAMIŞTIR”**
Bağcıoğlu’nun avukatı Ümit Ercan ise savunmasında, müvekkilinin sosyal medyada yer alan ifadelerinin Askeri Ceza Kanunu kapsamında bir suç oluşturmadığını vurguladı. Ercan, “Müvekkilimin paylaşımında belirtilen 11 Ocak 2025 tarihinde herhangi bir toplantı ya da gösteri olup olmadığının tespiti için İzmir ve Ankara Valiliklerine müzekkere yazılarak sorulmasını istiyoruz. Müvekkilim, demokratik ve siyasi haklarını kullanmıştır ve kesinlikle suç kastı taşımamaktadır. 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 95. maddesinde tanımlanan suçlar mevcut değildir. Bu gerekçelerle müvekkilimin beraatine karar verilmesini talep ediyorum” şeklinde konuştu.
Cumhuriyet savcısı ise mütalaasında, sanığın sosyal medya paylaşımı neticesinde herhangi bir muvazzaf askerin bir toplantı veya gösteriye katılıp katılmadığına ilişkin hususun emniyet birimlerinden sorulmasını istedi.
**VALİLİKLERDEN GELECEK YANIT BEKLENECEK**
Mahkeme hakimi, İzmir ve Ankara Valiliklerine ayrı ayrı müzekkere gönderilmesine karar verdi. Bu müzekkerelerle, paylaşımın ardından İzmir veya Ankara’da davaya konu olan herhangi bir toplantı veya gösteri yürüyüşünün düzenlenip düzenlenmediği ve bu etkinliklere muvazzaf askerlerin iştirak edip etmediği sorulacak. Mahkeme, bu yazıların cevabının beklenmesi için duruşmayı 16 Eylül 2025 tarihine erteledi.
**SAVUNMASININ DETAYLARI ORTAYA ÇIKTI**
Hakim karşısına çıkan CHP’li Bağcıoğlu’nun mahkemede yaptığı ayrıntılı savunma da kamuoyuna yansıdı.
Bağcıoğlu’nun savunması şu şekilde devam etti:
“Sayın Başkan, 39 yıl boyunca TSK üniformasını onurla taşımış, görevini sadakatle icra etmiş bir asker olarak milletime, kurumuma, Atatürk ilkelerine ve anayasal değerlere bağlı kalarak hizmet verdim. O dönemde göz yumulan ve müdahale edilmeyen FETÖ’nün kumpas davalarında hedef alınanlardan biriydim. Anayasa Mahkemesi’nin bozduğu bir mahkûmiyet kararım bulunmaktadır.
**”15 TEMMUZ GECESİ BİRLİĞİMİN BAŞINDAYDIM…”**
15 Temmuz gecesi, birliğimin başında personelimle birlikte FETÖ’nün ihanetine karşı durarak karargâhımızın emniyetini temin ettim; Cumhuriyet hükümetini, anayasal düzeni ve millet iradesini savundum. Bu sebeple, bir siyasetçi tarafından ortaya atılan ve bazı medya organları ile yüzlerce sosyal medya trolü tarafından körüklenen askeri vesayet suçlamasını tümüyle reddediyorum. Benim duruşum vesayetçilik değil, anayasaya sadakat ve milli egemenliğe bağlılıktır. 22 Eylül 1985’te ettiğim askerlik yemini, benim için mesleki bir gerekliliğin ötesinde, vicdani bir yükümlülüktür.
Emekli astsubayların yaşadığı geçim sıkıntıları, emekli binbaşıların uğradığı mağduriyetler, uzman erbaş ve sözleşmeli erlerin karşılaştığı işsizlik sorunları, haksız yere emekli edilen albayların feryadı, şehit aileleri ve gazilerin açlık sınırındaki yaşam mücadelesi… Bu duyulmayan feryatları nasıl her fırsatta dile getirdiysem, TSK bünyesinde haksızlığa uğrayan her ferdin yanında olmak benim vazifemdir. Bu, silah arkadaşlığı ruhunun bir gereğidir.
**”SİLAH ARKADAŞLIĞI RUHUNUN BİR GEREĞİDİR”**
Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde subaylık andı okuyarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bağlılıklarını deklare ettikleri için TSK’dan atılan teğmenlerin durumu beni derinden sarstı. Yüksek disiplin kurulu süreci işlerken, bu genç subayların sosyal medyada ve belirli basın organlarında sistematik şekilde hedef alınması, onur kırıcı saldırılara maruz kalmaları ve bir cinayet hükümlüsü tarafından ölümle tehdit edilmelerine rağmen kurumları ve ilgili merciler tarafından yalnız bırakılmaları vicdanımı rahatsız etti. Emekli bir asker olarak bu adaletsizliğe tepkisiz kalamazdım.
**”SİYASİ DEĞİL, VİCDANİ BİR DAYANIŞMA”**
Bu nedenle, 22 Kasım 2024’te tamamen yasal zeminde, valiliğe bildirilmiş ve emniyetin tedbir aldığı bir basın açıklamasına iştirak ettim. Maksadım siyasi bir duruş sergilemek değil, vicdani bir dayanışma göstermekti. Teğmenlerimizin zarar görmemesi adına tüm faaliyetlerde siyasi kimliğimi geri planda tuttum; çünkü vicdani sorumluluğun önünde hiçbir kimlik yer alamaz.
Daha sonra, başka bir basın açıklaması için emekli askerlerden oluşan dostlarıma bilgilendirme amacıyla bir mesaj gönderdim. Bu mesajı sosyal medyada paylaşma gibi bir niyetim yoktu. Ancak bir siyasi şahsiyetin sosyal medya üzerinden başlattığı asılsız askeri vesayet iftiraları üzerine, kamuoyunu doğru aydınlatmak amacıyla yayımlama kararı aldım.
Gereksiz yere büyütülen “Komutanım” hitabı, emekli askerler arasında kıdeme gösterilen saygının bir yansımasıdır. Bu, tıpkı Sayın Yaşar Güler’in Sayın Hulusi Akar’a hitabında olduğu gibi, köklü bir gelenekten gelir. “Silah arkadaşlarım” ifadesi ise askerlik yemininden kaynaklanır. Emekli ya da muvazzaf fark etmeksizin, silah arkadaşlığı bakidir. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bu denli güçlü kılan da bu gelenektir.
Hayatım boyunca anayasaya, laik ve demokratik cumhuriyete, Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık kaldım. Cumhuriyet’in kurucu ve koruyucu partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin savunma politikalarından sorumlu bir yöneticisi olarak, ne kanun dışı bir çağrım ne de görevdeki personelle bir temasım olmuştur. Haksızlığa uğrayan askerleri yasal zeminde destekleme konusundaki azmim devam edecektir.
**”TARİHİN DOĞRU TARAFINDA OLMANIN BİR GEREĞİDİR”**
Dokunulmazlık zırhına sığınan siyasetçilerin hedef gösterdiği, sözde gazetecilerin adil yargılanma haklarını engellediği, yandaş medyanın ve trollerin onursuzca saldırdığı teğmenlerimizi savunmak, *SİLAH ARKADAŞLIĞI RUHUNUN* bir gereğidir. Bu çabaya muvazzaf askerleri dahil etmemek ise *ASKERLİK ONURUMUN* bir kanıtıdır. Haksız idari işlemlere karşı eleştiri sunmak, *ADALETLİ OLMANIN* vazgeçilmezidir. Bu mücadele, aynı zamanda *TARİHİN DOĞRU TARAFINDA DURMANIN* bir gereğidir.
Sayın Başkan; tek üzüntüm, çok sevdikleri mesleklerinden edilen teğmenlerimiz ile onların haklarını savunurken emekli edilen yüksek disiplin kurulu üyesi iki generalimizin maruz kaldığı mağduriyettir. Hakkımdaki suçlamaları reddediyor, beraatime karar verilmesini saygılarımla arz ediyorum.”