Türkiye’nin Yönetim Çıkmazı: Derinleşen Sistem Krizi ve Yansımaları

Ülkemizin son dönemde karşı karşıya olduğu ekonomik, sosyal ve siyasal problemlerin kökeninde bir sistem krizi yatmaktadır. Bu olgu, yönetenler tarafından ısrarla görülmek ve teslim edilmek istenmese de hakikatlerin üstü örtülemiyor. Yaşanan süreci suni yöntemler ve gerekçelerle izah etmek imkansız hale geliyor. Ekonomik buhran, siyasi krizi ateşleyerek giderek bir sistem krizine evriliyor. Özetle, Türkiye’nin bu yeni sistemle yönetilmesi mümkün olmamaktadır.

Türkiye’nin parlamenter demokratik gelenekten kopuşu ve ismi ne olursa olsun, özünde çağdaş demokrasiyle bağdaşmayan otoriter bir yönetime yönelmesi, hem ülkeyi hem de toplumu büyük bir baskı altına alıyor. Ülkeye biçilmeye çalışılan bu yeni gömlek, ne ölçü ne de ayar tutuyor. 150 senelik bir parlamenter sistem mirasına ve 86 milyonluk bir nüfusa sahip olan Türkiye, bu yeni kalıba hiçbir şekilde uyum sağlamıyor ve sığdırılamıyor. Zoraki yapılan dikişler ve teyeller de zamanla patlıyor.

EKONOMİDE İSTİKRAR SAĞLANAMIYOR

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), haziran ayına ilişkin enflasyon oranını yüzde 1.37 olarak kamuoyuna sundu. Yıllık enflasyon ise yüzde 35.5 şeklinde kayıtlara geçti. Buna karşılık İstanbul Ticaret Odası (İTO), İstanbul özelinde enflasyonu aylık bazda yüzde 1.77, yıllık bazda ise yüzde 44.38 olarak duyurdu. ENAG’ın yaptığı hesaplamaya göreyse aylık enflasyon yüzde 3.05 seviyesindeydi. Kurumun 12 aylık artış oranı hesaplaması ise yüzde 68.68 oldu. Bu durum, TÜİK ile ENAG’ın verileri arasında yüzde 33.63’lük devasa bir makas olduğunu gözler önüne serdi.

Maaş zamları TÜİK’in verileri baz alınarak yapıldığı için, memur ve memur emeklileri yüzde 15.57’lik, SGK ve BağKur emeklileri ise yüzde 16.67’lik bir artış alacak. Ancak vatandaş, çarşının, pazarın ve mutfağın gerçek enflasyonunu her gün kendi yaşamında bizzat tecrübe ediyor. Asıl oranlar hayatın akışı içinde belirleniyor. Yüzde 25’lik doğalgaz artışının, ilk altı aylık hesaplama dilimine dahil olmaması için 1 Temmuz tarihine ayarlanmış olması da son derece dikkat çekicidir. Maaş zamları daha cebe girmeden, başta akaryakıt olmak üzere pek çok ürüne yeni zamların gelmesi ise halkın sabrını taşıran bir başka etken oluyor.

EKONOMİDEKİ BUHRAN

Ekonomideki buhran, en çok dar gelirli kesimleri yakıp geçiyor. Emekçiler ve emekliler, haklarını aramak için meydanlara iniyor. Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmeleri süren kamu çalışanları, düzenledikleri çeşitli eylemlerle taleplerini dile getirmeye gayret ediyor. Sendikalar ve konfederasyonlar, TÜİK’in açıkladığı verilere güvenmediklerini beyan ederek ücretlerde adil bir artış istiyor. DİSK-AR tarafından yapılan hesaplamaya göre, emekçinin enflasyon karşısındaki kaybı 218.3 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Başta CHP Genel Başkanı Özgür Özel olmak üzere, siyasi ve toplumsal muhalefet kanadı, asgari ücrete bir ara zam yapılmasının zorunluluğunun altını çiziyor.

Ülkemizin dış ticaretindeki açık giderek büyüyor. Haziran ayında Türkiye’nin ihracatı 20.5 milyar dolar olarak gerçekleşirken, ithalatı 28.7 milyar dolara ulaştı. İhracat yüzde 8’lik bir artış gösterirken, ithalattaki artış yüzde 15.3 oldu. Bu tablo, dış ticaret açığının yüzde 38.8’lik bir yükselişle 8.2 milyar dolara çıkmasına neden oldu. Bu rakamlar, ekonomideki kırılganlığın daha da artacağının bir göstergesidir. Netice itibarıyla, hangi adımlar atılırsa atılsın ekonomi bir türlü rayına oturmuyor. Bu durumun arkasında ise güven eksikliği ile mevcut yönetim sisteminin ekonomi ve siyasette yarattığı olumsuz etkiler yatıyor. Ekonomideki bu yangın, şüphesiz en fazla yoksulları etkiliyor. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre, ülkemiz yoksulluk sıralamasında Avrupa’da ilk sıraya yerleşmiş bulunuyor.

ORMANLARDAKİ FELAKET

Ekonomik yangın ceplerimizi yakarken, orman yangınları da ciğerlerimizi dağlıyor. Geçtiğimiz haftalar, İzmir ve çevresi için adeta korku dolu günlere sahne oldu. Bölgede peş peşe çok sayıda orman yangını meydana geldi. Önceki yıllarda yaşanan felaketlerden gerekli derslerin alınmadığı ve yeterli hazırlıkların yapılmadığı, bir defa daha trajik bir şekilde anlaşıldı. Böylece, sistem ve yönetememe krizinin bir başka tezahürü daha gün yüzüne çıkmış oldu.

Olayın dikkat çeken bir noktası, özelleştirilmiş olan elektrik dağıtım sisteminin pratikte sebep olduğu problemlerdi. Özel şirketlere devredilmiş enerji hatlarında zorunlu yenileme, bakım ve denetim faaliyetlerinin ihmal edildiği ortaya çıktı. Bu ihmaller, aşırı sıcaklar ve rüzgârın da tesiriyle yangınlara zemin hazırladı. Bu gerçeği en net şekilde dile getiren kişi İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban oldu. Vali, bölgedeki yangınların elektrik hatlarından kaynaklandığını belirtti. İzmir ve çevresinde yaşanan bu olaylar, hem elektrik dağıtımı hem de orman yangınlarıyla mücadele konularında kamusal bir bakış açısı ve yaklaşımın ne denli mecburi olduğunu ortaya koyuyor.

***

Gazetemizin uzun yıllar boyunca Ege Bölge Temsilciliği görevini üstlenmiş olan duayen gazeteci, kıymetli meslek büyüğümüz ve elli yıllık dostumuz Hikmet Çetinkaya’yı yitirmenin derin kederi içindeyiz. Ailesine, dostlarına ve tüm sevenlerine başsağlığı dileriz.