Ekonomi politikasının etkinliği üzerine yapılan değerlendirmelerde, büyüyen cari işlemler açığı, başarısızlığın somut bir delili olarak öne çıkmaktadır. Nisan ayında cari açık, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 62,8’lik bir tırmanışla 7 milyar 864 milyon USD seviyesine ulaştı. Benzer şekilde, yılın ilk dört ayını kapsayan dönemde ise bu açık yüzde 39,4’lük bir artışla 20 milyar 864 milyon USD’ye yükseldi. Cari açıktaki bu dikkat çekici artış, Orta Vadeli Program’ın (OVP) hedeflerine ulaşamadığının açık bir işaretidir.
Temel olarak cari açık, bir ülkenin ihraç ettiği mal ve hizmetlerden daha fazlasını ithal etmesi durumunu ifade eder. Bu durum aynı zamanda üretimden fazla tüketim yapıldığının ve yatırımlar ile tasarruflar arasında bir uyumsuzluk veya dengesizlik olduğunun da bir yansımasıdır.
Bir ülkenin yurt dışı ile gerçekleştirdiği mal ve hizmet ticareti işlemlerinin kaydını tutan hesaba cari işlemler hesabı denir. Bu bağlamda ‘mal’ terimi, satılmak üzere düzenli olarak imal edilen fiziki ürünleri tanımlar. Buna karşılık, finansal varlıklar ile maddi veya maddi olmayan duran varlıkların yabancılarla alım satımı gibi işlemler, ödemeler dengesi bilançosunun ‘finans hesabı’ kaleminde izlenir.
Ödemeler dengesi tablosunun milli gelir ile doğrudan ilişkili olan kısmı cari işlemler hesabıdır. Bu nedenle, harcamalar yöntemiyle hesaplanan Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) içerisinde cari açık, negatif bir kalem olarak yer alır. Cari işlemler açığının bu kadar yüksek seviyelerde olması, gelir artışının yaşanmadığına dair bir başka önemli delil niteliğindedir.
Cari işlemler hesabı, temel olarak iki ana bileşenden oluşur: ticari mal hareketleri (ihracat-ithalat) ve ‘görünmeyenler’ olarak da bilinen hizmet hareketleri. Bunlara ek olarak, cari transferler de bu hesabın bir parçasıdır. Dış ticaret dengesini oluşturan ticari mal ihracat ve ithalatı, gümrük kayıtlarına göre işlenir. Bu kayıtlarda ihracat, gemide teslim fiyatı olan FOB (free on board) değeriyle, ithalat ise maliyet, sigorta ve navlun bedellerini kapsayan CIF (cost, insurance, freight) değeriyle dikkate alınır.
Hizmetler kaleminin daha iyi analiz edilebilmesi için ‘yatırım gelir ve giderleri’ ile ‘diğer hizmetler’ olarak iki alt başlıkta incelenmesi faydalıdır. Yatırım gelirleri kapsamında, yurt içinde yerleşik kişiler yabancı ülkelerdeki finansal yatırımlarından faiz ve kâr payı gibi gelirler elde eder. Tersine, yurt dışında yerleşik kişiler de Türkiye’deki doğrudan yabancı sermaye, portföy yatırımları veya borç verme faaliyetlerinden dolayı kâr payı, faiz ve benzeri gelirler kazanır. Türkiye’nin artan dış borcu ve yabancıların yatırımlarından elde ettiği faiz ve kâr paylarındaki yükseliş, cari dengeyi negatif yönde baskılayan önemli bir faktördür.
‘Diğer hizmetler’ alt kalemi; turizm, yurt dışı müteahhitlik, bankacılık, sigortacılık, ulaştırma ve serbest meslek hizmetlerinden elde edilen gelirleri içerir. Ayrıca bu bölümde, telif ve yayın hakkı, patent, lisans, ticari marka, işletme hakları ve bilgisayar yazılımı gibi sınai ve fikri mülkiyet haklarından kaynaklanan gelir ve giderler de kaydedilir.
Öte yandan, doğrudan bir mal veya hizmet hareketine dayanmayan ancak yurt dışı ile milli gelir bağlantısı olan ve düzenlilik arz eden işlemler (işçi dövizleri ve havaleleri gibi) ise ‘cari transferler’ başlığı altında cari işlemler hesabında yer bulur.
Bir ekonomik işlemin yurt dışı ile cari işlemler hesabına dahil edilebilmesi için üç temel koşulun sağlanması gerekmektedir: İşlem, fiziki bir mal veya hizmet hareketini içermeli, milli gelir hesaplarıyla bağlantılı olmalı ve düzenli, sürekli bir nitelik taşımalıdır.
Ekonominin temel kuralı basittir: Tüketmek, satmak ya da paylaşmak için öncelikle üretim yapmak, yani bir gelir, ürün ve değer ortaya koymak zorunludur. Üretim olmaksızın tüketmeye ve bölüşmeye yeltenmek, henüz bulunmamış hayali bir hazinenin paylaşıldığı meşhur Laz fıkrasındaki durumu akla getirmektedir.
Mevcut dezenflasyon politikası adı altında, bir yandan dar ve sabit gelirli kesimlerin ve emekçilerin tüketimi baskılanırken, diğer yandan yabancı sermaye akışını teşvik etmek amacıyla yüksek faiz ve baskılanmış kur politikasıyla bir faiz makası oluşturulmaktadır. Ancak yurt dışındaki yatırımcılar, finansal varlık alımlarında enflasyon-faiz farkından ziyade, faiz-kâr marjına odaklanırlar. Bu yolla ülkeye çekilen yabancı kaynak ile devalüasyonun enflasyona geçişkenliğinin engellenmesi amaçlanmaktadır.
Ne var ki, sürekli aynı deneyleri ve denemeleri tekrarlayıp farklı neticeler ummak, Albert Einstein’ın meşhur sözünde belirttiği gibi, ‘deliliğin’ ta kendisidir!