Hikmet Çetinkaya’nın Ardından: Bir Dostluk ve Mücadele Anısı

Konuya, Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nu 24 Şubat 1992 tarihinde son yolculuğuna uğurladığımız törenle başlamak yerinde olacaktır. O gün İstanbul, Ankara ve İzmir’den cenazeye iştirak eden dostlarımızla birlikteydik ve bu buluşma, geleceğe yönelik bir değerlendirme toplantısı yapma fikrini doğurdu. Bu organizasyonun İstanbul ayağını İlhan Selçuk, Ankara sorumluluğunu Uğur Mumcu, İzmir’i ise Hikmet Çetinkaya üstlenmişti.

Bir araya gelerek, hukuki zorunlulukları yerine getirirken hata yapmaktan kaçınmanın ve atılacak adımları belirlemenin yollarını arıyorduk. Temel hedefimiz, çok sayıda hukukçumuzun engin bilgisiyle hareket ederken, Cumhuriyet gazetesinin okuruyla bütünleşen ve sorunlarını paylaşan öz kimliğinden taviz vermemekti. İlginç bir tesadüf eseri, bu sıralarda okuduğum son kitap, aslen öğretmen olan ancak hukukçu kimliğiyle öne çıkan Şanal Saruhan’ın anılarıydı.

Benim için en şaşırtıcı olan, bu kapsamlı anılarda Şenal Sarıhan’ın, Hikmet Çetinkaya ile kıymetli eşi Nezihe ablamız arasındaki aşkın filizlenmesinde oynadığı roldü. Sarıhan, öğrencilik yıllarında Nezihe Hanım ile oda arkadaşı olması vesilesiyle bu ilişkiye gönülden aracılık etmişti. Hikmet Çetinkaya’nın TKP sanığı olarak tutuklu yargılandığı dönemde, aralarındaki iletişimin kurulmasından evliliklerine varan süreçte Sarıhan’ın desteği hiç eksik olmamıştı.

***

Cumhuriyet gazetesinin ayakta kalma mücadelesi verdiği o zorlu dönemde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara yürüyüşünün akabinde, gazetenin sorunlarına yönelik gösterdiği dikkate değer çabayı da vurgulamak gerekir. Bu amaçla Ali Özcan’a bir arabuluculuk misyonu verilmişti. O dönemde cezaevinde bulunan Akın Atalay ve arkadaşlarının Ali Özcan ile görüşmeyi reddetmesi üzerine, Hikmet Çetinkaya ile sohbet ettiğim odasında onun da en az benim kadar hayal kırıklığına uğradığını anımsıyorum.

Elbette, basın ve düşünce özgürlüğüne saygı duymanın sorumluluğu karşısında söyleyecek bir sözümüz olamaz. Ancak günümüze dek süren olaylar ışığında, Cumhuriyet gazetesinin yeniden yapılanması ve Alev Coşkun’un başkanlığında mevcut yönetimin şekillenmesi sürecinde, o tarihlerde vakıf başkanlığı yapan Orhan Erinç ile Hikmet Çetinkaya’nın üstlendiği rolleri hatırlamak önemlidir. Onların, kimin lehine oy kullanacakları sorgulanmaksızın, mahkeme kararlarıyla defalarca yinelenen genel kurulların yapılması mecburiyetine uymaları, taşıdıkları sorumluluk bilincinin bir kanıtı olarak son derece değerliydi.

***

İşte bu bahsi geçen ilkeli duruşun bir sonucu olarak, Hikmet Çetinkaya ile dostane ilişkimiz ilerleyen senelerde de kesintisiz devam etti. Cumhuriyet gazetesi bünyesinde kaleme aldığı sayısız araştırma dosyası, yazı dizisi ve kitap arasında, özellikle Fethullah Gülen’in emperyalist hedeflere hizmet eden siyasi rolünü ifşa eden çalışmaları en bilinenleridir. Onun gazetecilik anlayışı, Nadir Nadi ve Uğur Mumcu gibi duayenlerle aynı fotoğraf karelerinde yer almasıyla da kendini belli ediyordu.

Şüphesiz, Cumhuriyet gazetesinin yayın hayatına bugün dahi devam ediyor ve okurlarına ulaşıyor olmasından rahatsızlık duyanlar mevcuttur. İlerleyen yıllardaki dostluğumuzdan bizzat bildiğime ve inandığıma göre, Hikmet Çetinkaya’nın, Cumhuriyet’in kapatılması yönündeki girişimlere karşı sergilediği kararlı duruş, aramızdaki bağı daha da güçlendirmiştir. Onun aramızdan ayrılması, saygı ve sevgi temelinde ilerleyen bu ilişkimizi sonlandıramayacaktır. Aksine, gelecek zamanlar geçmişteki o değerli paylaşımlarımızı daha da anlamlı kılacaktır. Işığı bol, yolu açık olsun.