Sana Göre Haber

Süleymaniye Girişimi: Yeni Bir Habur Vakası mı?

Haftanın başlangıcında, DEM Parti’nin İmralı heyetinde yer alan Pervin Buldan ve Mithat Sancar, Saray’da AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir araya geldi. Hükümete yakınlığıyla tanınan Türkiye gazetesinde yer alan habere göre, bu görüşmede heyet Erdoğan’a bir talep iletti. Talep, sadece DEM Parti heyetinin değil, aynı zamanda akademisyenler, yazarlar ve kanaat önderlerinden müteşekkil geniş bir kurulun da PKK lideri Öcalan ile görüşmesine izin verilmesi yönündeydi.

Bu durum, ilk açılım dönemindekine benzer bir “akil insanlar” heyetinin yeniden kurulmasının planlandığını gösteriyor. Amaç, kamuoyunca bilinen figürleri Öcalan’ın ziyaretine göndererek, onun mesajlarının topluma iletilmesini sağlamak ve böylece bir halkla ilişkiler (PR) kampanyası yürütmektir. “Terörsüz Türkiye” gibi cazip bir slogan ortaya atıldığında, bazı isimlerin İmralı’ya gitmek için istekli olacağı öngörülüyor. İmralı’yı ziyaret ederek bu halkla ilişkiler görevini üstlenecek heyette kimlerin bulunacağı belirsiz olsa da, bu kişilerin iktidara ve DEM Parti’ye yakın çevrelerden seçileceği aşikardır.

GERÇEKTE ‘TERÖRSÜZ TÜRKİYE’ SÖYLEMİNİN PERDE ARKASINDA NE VAR?

Asıl mesele, Öcalan tarafından 2005 yılında kurulan ve PKK’yı da bünyesinde barındıran KCK yapılanmasının diğer unsurlarının faaliyetlerine devam etmesidir. Suriye’de ABD denetimindeki PYD/YPG, İran’daki PJAK ve Irak’taki PÇDK mevcudiyetini korumaktadır. Bugüne dek PKK’yı bölgede bir araç olarak gören ve lojistik destek sağlayan ABD, şimdi kendi kontrolündeki daha büyük bir güç olan PYD/YPG’nin yükselişiyle birlikte PKK’nın miadını doldurduğunu düşünüyor. Bu stratejinin bir parçası olarak, Türkiye’de de Irak ve Suriye’deki modellere benzer etnik ve dini temelli bir yapıya zemin hazırlanmaya çalışılıyor.

Yakın gelecekte, küçük bir PKK’lı grubun Irak’ın kuzeyindeki Süleymaniye’de, Kürdistan Bölgesel Yönetimi denetiminde düzenlenecek bir merasimle silah bırakacağı duyuruldu. Bu sembolik eylemin ardından şu mesaj verilecektir: “Biz silahları bırakıyoruz, şimdi sıra Türkiye’de. Öcalan serbest bırakılmalı ve başta 42. ve 66. maddeler olmak üzere anayasal değişiklikler Meclis tarafından derhal hayata geçirilmelidir.” Süleymaniye’de silah bırakacak terörist sayısının ne olacağı bilinmese de, bu olayın kamuoyunu etkileme hedefli, haber değeri taşıyan sembolik bir gösteri olduğu açıktır. Ancak daha büyük resme bakıldığında, ABD tarafından eğitilen ve modern silahlarla teçhiz edilen yaklaşık 80-85 bin teröristi bünyesinde barındıran PYD/YPG, KCK’nın en büyük bileşenidir. Bu grup, Suriye’nin emperyalist bir müdahale ile üç bölgeye ayrılması sonrası, “Suriye Kürt Federal Bölgesi” adıyla devletleşerek güneydoğu sınırımızda konumlanmıştır. Şayet PKK silahlarını ve militanlarını bu yapıya devrederse, Türkiye’nin gerçekten terörden arınmış olacağı söylenebilir mi?

AYDINLARIN ÜZERİNE DÜŞEN SORUMLULUK

PKK’nın kendini lağvetme ve silah bırakma kararı alması, şüphesiz kayda değer bir adımdır. Fakat kamuoyuna “terörsüz Türkiye” vaadi sunulurken, bölgedeki diğer dinamikler ve beliren yeni tehditler açıklanmazsa, bu süreç yıllar evvel Habur sınır kapısında tanık olunan anlamsız gösterinin bir tekrarına dönüşebilir. Hafızalarımızı tazeleyelim: 2009 yılında sınırda kurulan seyyar mahkemelerde, cumhuriyet savcıları teröristlerin bulunduğu yere getirilmişti. Teröristlerin pişmanlık yasasından faydalanacağı belirtilmesine rağmen, 34 terörist “Pişman değiliz, önderimiz Apo’nun çağrısıyla geldik” ifadelerini kullanmalarına karşın salıverilmişti. Bu olayın ardından, dönemin DTP’lileri tarafından organize edilen törenlerle karşılanmış ve otobüslerle propaganda gezileri düzenlenmişti.

Türk halkı, geçmişte medyada defalarca “PKK silah bıraktı” başlıklarını gördü. Tekrar yanıltılmamak adına, çoğunluğun dile getirmediği soruları yöneltmek, sunulanları eleştirel bir süzgeçten geçirmek ve hakikatleri kamuoyuyla paylaşmak bir zorunluluktur. Elbette samimi bir barış arayışını desteklemek her vatandaşın vazifesidir. Ancak, Ortadoğu’yu kendi menfaatlerine göre şekillendiren bir emperyalist güç ve perde arkasında ipleri elinde tutan bir ABD faktörü mevcutsa, o zaman bu perdenin arkasındakileri halka göstermek ve gizlenenleri ifşa etmek her vatansever aydının asli görevi haline gelir.

Exit mobile version