James Gunn’ın yönettiği yeni Superman filmi, Cuma günü küresel olarak vizyona girmeye hazırlanıyor. Ancak filmin ilk fragmanının yayınlanmasından bu yana, süper kahramanın takipçileri arasında internet üzerinde David Corenswet tarafından canlandırılan karakterin çizgi roman köklerine ne kadar sadık kaldığına dair ateşli bir tartışma sürüyor. Acaba fazla mı karanlık? Veya aşırı mı siyaseten doğrucu? Mavi kostümünün üzerine hala ikonik kırmızı mayosunu giymesi gerekiyor mu? Yine de, bu hararetli tartışmaların ortasında, herkesin üzerinde hemfikir olduğu ve pazarlığa kapalı olan bazı temel unsurlar mevcut: Superman’in mermiden daha süratli ve bir lokomotiften daha kuvvetli olması şarttır. Onun Kripton gezegeninden gelmesi, Metropolis adında bir kentte ikamet etmesi ve Lois Lane’e derin bir aşk beslemesi gerekir. Tüm bunların ötesinde, onun soylu, erdemli ve belki de biraz tekdüze bir karakter olması beklenir. Batman ve Wolverine gibi karakterler kuralları hiçe saydıkları için sevilirken, Superman’in yasalara saygılı, tam bir Amerikalı ve örnek bir insan olması adeta bir zorunluluktur. Fakat Superman karakteri her zaman bu şekilde değildi. Joe Shuster’ın çizimleriyle 1938’de DC Comic tarafından Action Comics dergisinde ilk kez yayımlanan Superman, aslında kuralları hiçe sayan ve belirli açılardan günümüzdeki versiyonundan oldukça farklı bir yapıya sahipti. Çizgi roman yazarı ve tarihçisi Mark Waid, klasik Action Comics sayılarının toplu bir baskısı için kaleme aldığı önsözde, ilk Superman’i şu sözlerle tanımlamıştı: “taviz vermeyen, kendi adaletini yumruklarıyla sağlayan, düşmanlarını şeytani bir gülümsemeyle dehşete düşüren ve kimseye acımadan kafaları ezen bir karakterdi.” Waid, sözlerine “O bir süper polis değil, tam anlamıyla bir süper anarşistti” diye eklemişti. Bu gürültücü ve başkaldıran Superman, eğer bugün ortaya çıksaydı, piyasadaki en yıkıcı süper kahramanlardan biri olarak değerlendirilebilirdi. ‘Pulp Empire: A Secret History of Comic Book Imperialism’ (Ucuz Roman İmparatorluğu: Çizgi Roman Emperyalizminin Gizli Tarihi) kitabının yazarı Paul S Hirsh, durumu şöyle ifade ediyor: “Kitabımı yazmaya başlayana dek karakterin bu yönü hakkında hiçbir bilgim yoktu. Ancak keşfettiğimde büyük bir şaşkınlık yaşadım. O, aslında şiddet eğilimli bir sosyalistti.” Action Comics’in ilk sayıları bu yorumu doğrular niteliktedir. Ortada düzeltilmesi gereken bir haksızlık olduğunda, Superman kapıları tekmeyle açar, şüphelileri beşinci kattaki bir pencereden sarkıtır ve bu esnada “Saatini avucumda nasıl ezdiğimi gördün mü? Boynuna da aynısını yapabilirim” gibi coşkulu tehditler savururdu. Bu kanun tanımaz kahramanın adaleti sağladığı kişiler sadece silahlı haraççılar değil, genellikle daha alt seviyedeki kötülerdi. Eşine veya çocuklarına şiddet uygulayan bir adam, yetimhanedeki çocuklara eziyet eden bir müdür gibi… Hedeflerinin çoğu ise banka soymaya ihtiyaç duymayacak kadar varlıklı kişilerdi: güvenlik standartlarını hiçe sayan bir maden işletmecisi, rakibinin binalarını sabote eden bir inşaatçı, bir gazeteyi kendi propaganda aracına dönüştürmek için satın alan bir politikacı. 1938 yılının Superman’i, tipik bir kostümlü suç savaşçısından çok, sol eğilimli bir devrimciydi. Superman, yaratıcılarının kişisel deneyimlerinden nasıl beslendi? Superman üzerine başka bir kitabın yazarı olan Matthew K. Manning, BBC’ye verdiği demeçte, “Bu eski sayılara bayılıyorum” diyor. “Bunlar, dünyanın adaletsizliklerine karşı haklı bir öfke duyan genç insanların eseri. Unutmamak gerekir ki, bu iki kişi İkinci Dünya Savaşı öncesinde yetişmiş iki Yahudi idi. Öfkelenmek için pek çok sebepleri vardı ve bu karakter aracılığıyla endişelerini dile getirip sorumlulardan hesap sorma fırsatı buldular.” Siegel ve Shuster, Ohio eyaletinin Cleveland kentinde okul arkadaşıydılar. Ekonomik krizin dünyayı kasıp kavurduğu Büyük Buhran döneminde büyüyen bu ikili, Action Comics’in ilk sayısında Superman’i “Ezilenlerin savunucusu ve varlığını ihtiyaç sahiplerine yardıma adamış bir karakter” olarak tanıtmıştı. Les Daniels’ın kaleme aldığı ‘Superman: The Ultimate Guide’ (Superman Rehberi) kitabında aktarıldığına göre Siegel, “Bizler küçük çocuklardık ve sinemaya gidebilmek için şişe süt satmak zorundaydık. Bu yüzden en dipte olmanın ne demek olduğunu bilir ve bu insanlarla empati kurardık” demişti. “Superman, bizim hayata dair hislerimizden doğdu. Bu yüzden çok sayıda benzer çizgi roman çıktığında, onların Superman formatını kopyaladıklarını düşündük. Ancak bir şeyler eksikti ve o eksik olan şey, Joe ile benim ezilmişlere karşı duyduğumuz derin merhametti.” Bu tür liberal görüşlere sahip olanlar yalnızca Siegel ve Shuster değildi. Hirsch bu durumu şöyle açıklıyor: “Çizgi roman endüstrisi, büyük ölçüde diğer, daha meşru alanlarda çalışmaları engellenen kişiler tarafından kuruldu. Çünkü onlar Yahudi, göçmen, siyah ya da kadındılar. Madison Avenue’de reklamcılık yapamadıkları veya Lige dergisinde yazamadıkları için, çok yetenekli insanların bir araya geldiği bir yaratıcılık gettosu oluşmuştu. Bu insanların çoğu radikaldi veya en azından ana akım dışındaydılar. DC de tam olarak bu yapıya uyan kişilerce kurulmuştu: yeni gelmiş göçmenler ve o dönem New York’ta büyüdükleri için sola sempati duyanlar.” Yine de, Superman kadar militan bir duruş sergileyen çok az çizgi roman karakteri vardı. İlk sayılardan birinde Superman, yetkilileri daha iyi konutlar inşa etmeye mecbur bırakmak amacıyla derme çatma gecekonduları yıkıyordu. Bir diğerinde, bağımlıları iflasa sürüklediği için şehrin kumar endüstrisine savaş açıyordu. Bir başkasında ise trafik kazalarındaki ölümlerden sorumlu tuttuğu herkese meydan okuyordu. Sorumsuz sürücüleri korkutuyor, trafik kurallarını uygulamayan belediye başkanını kaçırıyor, bir ikinci el araba galerisini darmadağın ediyor ve hatalı otomobillerin üretildiği montaj hatlarını yerle bir ediyordu. Otomobil fabrikasının sahibine de, “İnsanların hayatı pahasına daha fazla kâr elde etmek için kalitesiz metaller ve parçalar kullandığınız için” diyerek hesap soruyordu. Ancak zamanla Superman’in dikkati Metropolis’in yoksul kitlelerinden, çılgın bilim insanlarına ve devasa canavarlara kaydı. Waid’in de belirttiği gibi, “Birkaç sayı sonra düşmanları daha gerçeküstü bir hal aldı ve sosyal mücadele günleri geride kaldı.” Peki, Superman’in bu sosyal bilincini kaybetmesine ne sebep oldu? Hirsch’e göre bu, iki faktörün birleşiminden kaynaklandı. Birincisi, herhangi bir ticari ürünün popülerliği arttığında yaşanan “yumuşama” süreciydi. “Superman ilk sayıdan itibaren muazzam bir popülerlik kazanınca, DC yöneticileri ellerinde ne kadar değerli bir varlık olduğunun farkına vardılar ve bu formülü bozmak istemediler.” DC Comics’in Yönetim Kurulu Başkanı Jack Liebowitz, Superman markalı yastık kılıfları ve pijamalar satma potansiyelini gördü. Fakat Superman’in insanları pencerelerden sarkıtmaya ve boyunlarına demir parmaklıklar geçirmekle tehdit etmeye devam etmesi, bu ticari hedeflere ulaşmayı imkansız kılardı. Hirsch, Superman’in radikal eğilimlerini sona erdiren asıl faktörün ise savaşın başlaması olduğunu belirtiyor. “Sektörde çalışan tüm göçmen ve beyaz olmayan insanlar vatansever görünme ihtiyacı hissetti. Bu oldukça mantıklıydı; topluma uyum sağlamak için bunu yapmalıydınız. Dahası, dergi basmak için o dönem karneyle dağıtılan kağıdı temin edebilmek için de bu gerekliydi. 1941’de hükümeti rahatsız edecek içerikler üretirseniz, kağıt hamuru tedarikiniz kesilebilirdi.” Bir diğer, daha kişisel etken ise Siegel ve Shuster’in kendi yarattıkları karakter üzerindeki kontrollerini yitirmeleriydi. Shuster’in görme yetisindeki bozulma nedeniyle çizimleri başka sanatçılar devralmaya başladı. Siegel’in 1943’te orduya katılması ise hikayeler üzerinde çalışmasını engelledi. Ancak en kötüsü henüz yaşanmamıştı. İkili, Superman’in telif haklarını 1938’de dergiye sadece 130 dolara satmıştı ve DC Comics için çalışmaya devam etmişlerdi. Ne var ki, dergi onlara saygın yaratıcılar olarak değil, sıradan çalışanlar gibi davrandı. 1947’de telif haklarını geri almak için açtıkları davayı kaybettiler. Manning, “Superman zaman içinde evrildi ve bu değişim her zaman olumlu yönde olmadı” diye ekliyor. “1950’lerdeki McCarthy döneminde, ebeveynler Kongre binası önünde çocuklarının yaramazlıklarının sorumlusu olarak gördükleri çizgi romanları yakarken, yayıncılar Çizgi Roman Kuralları Kurumu adı altında birleşerek içeriklerine otosansür uygulamaya başladılar. Bu damga, tüm çizgi romanların üzerine vuruluyor ve böylece eserlerin çocuklar için ‘güvenli’ olduğu belirtiliyordu.” Zaten bir miktar yumuşamış olan Superman, bu dönemde daha babacan bir figüre dönüştü ve artık gerçek dünyadaki kötü adamlarla ilgilenmiyordu. Bunun yerine dikkatini uzaylılara, farklı boyutlardan gelen varlıklara ve Lois Lane’in onun gizli kimliğini ortaya çıkarma çabalarını engellemeye yöneltti. Superman’in evrimi burada da durmadı. Bazı dönemlerde muhafazakar bir erdem abidesi haline geldi ve DC’deki diğer süper kahramanlar tarafından “Koca Mavi İzci” diye alaya alındı. Peki, yeni filmde bizi ne bekliyor? Nasıl bir Superman göreceğimiz belirsiz. Bu yüzden, yozlaşmış politikacılar ve açgözlü inşaat patronları gözlerini gökyüzünden ayırmasalar iyi olur. Bir kuş! Bir uçak! Hayır, o bir Süper-Anarşist!
Süper-Anarşistten Koca Mavi İzci’ye: Superman’in Radikal Dönüşümünün Hikayesi
