19 Mart tarihinden itibaren hukukla bağdaşmayan tutuklama ve suçlamaların giderek artan bir hızla yaygınlaşması, benim gibi pek çok kişinin aklına şu soruyu getirmişti: Yaşanan tüm bu olumsuzluklar yalnızca bir kişinin veya küçük bir grubun eylemlerinden mi kaynaklanıyor, yoksa bu, daha kapsamlı ve geniş çevreler tarafından tasarlanmış bir planın hayata geçirilmesi midir? Açıkçası bu şüphe, AKP ve partinin kuruluş aşamasında liderinin Beyaz Saray’da kabul edilmesiyle birlikte her zaman mevcuttu. Son dönemdeki gelişmeler ise bu sorunun cevabını büyük ölçüde netleştirmiş gibi görünüyor. Elbette, bugünkü eylemlerin bireysel ya da grupsal sorumluları bulunmaktadır; ancak bu denli cüretkar adımların atılabilmesi, ancak çok daha büyük bir projenin parçası olmakla açıklanabilir.
***
Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’ye atadığı yeni büyükelçi Thomas J. Barrack’ın Osmanlı’nın milletler sistemine yönelik övgü dolu ifadeleri, kamuoyunda haklı olarak infiale neden oldu. Barrack için yapılan “sömürge valisi” benzetmesinin ötesinde, Trump’a yakınlığıyla bilinen bu dolar milyarderi Ortadoğu uzmanının, günümüz şartlarında bana casus Thomas Edward Lawrence’ı hatırlattığını belirtmeliyim; isim benzerlikleri de manidar bir tesadüf. Kendisinin herhangi bir diplomatik geçmişi olduğuna dair bir kayıt bulunmuyor. Fakat, Ortadoğu’da milyarlarca dolarlık yatırımlara sahip bir şirket yöneticisi olması, bölgeyle olan derin bağlarını ortaya koyuyor. Daha da dikkat çekici olan, Trump tarafından bu göreve getirilen Barrack’ın, Osmanlı hakkındaki yüzeysel yorumlarının yanı sıra, Suriye’de Esad yönetimini deviren grubun lideri ve mevcut devlet başkanı Ahmet Şara’yı yetiştiren ekipte yer aldığı bilgisidir. Bu durum, “nasıl bir elçiyle karşı karşıyayız” sorusunu akla getiriyor.
***
Bu tabloya ek olarak, DEM partisi yöneticisi bir kadın siyasetçinin, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne kadarki dönemi “100 senelik bir karanlık” olarak tanımlaması hafızalardadır. Yakın zamanda ise bu tür söylemlere bir yenisi eklendi; bu defa bir iktidar partisi milletvekili, Cumhuriyet’in ilanını “kanlı bir darbe” olarak nitelendirme cüretini gösterdi. Görünen o ki, farklı kesimlerden gelen bu ve benzeri figürler, ülkenin temellerini sarsmak adına giderek daha pervasız ve eşgüdümlü bir yarış içindeler. Canım vatanımız, Kurtuluş Savaşı’mızdan bu yana ne içeriden ne de dışarıdan bu denli tehlikeli ve hain bir kuşatmayla karşı karşıya kalmamıştı.
Türkiye Üzerindeki Planın Şifreleri Çözülüyor
