Türkiye’de Mahpusların Uzak Cezaevlerine Nakli: Hak İhlali mi, Zorunluluk mu?

Kaynak, Getty Images
Haber bilgisi
22 dakika önce

Türkiye’de mahpusların, ailelerinin yaşadığı veya yargılandıkları şehirlerden çok uzaklardaki ceza infaz kurumlarına yerleştirilmesi, uzun süredir devam eden bir tartışma konusudur.

Bu mesele, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik yürütülen operasyonlar kapsamında gözaltına alınan 14 şüphelinin, İstanbul dışındaki farklı şehirlere gönderilmesiyle yeniden kamuoyunun dikkatini çekti.

Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde bulunan eski İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, belediye personelinin ailelerinden koparılarak uzak cezaevlerine nakledildiğini ve bu süreçte yedi ila sekiz saat süren yolculuklarda kelepçeli, aç ve susuz bırakıldıklarını belirterek durumu “işkence” olarak nitelendirdi.

Bu süreçte özellikle, daha önce kanser tedavisi görmüş olan ve Beylikdüzü Belediye Başkanlığı görevinden alınan Mehmet Murat Çalık’ın İzmir’e sevk edilmesi büyük tepki topladı.

Tutuklanmasından önce iki defa kanser tedavisi gören Çalık, o dönemde yaptığı açıklamada, “Silivri’de sağlık kontrollerim düzenli olarak sürerken, hiçbir gerekçe gösterilmeden alınan bu karar vicdani değildir,” ifadelerini kullanmıştı.

4 Temmuz’da bir ameliyat geçiren Çalık, 8 Temmuz’da İzmir’deki Buca Cezaevi’ne geri yollandı. Eşi Zehra Çalık, BBC Türkçe’ye daha önce verdiği bir demeçte, “İnsanları ailesinden uzakta bir şehre sevk ediyorsunuz. Avukatlarıyla irtibatı kesiliyor, sağlık sorunları varsa [tedaviden] uzaklaşıyor. Bu ne adalete sığıyor, ne de vicdana sığıyor,” şeklinde konuşmuştu. Bayan Çalık, “Ben şartlar ne olursa olsun, maddi manevi elimdeki şartlarla eşimi yalnız bırakmayacağım. Çocuklarımla beraber her zaman gidip göreceğim,” diye eklemişti.

Kaynak, X / Ekrem İmamoğlu

Tutukluların uzak cezaevlerine gönderilmesi yeni bir uygulama sayılmaz. Örneğin, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ailesinin yaşadığı yerden 1700 kilometre mesafedeki Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutulmaktadır. Eşi Başak Demirtaş, her hafta görüş günü için Diyarbakır’dan Edirne’ye seyahat etmekte ve daha önce bu durum nedeniyle öğretmenlik mesleğini bırakmak zorunda kaldığını açıklamıştı.

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Savunuculuk Koordinatörü Berivan Korkut, mahpuslardan kendilerine ulaşan şikayetlerin başında ailelerinden uzak cezaevlerinde tutulma konusunun geldiğini belirtiyor.

**Mevzuat Ne Diyor?**

Tutuklu veya hükümlülerin hangi cezaevinde kalacağına Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından karar verilmektedir. Bir bireyin tutuklanması durumunda, hangi cezaevine gönderileceğini belirleyen açık bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.

Ancak genel uygulamaya göre, tutuklu ve hükümlülerin, tutuklandıkları yargı çevresinde bulunan ve kendilerine yöneltilen suçlamanın gerektirdiği ceza seviyesine uygun bir kurumda kalması esastır. BBC Türkçe’ye bilgi veren Berivan Korkut, “Örneğin, yüksek güvenlikli bir cezaevine gitmesi gereken bir mahpus için yargı çevresinde böyle bir kurum varsa, sürecin sağlıklı işlemesi açısından oraya gönderilmesi temel bir gerekliliktir,” diyor.

Uzmanlar, mesafenin, tutuklunun savunmasını etkin bir şekilde hazırlaması ve delil toplaması açısından kritik bir faktör olduğunu vurguluyor. Bu sebeple, uzak bir cezaevinde tutulmanın savunma hakkının ihlali sayılabileceğini ifade ediyorlar.

Kaynak, Getty Images

BBC Türkçe’nin sorularını cevaplayan Ankara Barosu Başkan Yardımcısı Avukat Kemal Binici, “Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararları, ‘Tutukluyu yüz yüzelik ilkesi gereği duruşmaya getirmelisin’ demektedir,” diye belirtiyor ve ekliyor: “[Uzak cezaevlerindeki kişiler] sabah erken saatteki bir duruşma için gece geç saatlerde yola çıkarılıyor. O havasız ring araçlarında, elleri kelepçeli bir halde sabaha kadar yolculuk yaparak duruşmaya getiriliyorlar. Bu durum hem fizyolojik hem psikolojik hem de zihinsel bir yorgunluk yaratıyor ve kişinin savunma yapmasını engelliyor. Duruşma bittiğinde ise aynı şartlarda cezaevine geri götürülüyorlar. Bize göre bu bir kötü muameledir.”

Berivan Korkut da, “Kişi, yargılandığı çevreden çok uzaktaki bir hapishanede bulunuyorsa, duruşmaya SEGBİS ile katılması gerekecektir. Mahpusların, SEGBİS aracılığıyla kendilerini yeterince ifade edemeyeceklerini düşündükleri için mahkemelere çıkmadıkları pek çok vaka mevcuttur,” şeklinde konuşuyor.

BBC Türkçe, bu haber için Adalet Bakanlığı ile iletişime geçti ancak haberin yayın saatine kadar bir geri dönüş alamadı.

**’Aile Bütünlüğüne Yönelik Bir Tehdit’**

Bazı uzmanlar, tutuklu ve hükümlülerin ailelerinden uzak cezaevlerinde barındırılmasını başlı başına bir hak ihlali ve kötü muamele olarak değerlendiriyor.

Avukat Kemal Binici, “AİHM’in bu konuda Türkiye aleyhine verdiği ve bu uygulamayı aile bütünlüğüne aykırı bir davranış olarak kabul ettiği mahkumiyet kararları var,” diyor. Berivan Korkut ise uluslararası hukuk metinlerinde, bir birey hapsedilirken ailenin sağlık ve gelir durumu ile coğrafi yakınlığın dikkate alınması gerektiğine dair maddeler bulunduğunu, bu mümkün olamıyorsa kişinin özel ve aile hayatını sürdürmesi için farklı imkanlar tanınması gerektiğini belirtiyor.

Buna karşın, Türkiye’deki mevcut mevzuatta cezaevi seçiminde aileye yakınlığın bir kriter olarak yer almadığı ifade ediliyor. Tutuklu ve hükümlüler, ailelerine yakın olmayı gerekçe göstererek bir dilekçe ile nakil başvurusunda bulunabiliyor. Ancak bu konuda bir kanun maddesi olmadığından, karar tamamen yetkili makamın inisiyatifine bırakılıyor.

Bu durumun tersi de yaşanabiliyor; ailesine yakın bir cezaevinde kalan mahkumlar, çeşitli gerekçelerle daha uzak kurumlara nakledilebiliyor.

Kaynak, Getty Images

Nakil şartları, “Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve Diğer Hükümler” başlıklı yönetmelikte detaylandırılmıştır. Yönetmelikte nakil nedenleri arasında toplu sevk, asayiş ve güvenlik, sağlık ve eğitim gibi faktörler sıralanmaktadır.

Berivan Korkut, “Asayiş, disiplin cezası, kurum güvenliğini tehlikeye düşürmek gibi yoruma oldukça açık maddeler kullanılarak insanlar ailelerinden uzağa gönderilebildiği gibi, aileye yakın bir yere nakil olmak isteyen mahpusların talepleri de reddedilebiliyor,” diyor ve bu durumun bazı cezaevlerinde bir “cezalandırma aracı” olarak kullanıldığını öne sürüyor.

**Mahpuslar Üzerindeki Maddi ve Manevi Etkiler**

Berivan Korkut’a göre, mesafe faktörü ekonomik krizle birleşince, tutuklu ve hükümlülerin aileleriyle görüşmeleri zorlaşıyor ve bu durum ruh sağlıklarını olumsuz etkiliyor: “Mahpuslar, cenazeye katılma ya da ağır hasta bir aile üyesiyle vedalaşma gibi haklarından pratikte vazgeçmek zorunda kalıyor. Çünkü uzak bir hapishaneden gitmek için izin alsalar bile, yol ve personel giderlerini karşılamaları imkansız olabildiği için birçok mahpus başvuru dahi yapmıyor.”

Korkut, anne veya babası cezaevinde olan ve devlet koruması altında bulunan çocukların, mesafe yüzünden ebeveynlerini aylarca görememe riskiyle karşı karşıya kaldığına dikkat çekiyor: “Bu durum, rehabilitasyonun temel prensipleri olan dış dünyayla sağlıklı iletişim, aile bağlarını güçlü tutma ve topluma yeniden kazandırma gibi ilkelerin ihlal edildiği bir sürece yol açabiliyor.”

Aynı zamanda bir sosyolog olan Korkut, aileler de hesaba katıldığında bu sorundan milyonlarca insanın etkilendiğini ifade ediyor. Türkiye’deki cezaevlerinde resmi verilere göre halihazırda 410 bin tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır.

Kaynak, Çalık ailesi

**Soruna Çözüm Mümkün mü?**

BBC Türkçe’ye konuşan uzmanlar, yetkililerin uzak hapishanelere gönderme veya nakil taleplerini reddetme gerekçesi olarak sıklıkla “kapasite” sorununu öne sürdüğünü belirtiyor.

Kemal Binici, “Kapasite sorunu Türkiye’deki tüm cezaevleri için geçerli bir problem. Ancak bunu bir baskı aracı olarak kullandıkları kanısındayım,” diyor. Berivan Korkut da Türkiye’nin her ilinde bir hapishane bulunduğunu hatırlatıyor ve o ilde uygun tipte bir kurum yoksa bile aynı coğrafi bölgedeki bir hapishaneye sevkin yapılabileceğini öneriyor: “Marmara Bölgesi’nde yargılanan birinin Ege’de, Ege’de yargılanan birinin Akdeniz ya da Karadeniz’de olmasının hayatın olağan akışıyla bir izahı yoktur.”

Uzmanlara göre nihai çözüm, aileye ve yargı bölgesine yakınlık ilkesinin bir mevzuat hükmüyle yasal güvence altına alınmasıdır. Korkut, “Örneğin, bir kilometre sınırı getirilebilir. Evet, Türkiye’de kapasitenin üzerinde mahpus barındırılıyor ancak bu durum, mahpusun haklarını ihlal etmek ya da görmezden gelmek için yeterli bir gerekçe değildir,” diye ekliyor.

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, 1 Temmuz itibarıyla Türkiye genelinde 402 ceza infaz kurumu bulunmakta ve bu kurumların toplam kapasitesi 304 bin 848 kişidir.