Türkiye’nin Çifte Gündemi: PKK’nın Silah Bırakması ve CHP’ye Yönelik Baskılar

Hükümetin “terörden arındırılmış Türkiye” hedefiyle başlattığı girişim, önemli bir aşamaya ulaşmış durumdadır. Planlarda son dakika bir değişiklik yaşanmazsa, PKK’nın Irak’ın kuzey bölgesinde silahlarını teslim etmesi bekleniyor.

Cuma günü yapılması planlanan bu eylem, büyük bir sembolik anlam taşıyor. Sadece böyle bir atmosferin oluşması dahi olumlu bir gelişme olarak kabul edilebilir. Özellikle son aylarda Güneydoğu’daki vilayetlerden ulaşan haberler, bölge halkının kalıcı barışı ne denli özlediğini açıkça ortaya koyuyor.

Bu girişimden somut bir sonuç elde edilemese bile, MHP ile DEM Parti arasındaki diyalog kayda değer bir gelişmedir. Temennimiz, bu diyaloğun sürekli olması yönündedir. Geçmişte “DEM Parti ile görüşen haindir” şeklinde bir tutum sergileyen MHP’nin, şimdilerde adeta “DEM Parti ile görüşmeyen haindir” konumuna evrilmesi, dikkatle takip ettiğimiz bir durumdur.

Haftanın seyrini belirleyen en kritik olay, DEM Parti heyetinin Saray’da gerçekleştirdiği görüşmeydi. Üç buçuk saatlik bu toplantının ardından DEM Parti’nin pek de pozitif bir izlenimle ayrılmadığı anlaşılıyor. Bu durum, ertesi gün yapılması planlanan DEM Parti-Adalet Bakanı görüşmesinin belirsiz bir duyuruyla ertelenmesiyle daha da pekişti. Bu gelişme, ister istemez şu soruyu akıllara getirdi: DEM Parti, Saray’daki atmosferden sonra bakanlıkla yapılacak görüşmeden de bir netice alınamayacağı kanısına mı vardı?

Tekrar vurgulamak gerekir ki, tek temennimiz hafta sonunda bu sürece dair iyimser değerlendirmeler yapabilmektir.

***

Ancak, yukarıda bahsi geçen bu süreci ikinci plana iten bir başka önemli gelişme, Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) karşı sürdürülen hamleler olarak öne çıkıyor.

Temmuz ayının başlangıcından bu yana İzmir, Antalya, Adana ve İstanbul’u kapsayan bir hat üzerinde başlatılan yeni operasyonlar, iktidarın öncelikli hedefinin ne olduğunu açıkça gösteriyor: Etki gücünü tamamen kaybetmiş, yalnızca hükümetin müsaade ettiği sınırlar içinde muhalefet yapmayı benimsemiş ve temel değerlerinden arındırılmış bir CHP yaratmak. Kısacası, hedeflenen şey adeta “CHP’siz bir Türkiye”dir.

Bu bağlamda, Erdoğan’ın CHP lideri Özel’den üç ana talebi olduğu ileri sürülüyor: İmamoğlu’nu siyasi denklemden çıkarmak, kendisinin Ankara’da sınırlı kalmasını sağlamak ve hükümet tarafından belirlenen gündeme tabi olmak. Özel’in bu taleplere direndiği ölçüde, operasyonların hem kapsamının genişlediği hem de derinleştiği gözlemleniyor. Nitekim bu metin hazırlanırken, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ile beraberindeki 9 kişinin, parti kongresine ilişkin bir soruşturma kapsamında ifadeye çağrıldığı bilgisi ulaştı. Bu çağrının standart bir prosedürden farklı olması, kamuoyunda fiili bir gözaltı olarak yorumlanmasına neden oldu.

Genel başkanına yönelik art arda fezlekeler hazırlandığı, belediye ve il başkanlarının tutuklandığı ve bu esnada temel hukuk prensiplerinin dahi göz ardı edildiği bir atmosferde, iktidarın kamuoyuna vermek istediği mesaj şu şekilde formüle ediliyor: “Değerli Türkiye halkı, biz terörün son bulduğu bir ülke arzuluyoruz ve bu yolda CHP’yi de yanımıza davet ediyoruz.” Hükümetin zihnindeki denklemlerden birinin bu olduğu anlaşılıyor.

Fakat iktidar için hoş olmayan bir gerçek var: Halk, bu tür söylemlere artık inanmıyor. Toplumda, CHP’ye karşı yürütülen operasyonların siyasi hedefler güden bir öç alma girişimi olduğuna dair yaygın bir kanaat mevcuttur. Peki, bu plan işe yaramazsa atılacak sonraki adım ne olacak? Muhtemelen, baskı politikaları sadece CHP ile sınırlı kalmayıp daha geniş bir alana yayılacaktır. Umarız bu konuda yeni bir yazı kaleme almak mecburiyetinde kalmayız.

HİKMET ÇETİNKAYA’NIN ARDINDAN…

Gazetemizin değerli emektarlarından Hikmet Çetinkaya’yı 7 Temmuz’da kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz.

Hikmet ağabey, haftanın her günü gazetede olan, Cumhuriyet’i bir hayat tarzı olarak benimsemiş ve genç nesillerle iletişimini asla kesmeyen tutkulu bir gazeteciydi. Kökeni Ege’ye dayansa da mizacı bir Karadenizli gibi coşkulu ve dinamikti.

FETÖ tehdidini Türkiye’de ilk fark eden, bu konuda haberler ve kitaplar yayımlayan öncü bir kalemdi. Kaz Dağları’ndan Toroslar’a uzanan coğrafyasıyla tam bir Anadolu aşığıydı. Pazar günleri kaleme aldığı yazılarında ise okurlarını şiirlerin kanatlarında engin denizlere ve sazlıklara taşırdı.

Değerli Celal Başlangıç’ın İzmir’deki haber şefliği görevinden Adana’daki Cumhuriyet Güney İlleri Temsilciliği’ne atanmasının ardından, Cumhuriyet’in İzmir bürosunda göreve başlamamı bizzat Hikmet ağabey talep etmişti. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde “haber yazma teknikleri” dersimize giren hocamızın bu isteğini geri çevirmek mümkün değildi.

Seni, Cumhuriyet gazetesinin asla solmayacak bir sayfası olarak ebediyete yolcu ediyoruz. Hoşça kal Hikmet ağabey!