Sana Göre Haber

Uzmanlar Uyardı: Şimşek Programı Hatalı, Faturası Vatandaşa Çıkıyor

Ekonomik sıkıntıları 2021 yılından bu yana en yoğun şekilde yaşayan maaşlı çalışanlar ve emekliler, 2025 Temmuz ayında bir kez daha hayal kırıklığına uğradı. Asgari ücret için bir ara zam beklentisi dahi gündeme getirilmezken, memur ve memur emeklilerinin yüzde 15.57’lik, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin ise yüzde 16.67’lik zam oranları yıllık enflasyon rakamlarının gerisinde kaldı. Bu esnada, kamu işçileri ise kendilerine sunulacak üçüncü teklifi beklemeye devam ediyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, “Program başarısını kanıtladı, enflasyon geriledi” şeklindeki açıklamalarına karşın, ekonomistler mevcut kemer sıkma politikalarının hedefe ulaşamadığını savunuyor. Uzmanlara göre, enflasyonun temel nedeninin “talep fazlası” olduğu yönündeki teşhis ve bu doğrultuda hazırlanan çözüm reçetesi hatalı.
‘İNSAN UTANIR’
İktisatçı Prof. Aziz Konukman, güncel akademik araştırmaların enflasyonun temelinde “kâr itişli” bir yapı olduğunu gözler önüne serdiğini ifade ediyor. Konukman, Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu toplantıları sonrası yaptığı açıklamalarda sürekli olarak tekrarladığı “Ekonomideki fiyatlama davranışları, dezenflasyon programı üzerinde risk oluşturmaya devam ediyor” uyarısına işaret ederek mevcut durumu şu şekilde özetliyor:
“Özel sektör, maliyet enflasyonu gerekçesiyle fiyatlarını belirlerken gerçekleşen enflasyonu baz alıp bunun üstüne bir de kendi kâr marjını ekliyor. Kamu tarafında ise KİT’ler ve yerel yönetimlerin yaptığı fiyatlamaların genel enflasyona etkisinin yüzde 2.21 seviyesinde olduğu görülüyor. Kısacası ne kamu ne de özel sektör, ekonomi programının hedeflerine uygun hareket ediyor. Buna karşın, yalnızca mağdur durumdaki emekçilere öngörülen enflasyon oranlarına dayalı sözleşmeler dayatılıyor.”
Halkın geçim sıkıntısının dayanılmaz boyutlara ulaştığını belirten Konukman, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Popülizme dayanmadık” yönündeki tekrarlayan söylemini eleştiriyor: “Enflasyonu körükleyen unsur kâr marjları iken, bir türlü servet vergisi getiremiyorlar. Doğrudan vergilerde bir artış yapılmıyor. Maaşlı kesimin hem reel geliri düşürülüyor hem de bu erimiş gelirden bütçeye adeta bir ‘vergi hortumu’ ile kaynak aktarılıyor. İnsan gerçekten utanır. Ortaya çıkan bu manzarayı ‘popülizme dayanmadık’ diyerek aklamaya çalışmak büyük bir ayıp.”
‘KÂBUS YAŞIYORLAR’
Siyasal iktisatçı İnan Mutlu ise sabit gelirlilerin son beş senedir içinde bulunduğu durumu “Kâbus senaryosunu yaşıyorlar” sözleriyle tanımlıyor. Geçtiğimiz bir yıl içinde aylık ortalama 262 bin vatandaşın banka borçları yüzünden yasal takip sürecine girdiğini belirten Mutlu, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Nihayetinde enflasyon istenen düzeyde gerilemiyor. Uygulanan reçetenin hatalı olduğu, asgari ücret ile açlık sınırı arasındaki makastan net bir şekilde anlaşılıyor. İnsanları daha da fakirleştirerek fiyat istikrarı sağlama düşüncesinin işlemeyeceği en başından belliydi. Yapılan fedakârlıklar, elde edilen sonuca değmedi. Finans sermayesi haricinde dünyada kimsenin itibar etmediği geleneksel kemer sıkma yöntemleriyle bu krizden çıkabileceklerini zannettiler, ancak program beklendiği gibi işlemedi.”
DEVLETİN ROLÜ TANIMLANMALI
Mutlu’ya göre çözüm yolu kemer sıkmaktan değil, devletin ekonomideki rolünün baştan tanımlanmasından geçiyor. Çözüm için şu adımların atılması gerektiğini vurguluyor:
“Gelir dağılımındaki adaletsizlik giderilmeli, yatırım ve sanayi politikaları dış ticaret açığını düşürme hedefiyle yeniden yapılandırılmalıdır. Ayrıca, kamu girişimciliğinin teşvik edilmesi ve yüksek gelir gruplarının daha adil bir şekilde vergilendirilmesi zorunludur.

Exit mobile version