Henüz fikstür çekiminin üzerinden bir hafta dahi geçmemişken, kamuoyunun ilgisi tamamen “transfer” söylentileri tarafından domine edilmiş durumda. İçerdiği bariz adaletsizlikler ise neredeyse hiç gündeme gelmiyor. Bu sezon gerçekten de adından sıkça bahsettirecek yıldız oyuncuları izleme fırsatı bulacağız. Ancak kulüplerin büyük “özverilerle” gerçekleştirdiği bu transferler için yurt dışına gönderilen ve asgari ücret, emekli maaşları ve genel fiyat artışları düşünüldüğünde vicdanları sızlatan astronomik bedellerin bir karşılığı olacak mı? Eğer bu değerli futbolcuların mücadele edeceği lig, son derece adaletsiz bir yapıya sahipse, yapılan tüm bu yatırımların ne önemi kalır? Nitekim, adaletsizlikler henüz sezon başlamadan, fikstür kurasıyla kendini göstermiş oldu.
Bu tehlikenin farkında olan Fenerbahçe yöneticisi Hulusi Belgü, kura çekiminden önce TFF’ye kaygılarını aktardığını belirterek, “Endişelerimizi TFF’ye ilettik. 6 numaralı topu çeken yandı. Bu takım Avrupa dönüşü 6 kez deplasmana gidecek” şeklinde bir uyarıda bulunmuştu. Bu endişenin temelinde, geçen sezon Beşiktaş’ın yaşadığı talihsizliğin bu defa kendi kulüplerini bulabileceği düşüncesi yatıyordu. Ne var ki, korkulan senaryo gerçekleşti ve o sorunlu 6 numaralı topu çeken kulüp bir kez daha Beşiktaş oldu. Yine de bir teselli payı aranabilir; zira geçen yıl 8 olan bu deplasman sayısı bu sezon 6’ya düşmüş durumda. Görünen o ki bir ilerleme kaydedilmiş!
Bununla birlikte, Beşiktaş ligin ilk 10 haftalık periyodunda 6 defa deplasman maçına çıkarken, rakipleri Fenerbahçe ve Galatasaray için bu sayı 5 olarak belirlenmiş. Bu duruma, hakem kararlarının takımlar arasında adil olmayan bir şekilde dağılması ihtimali de eklendiğinde, Beşiktaş’ın son sezonlarda neden kasım ayında şampiyonluk yarışından koptuğunun önemli bir sebebi anlaşılmış oluyor. Türkiye Futbol Federasyonu’nun tüm bu dengesizlikleri bir algoritma ve şans faktörüyle izah etme çabası ise oldukça dikkat çekici. Ancak bu kadar bariz bir haksızlık söz konusuyken, “şans” faktörü kişisel olarak benim için bir anlam taşımıyor. Esas problem, dünyada başka bir örneği bulunmayan bir şekilde, neden 6 numaralı kuranın bu denli adaletsiz bir fikstür yarattığıdır. Milli maç aralarının dikkate alındığı veya derbilerin belirli haftalara denk getirilmesi gerektiği gibi sunulan mazeretler ise yetersiz kalıyor. Zaten sadece ülkemize özgü olan bu derbileri özel olarak konumlandırma takıntısı da ayrı bir tartışma konusu; sanki tüm lig yalnızca derbi maçlarından oluşuyor. Milyarlarca liralık bütçeleri yöneten TFF’nin, bu “6 numara” anomalisini ortadan kaldıracak düzgün bir yazılıma yatırım yapamaması akıl alır gibi değil. Bu durum, ya sistemde liyakat ve uzmanlığın göz ardı edildiğini ve “Hamili kart yakinimdir” ilkesinin devrede olduğunu ya da ortada bir kasıt bulunduğunu düşündürüyor. Eşit rekabet şartlarını sağladıkları (!) için TFF’ye teşekkür etmek gerek… Fikstür gibi temel bir organizasyonu bile adil bir biçimde düzenleyemeyen bir federasyonun, sezon içindeki maçları adil ve eşit şartlarda yönetmesini beklemek ne kadar gerçekçi olur? Muhtemelen bu da şansa (!) bırakılmıştır. Bol şans!