Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye-Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) Sektörel Diyalog Ortaklığı’nın Yedinci Üçlü Toplantısı vesilesiyle ziyaret ettiği Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da, Bernama TV’ye önemli açıklamalarda bulundu ve gündemi değerlendirdi.
Fidan, Türkiye ile Malezya arasındaki tarihsel bağların oldukça kuvvetli ve köklü olduğuna dikkat çekerek, iki ulusun kopmaz ilişkilerle birbirine bağlı olduğunu belirtti. Bu sağlam temellerden faydalanarak işbirliğini her alanda ilerletmenin bir sorumluluk olduğunu ifade etti.
Bakan Fidan, liderler düzeyindeki diplomasinin büyük bir ehemmiyet taşıdığını vurguladı. İki ülke liderinin samimi dostluğunun, aradaki güçlü bağların temelini oluşturduğunu söyledi. Fidan’a göre, bu yakın ilişki, dışişleri bakanlarının ortak gündemleri ilerletmesi için sağlam bir zemin teşkil ediyor.
Türkiye-Malezya ortaklığını daha da ileriye taşımak için geniş bir potansiyel bulunduğunu belirten Fidan, özellikle teknoloji, ticaret, savunma sanayisi ve eğitim gibi sahalarda ortak adımlar atılabileceğini kaydetti.
**”Öncelikli Hedefimiz 10 Milyar Dolar”**
İki ülke arasındaki ticaret hacminin, aradaki dostluk seviyesini henüz tam olarak yansıtmadığını dile getiren Dışişleri Bakanı Fidan, “Mevcut durumda 5 milyar Amerikan dolarını henüz aştık. Ancak öncelikli hedefimiz bu rakamı 10 milyar Amerikan dolarına çıkarmaktır. Bu konu, üzerinde yoğun mesai harcadığımız bir gündem maddesidir.” şeklinde konuştu.
ASEAN’ın Türkiye için stratejik bir platform olduğunu vurgulayan Fidan, “ASEAN coğrafyası bizim için büyük önem taşıyor. Malezya da bir ASEAN üyesi olarak çok mühim bir ülke. Bu çerçevede birlikte çalışarak ilişkilerimizi geliştirmemiz kritik bir öneme sahip.” değerlendirmesinde bulundu.
“10 milyar dolarlık hedefe yönelik belirli bir takvim var mı?” sorusuna Fidan, “Eğer Cumhurbaşkanı (Recep Tayyip) Erdoğan’ın çalışma prensibini biliyorsanız, onun için tek bir zaman dilimi vardır: dün. Bugün dahi değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre, 10 milyar dolarlık hedefe aslında dün varmış olmamız gerekirdi. Bu yaklaşım, konunun aciliyetini ve ticareti geliştirmek için ortamın ne denli elverişli olduğunu gözler önüne seriyor.” ifadeleriyle yanıt verdi.
Bakan Fidan, her iki ülkedeki iş insanları ve yatırımcıların farkındalığının artırılması gerektiğini vurguladı. Malezya’nın ticaret ve yatırımda, bilhassa teknoloji ve mikroelektronik gibi alanlarda sahip olduğu rekabetçi avantajdan yararlanma arzusunda olduklarını söyledi. Türk savunma sanayisi şirketlerinin bölgedeki fırsatları değerlendirmek istediğini belirten Fidan, ayrıca hem geleneksel hem de yenilenebilir enerji alanlarında iki ülke şirketlerinin üçüncü ülkelerde gerçekleştirebileceği pek çok proje olduğunu dile getirdi.
**”Türk İş İnsanları ASEAN’daki Varlıklarını Güçlendiriyor”**
ASEAN Sektörel Diyalog Ortağı olarak Türkiye’nin planları sorulduğunda, Fidan, kapsamlı bir gündemleri olduğunu ve her iki taraf için de yeni fırsatlar yaratmak amacıyla bölgede bulunduklarını ifade etti. Bakan Fidan, “Özellikle son birkaç senedir, Türk iş adamları ve yatırımcılar, ASEAN ülkelerindeki angajmanlarını ve yatırımlarını artırmaktadır. Bu, bizim için çok değerli bir gelişmedir.” diye ekledi.
İki bölge halkı arasındaki bağların güçlendiğini ve Türk vatandaşlarının ASEAN ülkelerine olan ilgisinin arttığını kaydeden Fidan, bu ülkelerden de Türkiye’ye turizm ve eğitim maksatlı seyahatlerin gerçekleştiğini belirtti. Türkiye’nin ASEAN ile uzun vadeli ilişkilerini nasıl gördüğü sorulduğunda ise Fidan, bu ilişkiyi pozitif bir gündemle yürüttüklerini ve bunun kendilerine büyük bir ivme kazandırdığını vurguladı.
Savunma sanayisi, enerji ve teknoloji gibi çeşitli alanlarda yatırım potansiyeli olduğuna dikkat çeken Fidan, “Türkiye, savunma sanayisinde son derece sağlam bir temel inşa etti. Çünkü coğrafyamız gerçekten sorunlu bir bölge ve kendimizi savunma mecburiyetinde kaldık. ASEAN bölgesi ise genellikle daha barışçıl ilişkilere sahip bir yer. Belki bu sebeple savunma sanayisini bu ölçüde geliştirmeye ihtiyaç duymadılar. Bu noktada birbirimizi tamamlayabiliriz.” sözlerini kullandı.
**”Gazze, İnsanlık ve Müslümanlar İçin Büyük Bir Hezimettir”**
Türkiye ve Malezya’nın Gazze’ye insani yardım ve bölgenin yeniden imarı konusunda somut olarak neler yapabileceği sorusuna Fidan, “Gazze’de süregelen soykırım, maalesef hepimizin yüreğini dağlayan bir hadisedir. Asla unutulmayacak, son derece acı olaylara tanıklık ediyoruz. Bu durum, genel anlamda insanlık için, özelde ise Müslümanlar için büyük bir hezimettir.” yanıtını verdi.
Fidan, Türkiye ve Malezya’nın Gazze hususunda önemli sorumluluklar taşıdığını belirterek, Malezya Başbakanı Enver İbrahim’in baskı altındaki Filistinliler ve işgal altındaki Filistin toprakları konusunda sesini yükselttiğinin bilindiğini kaydetti. Bu meselede omuz omuza ve yakın bir işbirliğiyle hareket etmenin gerekliliğini vurgulayan Fidan, “Zira bu tür bir barbarlık karşısında birleşmezsek, bir gün gelip bizi de bulabilir.” dedi.
Gazze’ye insani yardım ulaştırılması için koordine bir baskının önemine işaret eden Fidan, şunları söyledi: “Çünkü 2 milyon Gazze vatandaşı şu anda adeta esir tutuluyor ve Gazze bir toplama kampını andırıyor. Burası, İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma bir toplama kampı gibi. Buradaki Filistin halkı bilinçli olarak açlığa ve zorlu koşullara terk ediliyor. Tüm bunlar gözümüzün önünde yaşanıyor. Bunun sürmesine müsaade edemeyiz.”
**”Trump Yönetimiyle Açık Diyalog Kurulduğunda Çok Şey Yapılabilir”**
Diplomasinin, Batılı ülkeler ve bilhassa ABD nezdinde belirli gündemleri taşımada kritik bir rol oynadığını belirten Fidan, “Bizim tecrübemize göre, özellikle ABD Başkanı Donald Trump yönetimiyle ilişkilerde, açık ve samimi bir diyalog kurulduğunda ortaklaşa yapılabilecek pek çok şey bulunmaktadır. Türkiye olarak deneyimimiz bu yöndedir.” ifadelerini kullandı.
Malezya veya Endonezya gibi ülkelerin arabuluculuk ve diplomatik çözüm süreçlerine nasıl katılabileceği sorusunu Fidan, “Daha önce de ifade ettiğim gibi, bölgemizin kendine has dinamikleri nedeniyle çok fazla seçeneğiniz bulunmuyor. Ya çatışacaksınız ya da bir arabuluculuk mekanizması işleyecek. Bu açıdan arabuluculuk, yalnızca bizim çıkarımıza değil, aynı zamanda sorumlu bir bölge ülkesi olarak bizim bölgesel bir sorumluluğumuzdur.” şeklinde yanıtladı.
**Arabuluculuk**
Fidan, arabuluculuğun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politika vizyonunun temel taşlarından biri olduğunu belirterek, bu doğrultuda Gazze, İsrail-İran ve Rusya-Ukrayna arasında arabuluculuk çabalarına katkı sunmaya çalıştıklarını söyledi. Bunun yanı sıra farklı coğrafyalarda da arabuluculuk faaliyetlerine önemli katkılar sunduklarını ifade eden Fidan, arabuluculuğun çok mühim bir diplomasi enstrümanı olduğunu dile getirdi. Arabuluculuk alanında yoğun bir çalışma yürüttüklerini ve bu alandaki başarısızlığın askeri çözüm gibi diğer seçeneklere daha fazla yük bindirdiğini kaydeden Bakan Fidan, oldukça karmaşık arabuluculuk tekniklerini hayata geçirmeye çalıştıklarını aktardı.
Türkiye’nin bulunduğu coğrafyadaki sorunlara değinen Fidan; Suriye, Irak ve İran gibi ülkelerin hem iç hem de dış kaynaklı küresel problemlerle karşı karşıya olduğunu, bölgede çok katmanlı bir sorunlar yumağının yaşandığını ve tüm bunların Türkiye üzerinde doğrudan etkileri olduğunu belirtti.
Dışişleri Bakanı Fidan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dolayısıyla her bir sorun türü için öncelikle durumu tespit etmeniz, analiz etmeniz ve spesifik diplomatik metodolojiler geliştirmeniz gerekir. Ardından bu stratejiyi uygulamaya başlarsınız ve buradaki amaç, mevcut tüm sorunlara öncelikle diplomatik çözümler üretebilmektir. Bunu başarmak için şeffaf olmalısınız. Karşı tarafa yönelik bir empati kurmanız gerekir ve Cumhurbaşkanımız daima şunu söyler: Her çözüm mutlaka bir kazan-kazan formülüne dayanmalıdır. Her zaman sadece kendinizi düşünemezsiniz. Diplomasi yürüttüğünüzde, karşı tarafın menfaatlerine de odaklanmak zorundasınız. Aksi takdirde bu, hakiki bir çözüm ve diplomasi olmaktan çıkar.”
**”Her Uluslararası Sistem, Galipler Tarafından Kurgulanır”**
Küresel sistemin varoluşsal sorunlar içinde olduğunu vurgulayan Fidan, dünyanın herhangi bir yerindeki bir sorunun, uluslararası sistem aracılığıyla istisnasız herkesi olumsuz etkilediğini ifade etti. Mevcut uluslararası sistemin İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından tasarlandığını hatırlatan Fidan, o dönemde 55 olan ulus devlet sayısının bugün Birleşmiş Milletler’e (BM) kayıtlı 193’e ulaştığını belirtti.
Fidan, şöyle devam etti: “Eğer niyetiniz uluslararası sistem üzerinde bir egemenlik tesis etmekse ve yalnızca kendiniz için bir alan yaratmaya çalışıyorsanız, bu farklı bir gündemdir. Fakat eğer politikanız ve niyetiniz, uluslararası sistemi herkese eşit ve adil davranan, kimseyi geride bırakmayan bir yapıya dönüştürmekse, o zaman sistem başkalarına da fayda sağlayabilir. Ne yazık ki tarih boyunca geliştirilen tüm uluslararası sistemlere baktığımızda, bu yapıların zafer kazanan taraflarca kurgulandığını görüyoruz. Doğal olarak bu sistemler, galiplerin çıkarlarına hizmet eder. Ancak tarih bize, bu tür sistemlerin sınırlı bir raf ömrü olduğunu da göstermiştir.”
Türkiye’nin, “Sistemi sadece kazananların perspektifinden değil, kimsenin geride kalmadığı ve herkesin dahil olduğu bir yapıya nasıl dönüştürebiliriz?” sorusuna yanıt aradığını ifade eden Fidan, bunun Türkiye’nin dış politika misyonunun özünü oluşturduğunu söyledi. Hakan Fidan, mevcut sistemde hiç kimsenin kendi rekabetçi avantajından feragat etmek istemediğini gördüklerini belirterek, “İster veto yetkisi olsun, ister Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde daimi üyelik olsun, bunlar sanki kendilerine ezelden verilmiş haklar gibi görülüyor ve kimse bunlardan vazgeçmeyi düşünmüyor. Ancak bu haklar, uluslararası toplumun geri kalanının çıkarlarının aleyhine işliyor. Dürüst olmak gerekirse korkum şudur ki; eğer tarihten ders almazsak, yeni bir uluslararası sistem kurmak için maalesef çok büyük bir çatışma yaşamak zorunda kalabiliriz. Fakat insanlık olarak tarihten bir ders çıkarmış olmalı ve bu hatayı tekrarlamamalıyız.” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye ve Malezya’nın dünyanın farklı coğrafyalarında olmalarına rağmen aynı değerleri paylaştıklarını dile getiren Fidan, iki ülke liderlerinin ve halklarının, bir fırsat doğduğunda derhal omuz omuza geldiklerini sözlerine ekledi.