Sana Göre Haber

Bilim Adına İşlenen İnsanlık Suçları: Tarihin En Tartışmalı Deneyleri

Tıp, psikoloji ve fizik gibi disiplinlerde gerçekleştirilen çalışmalar, insanlığın bilgi dağarcığını genişletme çabası sırasında zaman zaman ahlaki sınırları aşmıştır. “Tarihin en kötü deneyleri” olarak anılan bu vakalar, bilim camiasında derin izler bırakan sonuçlar doğurmakla kalmamış, aynı zamanda temel insan haklarının ne kadar kolayca göz ardı edilebildiğini de ortaya koymuştur.

NAZİ TIBBİ DENEYLERİ
Özellikle Auschwitz ve Dachau gibi toplama kamplarında, Nazi hekimleri tarafından binlerce mahkum üzerinde dehşet verici testler uygulanmıştır. Bu deneyler; hipotermi, bulaşıcı hastalıkların kasıtlı olarak bulaştırılması, organ nakilleri, kısırlık çalışmaları ve çeşitli zehirlerin denenmesi gibi alanları kapsıyordu. Aralarında Dr. Josef Mengele’nin de bulunduğu doktorlar, sözde “ırk üstünlüğü” teorisini kanıtlamak amacıyla özellikle ikizler üzerinde acımasız çalışmalar yürütmüştür. Bu süreçte deneklerin büyük bir kısmı hayatını kaybetmiş veya kalıcı olarak sakat bırakılmıştır. Bu eylemler, Nürnberg Duruşmaları’nın ardından resmi olarak insanlık suçu kabul edilmiştir.

TUSKEGEE SİFİLİZ DENEYİ
Amerika Birleşik Devletleri’nde yürütülen bu çalışmada, 400’ü aşkın siyahi erkek, sifiliz hastalığının ilerleyişini incelemek amacıyla bilgileri dışında denek olarak kullanılmıştır. Çalışma boyunca katılımcılara hiçbir zaman tedavi uygulanmamış; bunun yerine hastalığın “doğal” ilerlemesi izlenmiştir. Penisilin’in etkili bir tedavi olarak bulunmasından sonra dahi, bu bilgi deneklerden saklanmış ve tedaviye erişimleri engellenmiştir. Yıllar boyunca sürdürülen bu ahlak dışı uygulama, 1972 yılında medyaya yansıdığında kamuoyunda büyük bir infiale yol açmıştır. Skandalın ardından hayatta kalan kurbanlara ve ailelerine tazminat ödenmesi kararlaştırılmıştır.

STANFORD HAPİSHANE DENEYİ
Psikolog Philip Zimbardo’nun yönettiği bu deney, sıradan öğrencilerin kendilerine verilen gardiyan ve mahkum rollerini nasıl benimsediğini araştırmayı hedefliyordu. Ancak, “gardiyan” rolündeki katılımcıların kısa sürede sadist davranışlar sergilemeye başlaması üzerine deney, planlanandan çok önce, sadece 6 gün sonra durdurulmak zorunda kalınmıştır. Bu çalışma, bireylerin otorite konumuna geldiklerinde ne kadar çabuk zalimleşebileceğini çarpıcı bir şekilde göstermiştir. Deneyin ahlaki sorunlar nedeniyle erken bitirilmesi, psikoloji alanında “otorite ve itaat” konularındaki tartışmaları alevlendirmiştir.

MILIGRAM İTAAT DENEYİ
Yale Üniversitesi’nde Stanley Milgram’ın gerçekleştirdiği bu deney, insanların otorite figürlerinin talimatlarına ne ölçüde uyduğunu ölçmeyi amaçlıyordu. Katılımcılardan, yanlış cevap veren bir başka kişiye (aslında bir aktör) artan dozlarda elektrik şoku vermeleri istenmiştir. Şoklar gerçek olmamasına rağmen, katılımcıların büyük bir kısmı, bir otoritenin emri altında oldukları için karşılarındaki kişiye acı çektirmeyi sürdürmüştür. Bu çalışma, bireylerin bir otorite figürü karşısında ahlaki sorumluluklarını ne kadar kolayca bir kenara bırakabildiğini ortaya koymuştur. Milgram deneyi, günümüzde bile bilimsel etiğin sınırlarını zorlayan en önemli örneklerden biri olarak kabul edilmektedir.

WILLOWBROOK HEPATİT DENEYİ
New York’ta bulunan Willowbrook Devlet Okulu’nda, zihinsel engelli çocukların denek olarak kullanıldığı bu çalışmada, katılımcılara kasıtlı olarak hepatit virüsü bulaştırılmıştır. Araştırmanın ilan edilen hedefi, hastalığın yayılma mekanizmalarını ve doğal seyrini anlamaktı. Aileler, çocuklarının okula kabul edilmesi için bu deneye onay vermeye mecbur bırakılıyordu. Bu zorlama, ciddi bir etik ihlali olarak büyük bir kamuoyu tepkisi çekmiştir. Willowbrook deneyi, tıp etiği tarihinin en utanç verici olayları arasında yer almaktadır.

CIA MKULTRA PROJESİ
CIA’in gizli bir şekilde yürüttüğü MKUltra Projesi, insan zihnini kontrol etme tekniklerini geliştirmeyi amaçlayan bir programdı. Bu kapsamda, LSD gibi psikoaktif maddeler ve hipnoz kullanılarak deneklerin zihinsel süreçlerinin manipüle edilmesi üzerine çalışılmıştır. Katılımcıların büyük bir bölümü bu deneylere tabi tutulduklarından habersizdi ve birçoğu kalıcı psikolojik hasar görmüştür. Projeye ait pek çok belge 1973 yılında imha edilse de, programın varlığı 1975’te ortaya çıkarılmıştır. Bu skandalın ifşa olması, Amerikan halkının devlet kurumlarına olan güvenini derinden sarsmıştır.

BİKİNİ ATOLÜ NÜKLEER TESTLERİ
Amerika Birleşik Devletleri’nin Pasifik Okyanusu’ndaki Bikini Atolü’nde yaptığı çok sayıda nükleer silah denemesi, hem insan hem de çevre için yıkıcı sonuçlar doğurmuştur. Testlerden önce bölge halkı zorla tahliye edilmiş olsa da, sonrasında maruz kaldıkları radyasyon sebebiyle ciddi sağlık problemleriyle karşılaştılar. Gerçekleştirilen patlamalar, adanın ekosistemini tamamen yok etmiş ve bölgeyi günümüzde dahi yaşanmaz hale getirmiştir. Bu denemeler, nükleer teknolojinin etik boyutunu küresel bir tartışma konusu haline getirmiş ve Bikini Atolü, nükleer silahların yol açtığı felaketin bir simgesi olarak anılmaya başlanmıştır.

Exit mobile version