CHP ile İzmir arasında, aynı şekilde İzmir ile CHP arasında oldukça özel bir bağ mevcuttur. İzmir, AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana bu partiye hiçbir zaman geçit vermemiştir. Siyasi iktidar, geçen onca yıl boyunca ne yerel ne de genel seçimlerde İzmir halkının desteğini kazanabilmiştir. Kentin yerel yönetimi ise çeyrek asırdır sosyal demokratların idaresi altındadır.
Son 31 Mart 2024 yerel seçimlerinin ardından, CHP’nin rengi olan kırmızı, tüm Ege Bölgesi’ni ve hatta Batı Anadolu’yu sarmıştır. Ege’deki büyükşehirler başta olmak üzere neredeyse bütün önemli kentler, CHP’li belediye başkanları tarafından yönetilmektedir. Bu başkanlar, kentlerinin ve doğal olarak Ege’nin ve Egeli vatandaşların iradesini temsil etme görevini üstlenmişlerdir.
**TARTIŞMALI OPERASYON**
Siyasi iktidar, yerel seçimlerde ve yönetimlerde adeta tamamen silindiği Ege’de, yeniden güç kazanma çabası içerisindedir. Bu kapsamda, siyasi rakibi olan CHP’li başkanları ve belediyeleri siyasi arenada yıpratmayı amaçlamaktadır. Geçmiş dönemlere ve yerel yönetimlere dair konular gündeme getirilerek muhalefetin baskı altına alınması ve siyaseten zayıflatılması hedeflenmektedir.
Yıllar önce İzmir’de gündeme gelmiş olan kentsel dönüşüm amaçlı yapı kooperatifleri meselesi üzerinden, muhalefetin ve yerel yönetimin baskı altına alınmaya çalışıldığı görülmektedir. Ortada yeni hiçbir gelişme yokken, bu kadar uzun bir süre beklenip konunun şimdi bir şafak operasyonuna dönüştürülmesi, zamanlaması açısından akıllarda soru işaretleri bırakmaktadır. Özellikle bu operasyonun kamuoyuna sunulma şekli de oldukça manidardır.
**İZMİR’DE YAŞANMIŞTI**
Buna benzer senaryolar, yıllar önce İzmir’de sahnelenmişti. O dönemin CHP’li büyükşehir belediye başkanı Aziz Kocaoğlu, 397 yıl hapis talebiyle yargı önüne çıkarılmıştı. Senelerce süren yargılamaların neticesinde, aralarında bizim de bulunduğumuz Kocaoğlu ve çalışma arkadaşları, haklarındaki bütün suçlamalardan beraat etmişlerdi.
Geçmişte İzmir’in yaşadığı bu tecrübeler asla unutulmamalıdır. Bu tip ihtilaflı dava ve süreçlerde yapılan anlık değerlendirmeler, genellikle siyasi bir ağırlık taşır. Hukuki mülahazalardan çok siyasi yorumlar ön plana çıkar. Asıl önemli olan, gelecekte bu yaşananların nasıl bir perspektifle ele alınacağıdır. İzmir, bu konuda oldukça tecrübeli bir kenttir. Yargılamanın tutuksuz yapılması ilkesi benimsenmeli, yeri yurdu belli olan insanlar zorlama ve abartılı iddialarla cezaevinde tutulmamalıdır.
**CHP’Yİ İTİBARSIZLAŞTIRMAK**
Yerel yönetimler eksenindeki tartışmalar, iddialar ve operasyonlar sadece İzmir ile sınırlı kalmamaktadır. Başta İstanbul olmak üzere pek çok şehirde muhalefet partilerine mensup başkanlar ve yerel yöneticiler, çeşitli suçlamalarla karşı karşıyadır. Şüphesiz her birinin kendine özgü bir gerekçesi bulunmaktadır. Ancak biz bu durumu genel bir çerçevede, iktidarın muhalif yönetimleri siyaseten sarsma hamleleri olarak yorumluyoruz.
Kendi yaşadıklarımızdan ve edindiğimiz tecrübelerden çıkardığımız sonuç şudur: İktidarını kaybetme endişesi taşıyan siyasi güç, elindeki bütün imkanlarla muhalefeti kuşatma altına almakta, ayrıştırmaya yönelmekte ve itibarını zedelemek istemektedir. Başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere tüm siyasi muhalefet, bu girişimlere karşı ortak bir duruş sergileyerek bunları boşa çıkarmalıdır.
**BİRLİKTELİK VE DAYANIŞMA**
Bu hedefe ulaşmak için, iktidarın yerel yönetimlere karşı attığı adımlar ve bunların arkasındaki amaçlar halka net bir şekilde anlatılmalıdır. Siyasal ve toplumsal muhalefet unsurları güçlerini birleştirmelidir. Belediye başkanları ve yerel idarelerin, kentlerin ve o kentlerde yaşayanların iradesini temsil ettiği gerçeği hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir.
Ana muhalefet partisi CHP’nin, hem İzmir’de hem de diğer kentlerde maruz kaldığı bu siyasi ablukayı kırabilmesinin yolu, öncelikle parti içindeki birliği ve dayanışmayı pekiştirmesinden geçmektedir. İzmir’in ve Türkiye’nin birinci partisi konumundaki CHP’nin bütün siyasal dinamikleri, içinde bulunduğumuz bu dönemde, bu tarihi gerçekliğe ve sorumluluğa uygun bir tavır sergilemeyi başarmalıdır.
***
**Yangının Yaralarını Sarmak**
Son günlerde başta İzmir ve çevresi olmak üzere, Ege Bölgesi’nde peş peşe orman yangınları yaşandı. Özellikle Ödemiş, Çeşme, Seferihisar, Aliağa, Bornova, Çiğli ve Selçuk gibi İzmir’in çok sayıda ilçesi bu yangınlardan büyük zarar gördü. Manisa’da ise Akhisar ve Sarıgöl kırsalında geniş çaplı bir tahribat meydana geldi.
Orman yangınları, hem ekolojik hem de ekonomik açıdan ciddi yıkımlara yol açtı. Çeşme ve Seferihisar gibi bölgelerde turizm sektörü, sezonun en yoğun zamanında yangınlardan olumsuz bir şekilde etkilendi. Yangınlar her ne kadar kırsal alanlarda çıksa da, yerleşim bölgelerinde de büyük bir korku ve endişe yarattı.
**ACILARI SAĞALTMAK**
İzmir kırsalında en büyük hasar ve yıkım Ödemiş’te gerçekleşti. Yangının başladığı ve yayıldığı bölgedeki pek çok köy adeta yaşanamaz hale geldi. Bölgedeki tarım arazileri ile hayvan barınakları da yangından nasibini aldı.
Yangın bölgesini ziyaret eden merkezi ve yerel yönetim yetkilileri, yangından etkilenen vatandaşların zararlarının karşılanacağı sözünü verdi. İlgili bakanlar, evleri yanan kişilere bir yıl içinde yeni konutlar sağlanacağını belirtti.
**İZMİR DAYANIŞMASI**
Yangın esnasında ve sonrasında yakın bir iletişim ve işbirliği sergileyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay ile Ödemiş Belediye Başkanı Mustafa Turan, takdire şayan bir dayanışma örneği ortaya koydu.
Yangın sahalarında incelemelerde bulunan başkanlar, önceki deprem ve yangın felaketlerinde hayata geçirilen meşhur İzmir dayanışmasının, bu süreçte de yeniden harekete geçirileceğini vurguladı. Unutulmamalıdır ki acıları bir nebze olsun dindirmenin yolu, dayanışma ve yardımlaşma ruhundan geçer.
***
**Hikmet Çetinkaya’nın Ardından**
Gazetemizin uzun yıllar Ege Bölge Temsilciliği görevini üstlenmiş, kıymetli gazeteci-yazar Hikmet Çetinkaya’yı kaybetmenin derin hüznünü taşıyoruz. O, hem usta bir gazeteci kimliğine hem de aktif bir demokrasi savaşçısı ruhuna sahipti. Hayatının son yıllarını İstanbul’da geçirmesine rağmen, gönülden bağlı olduğu İzmir ve Ege ile olan bağını asla koparmamıştı. İsmi her zaman İzmir basını ile birlikte anılırdı.
Geçmişte İzmir’de yaşanan pek çok siyasi ve toplumsal gelişmeyi onun kaleminden okumuştuk. Ege’deki tarım ve insan ilişkileri, ilk toprak işgalleri, İnciraltı katliamı, Tariş olayları gibi sayısız ekonomik ve sosyal gelişme, onun haber ve yazılarında yankı bulmuştu. 12 Eylül öncesi kurulan ilk komando kamplarını ve FETÖ başta olmak üzere tarikat yapılanmalarının iç yüzünü hep o gün yüzüne çıkarmıştı.
Değerli meslek büyüğümüz Çetinkaya ile çok eskilere dayanan bir tanışıklığımız ve samimiyetimiz mevcuttu. Hafızamı yokladığımda, ilk karşılaşmamızın 52 yıl önceye tekabül ettiğini anımsıyorum. Dönem 12 Mart sonrasıdır ve Türkiye yeni umutların peşindedir… Bizim henüz lise öğrencisi olarak CHP gençlik kollarında aktif görev aldığımız, dağlara taşlara ‘Umudumuz Ecevit’ sloganını yazdığımız o yıllar…
Biz o dönemler hem siyasetle hem de kültür-düşünce alanlarıyla yakından ilgiliydik. 1973 sonbaharında yapılacak seçimler yaklaşırken gazeteci Hikmet Çetinkaya bulunduğumuz ilçeye geldi. Bize Manisa CHP’den ön seçime girme niyetinden bahsetti. Biz kendisini Cumhuriyet gazetesindeki haber ve yazılarından tanıyorduk. Lise’yi Manisa’da okuduğunu, orada yerel bir gazete çıkardığını ve Sarıgöl’de öğretmen vekilliği yaptığını da o zaman öğrenmiştik.
Parti lokalinde tanıştıktan sonra, birkaç arkadaşımızla birlikte onun kaldığı otele, yani günümüzde Alaşehir Belediye Başkanı olan Ahmet Öküzcüoğlu’nun dedesinin sahibi olduğu Kâhya Otel’e gittik. Orada saatler süren sohbetimiz sırasında; bölgemizde, ülkemizde ve dünyada yaşanan siyasi gelişmeleri etraflıca konuştuk. İlerleyen günlerde Çetinkaya’nın bu teşebbüsünden vazgeçtiğini ve aday olmadığını hatırlıyorum.
O yıllarda filizlenen tanışıklığımız, daha sonraki yıllarda bizi İzmir’de buluşturacak ve İzmir, Ege ve Türkiye ortak sevdamız daima sürecekti. Hikmet Çetinkaya, ilerici ve vatansever bir aydın ve gazeteci olarak, her dönem emek ve demokrasi mücadelesine omuz verdi. Başta Tariş direnişi olmak üzere, yöremizdeki toplumsal ve siyasal hareketlerin her zaman destekçisi oldu. Bizim için büyük anlam taşıyan, 1973’te yayımlanan ilk kitabı ‘Toprak Bizim Canımız’ başta olmak üzere, kitapları ve yazılarıyla daima yaşayacaktır.