Perde Arkasındaki Aldatmaca: Siyasi Oyunlar ve Göz Ardı Edilen Gerçekler

Türkiye kamuoyuna AKP-MHP-DEM ittifakı tarafından “PKK’nin silah bıraktığı” mesajı verilerek anayasal düzenlemeler için bir ortam yaratılmaya çalışılırken, Anadolu Ajansı’nın ABD savunma bütçesiyle ilgili yayımladığı bir haber çelişkili bir duruma işaret etti. Haberde, “PKK/YPG’nin de yararlanacağı DEAŞ ile mücadele fonunun Irak’a ayrılan bölümünün” Temsilciler Meclisi’nde bir miktar kesintiyle onaylandığı belirtildi.

Durumu daha da ilginç kılan ise haberin sunuluş biçimindeki bir farklılıktır. İngilizce versiyonda “Güney Suriye’de terörist PKK/YPG liderliğindeki SDG” (“terrorist PKK/YPG-led SDF”) gibi net bir ifade yer alırken, Türkçe metinde bu ifadeye rastlanmıyor ve SDG’nin isminden bahsedilmiyor. Bunun yerine, “PKK/YPG dahil ABD ortakları” gibi daha genel bir tanım tercih ediliyor.

Bu durum, 10 Temmuz Perşembe günü gazetemizde yer alan Mehmet Ali Güller’in köşe yazısındaki tespiti açıkça doğrulamaktadır: “Kısacası ABD barış diyerek savaşı örgütlüyor, silah bırakma adı altında ‘silahlıları’ yeni cepheye transfer ediyor. Yani PKK, ABD için artık SDG’dir.” Bu tespit, yaşananların altındaki gerçeği gözler önüne sermektedir.

Peki, bu durumda şu sorular gündeme gelmelidir: Amerika Birleşik Devletleri, SDG’yi finanse etmeyi sürdürürken SDG’den kaynaklanan tehdit nasıl bertaraf edilecek? Şayet SDG bünyesinde bir silah bırakma süreci yaşanmazsa, bu yapı Türkiye açısından bir tehdit kaynağı olmaya devam etmeyecek midir?

1923 CUMHURİYETİ HEDEFTE!

Ne yazık ki Türkiye’de bu gerçeği dile getirme görevi yalnızca bir avuç köşe yazarı ve yorumcunun omuzlarına kalmış durumdadır. Zira iç siyasette AKP’nin bilinçli olarak yarattığı kaos ortamı ve CHP’ye karşı yürütülen operasyonlar her gün devam ederken, halk kitleleri adeta etkisiz hale getirilmektedir.

Yaşanan tüm bu karmaşanın temelinde, ABD’nin Ortadoğu’da İsrail’i daha da güçlendirerek mutlak bir hâkimiyet kurmasını sağlamak amacıyla İran’ı bir engel olarak ortadan kaldırma stratejisi yatmaktadır. Türkiye’de Bahçeli’nin Öcalan’ı “kurucu lider” olarak nitelemesi ve 26 yılın ardından İmralı’da prompter kullanılarak bir video kaydının yapılıp servis edilmesi bu stratejinin bir parçasıdır. Aynı şekilde, AKP’li milletvekilleri ile iktidar çevrelerinin üniter devlete ve Atatürk’e yönelik aleni saldırıları karşısında cumhuriyet savcılarının sessiz kalması ve ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın “Osmanlı millet sistemine” olan hayranlığını dile getirmesi de bu amaca hizmet etmektedir.

Bu hedef doğrultusunda, dinci, etnikçi ve ikinci cumhuriyetçi çevreler, emperyalizmle bir kez daha işbirliği yaparak, 101 senedir temelini sarstıkları 1923 Cumhuriyetini bu defa tamamen farklı bir yapıya büründürme amacında birleşmişlerdir.

Kendi siyasi geleceğini, tıpkı iktidara ilk geldiği dönemdeki gibi bu gruplarla kurduğu işbirliğine endeksleyen AKP ve Erdoğan’ın Türkiye’yi içine çektiği bu yol, tehlikelerle doludur. Bu süreçte PKK Suriye’de adım adım devletleşme yolunda ilerlerken, Türkiye’de ise bir Türk-Kürt-Arap ittifakı projesi için harekete geçilmiştir. Bu, 1923 Cumhuriyetinin özünü oluşturan ulus devlet yapısını ortadan kaldırmaya yönelik bir plandır.

YENİ OSMANLICILIK COŞTU

Maalesef, ana akım medyada ve kendisini “muhalif/bağımsız” olarak tanımlayan mecralarda, ülkemizde ve coğrafyamızda yaşananları halka bütün çıplaklığıyla aktaracak yorumculara yeterince yer verilmemektedir. Aksine, olan biteni emperyalizm tarafından çoktan içinin boşaltıldığı “demokrasi, barış, özgürlük” gibi kavramlarla süsleyenler ekranları doldurmaktadır. Sürekli aynı siyasetçiler ve “uzman” kimliği altındaki açılımcılar konuşturulurken, emperyalizm herkesin gözü önünde ağlarını örmekte ve halk bir defa daha yanıltılmaktadır.

Aylardır devam eden hazırlıkların belirli bir olgunluğa ulaştığı anlaşılıyor ki, AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Erdoğan’ın 12 Temmuz Cumartesi sabahı çok önemli bir konuşma yapacağını duyurdu. Bugün Süleymaniye’de gerçekleştirilmesi beklenen sembolik silah bırakma eyleminin ardından, bu konuşmanın büyük ihtimalle “Terörsüz Türkiye” teması etrafında şekilleneceği öngörülüyor.

Ömer Çelik’in ayrıca, “Büyük güçler sonuna kadar burada kalmayacaklar. Biz istiyoruz ki halklar burada birlikte yaşasınlar. Büyük güçler gittiğinde herkesin hamisi Türkiye olacaktır” şeklindeki sözleri de medyaya yansıdı. Öyle bir senaryo sahneleniyor ki, AKP’nin “Yeni Osmanlıcı” ve ümmetçi rüyaları, Bahçeli’nin öncülük ettiği Öcalan açılımıyla adeta şaha kalkmış durumda; ancak bu oyunun perdesi bu şekilde kapanmayacaktır.