Sana Göre Haber

ABD Dış Politikasında Köklü Değişim: Dışişleri’nde 1.300’den Fazla Kişiyle Yollar Ayrıldı

Başkan Donald Trump’ın liderliğindeki Amerikan yönetimi, federal hükümeti yeniden yapılandırma ve bürokrasiyi azaltma amaçları çerçevesinde dış politikasında radikal adımlar atmayı sürdürüyor. Bu süreçte, 1.300’den fazla personelin işine son verilirken, bir yandan kurumsal bir daralmaya gidiliyor, diğer yandan ise bazı hayati kurumlar kapatılarak fonksiyonları yeniden düzenleniyor.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, son yaptığı bir açıklamada Dışişleri Bakanlığı’nın “fazlasıyla hantal” bir yapıya büründüğünü dile getirerek, kurumda asgari yüzde 15 oranında bir küçülmenin zorunlu olduğunu vurguladı. Rubio’ya göre, ABD’nin diplomatik temsilciliklerinin daha verimli ve çevik bir şekilde faaliyet göstermesi için merkezi yapının basitleştirilmesi elzemdir.

Bu yeniden yapılanma sürecindeki en çarpıcı hamlelerden biri, Amerika’nın dünya genelindeki kalkınma ve insani yardım faaliyetlerinin baş aktörü olan ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın (USAID) lağvedilmesi oldu. Artık USAID’in sorumlu olduğu tüm insani yardım, kalkınma, kriz müdahalesi ve dış destek projeleri, doğrudan Dışişleri Bakanlığı çatısı altında ele alınacak.

Trump yönetimi, bu düzenlemenin dış yardım politikaları üzerinde daha katı bir denetim sağlayacağını ve önceliklerin “önce Amerika” ilkesi doğrultusunda yeniden belirleneceğini ileri sürüyor. Buna karşın eleştirmenler, söz konusu hamlenin ABD’nin küresel ‘yumuşak gücünü’ aşındırabileceği ve dış yardımları politik bir müzakere unsuruna dönüştürebileceği konusunda endişelerini dile getiriyor.

Uzmanlara göre USAID’in tasfiyesi, yalnızca bürokratik bir reformdan ibaret değil; bu durum aynı zamanda ABD dış politikasının uzun zamandır sürdürdüğü uluslararası kalkınma ve demokrasiyi teşvik etme stratejisinden kademeli bir uzaklaşmayı simgeliyor. Oluşturulan yeni düzende, dış yardımların büyük ölçüde jeopolitik çıkarlara göre yönlendirilmesi ve güvenlik odaklı bir yaklaşımla dağıtılması öngörülüyor.

Tüm bu gelişmeler, Amerika Birleşik Devletleri’nin yerleşik dış politika anlayışında temel bir paradigma kayması yaşandığının bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Exit mobile version