Almanya’nın İstilacı Rakun Krizi: Sevimli Görünümlerinin Ardındaki Ekolojik Yıkım

Bir zamanlar Avrupa’nın yaban hayatına şirin bir eklenti olarak kabul edilen Kuzey Amerika rakunları, günümüzde Almanya’nın ekosistemi için ciddi bir tehlikeye dönüşmüştür. Bilim insanları şimdi, bu istilacı avcıları sempatik gösteren yaygın mitleri çürütmek için mücadele veriyor.

Ecological Indicators dergisinde Frankfurt merkezli bilim insanları tarafından yayımlanan yeni bir makale, acil harekete geçilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Yazarlar, rakunların yerel bitki ve hayvan popülasyonlarına zarar verdiğini ve bu konudaki yanlış bilgilendirmelerin problemi daha da derinleştirdiğini öne sürüyor.

Almanya genelinde rakun popülasyonunun şu anda iki milyona ulaştığı tahmin edilirken, bu rakam hayvan kontrolü çabalarına rağmen artmaya devam ediyor. Avrupa’daki en yüksek rakun yoğunluklarından birine sahip olan Kassel gibi kentsel bölgelerde, bu gececi canlıların sayısı neredeyse bir futbol sahası büyüklüğündeki alana bir rakun düşecek seviyeye gelmiş durumda.

Araştırmacılar, bu nüfus patlamasının yerel türler arasında endişe verici düşüşlere neden olduğunu ifade ediyor. Bu hayvanların yuvaları yağmaladığı, yumurtaları ve yavruları yok ettiği ve hassas habitatlarda bilim insanlarının “avlanma çılgınlığı” olarak tanımladığı bir davranış sergilediği belirtiliyor.

**Yaygın Mitler ve Duygusal Yaklaşımlar Mücadeleyi Zorlaştırıyor**

Goethe Üniversitesi ile Senckenberg Biyoçeşitlilik ve İklim Araştırma Merkezi araştırmacılarının yürüttüğü çalışma, elde edilecek bulguları Avrupa’daki diğer istilacı türlere uygulamak amacıyla Almanya’daki rakun istilasının farklı aşamalarını tanımlamayı hedefliyor.

Bu araştırmaya liderlik eden ZOWIAC (İstilacı Etoburların Zoonotik ve Yaban Hayatı Ekolojik Etkileri) ortak projesinin yöneticisi Dr. Norbert Peter, “Rakun yoğunluğunun fazla olduğu bölgelerde, hassas türlerin sayısında dramatik bir azalma olduğunu belgeliyoruz,” diyor.

Rakunların bu denli hızlı yayılmasının ardında, avlanmanın onların daha hızlı üremesine yol açtığı gibi yanlış kanıların da etkili olduğu saptandı. Makalenin yazarlarına göre, bu tür anlatıların çoğu güncelliğini yitirmiş veya hatalı yorumlanmış bilimsel çalışmalara dayanıyor.

Projenin bilimsel koordinatörü Dr. Dorian Dörge, “Bu efsanelerin gerçek hayatta somut sonuçları var,” diyerek uyarıyor. “Alınması gereken önlemleri geciktiriyor ve böylece zaten tehlike altında olan yerel türlerin varlığını daha da riske atıyorlar.”

Halkın algısı da bu konuda güçlü bir faktör. Araştırmalar, rakunların fotojenik yüzleri ve oyuncu tavırlarının kamuoyunda güçlü bir duygusal tepkiye yol açtığını ve bunun da bilimsel temelli koruma girişimlerini sekteye uğratabildiğini gösteriyor. Kısırlaştırma gibi farklı yaklaşımlar ise, istilacı yabancı türlerin yönetimine ilişkin AB düzenlemeleri kapsamında yasa dışı olmasa da pratik olarak uygulanabilir bulunmuyor.

Bilim insanları, bu ekolojik hasarı tersine çevirmek için hassas alanlarda avcılığın artırılması, federal finansman sağlanması ve halkın bilinçlendirilmesi gibi adımları içeren eşgüdümlü kontrol planları oluşturulması çağrısında bulunuyor. Araştırmanın başyazarı Profesör Sven Klimpel, “Türlerin korunmasına yönelik yasal yükümlülükleri tutarlı bir şekilde uygulamalı ve karizmatik hayvanlara duyulan sempatinin bu çabaların önüne geçmesine izin vermemeliyiz,” diye ekliyor.

**Avrupa Çapında Biyoçeşitlilik İstilacı Türlerin Tehdidi Altında**

Almanya’daki rakunlar, kıtanın karşılaştığı tek istilacı tür sorunu değil. Avrupa Birliği, yosunlardan Akdeniz’i istila eden zehirli balıklara ve katil eşek arılarına kadar giderek artan sayıda istilacı yabancı türle mücadele ediyor.

Avrupa Komisyonu verilerine göre, bugün Avrupa’da 12 binden fazla yabancı tür mevcut. Bu türlerin yüzde 15’i istilacı olarak sınıflandırılıyor. Yaklaşık 90 tür ise ‘birlik için endişe kaynağı’ kategorisinde yer alıyor; bu da üye devletlerin bu türlerin girişini yasal olarak engellemek, yayılmalarını izlemek ve onları kontrol altına almak ya da yok etmekle yükümlü olduğu anlamına geliyor.

Avrupa’da son dönemde görülen salgınlar arasında Fransa’dan Slovakya’ya kadar hızla yayılan Asya eşek arısı da bulunuyor. Bunun yanı sıra, 900 istilacı tür Akdeniz sularındaki biyoçeşitlilik için bir tehdit oluşturuyor. Tüketicileri balon balığı gibi türleri avlamaya yönlendirme çabaları ise ancak kısmi başarı elde edebilmiştir.

Komisyon’a göre, bu istenmeyen canlıların AB ekonomisine yıllık maliyeti yaklaşık 12 milyar euro. Küresel ölçekte ise istilacı türlerin ekonomilere verdiği zarar 400 milyar euro’yu buluyor.