Azalan Doğum Oranları: Dünyayı Bekleyen Yeni Küresel Kriz

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) tarafından “Gerçek Doğurganlık Krizi” adıyla yayınlanan “2025 Dünya Nüfusunun Durumu Raporu”, dünya çapında pek çok kadın ve erkeğin arzu ettikleri sayıda çocuk sahibi olma amacını gerçekleştiremediğini ortaya koyuyor. Küresel nüfusun yüzde 37’sinden fazlasını temsil eden 14 ülkede, UNFPA ve kamuoyu araştırma şirketi YouGov işbirliğiyle 14 bini aşkın kişiyle gerçekleştirilen bir anket, insanların ideal çocuk sayısı beklentilerini hayatları boyunca sıklıkla revize etmek durumunda kaldıklarını gözler önüne serdi.

Araştırmaya katılan ve üreme çağında bulunan yetişkinlerin yüzde 18’i, arzu ettikleri çocuk sayısına ulaşamayacakları görüşünü paylaştı. Bu gruptaki bireylerin yüzde 11’i planladıklarından daha az çocuğa sahipken, yüzde 7’si ise daha fazla çocuğa sahip olduğunu belirtti. Üreme dönemini tamamlamış 50 yaş üzeri katılımcılarda ise bu dengesizlik daha da belirginleşiyor; bu kişilerin yüzde 31’i istediklerinden az, yüzde 12’si ise fazla çocuk sahibi olduğunu bildirdi. Bu bulgular ışığında rapor, 8,2 milyarı geçen dünya nüfusunun kayda değer bir bölümünün doğurganlık konusundaki hedeflerini gerçekleştiremediği sonucuna varıyor.

Dünya Nüfus Günü vesilesiyle, gezegenimizin mevcut nüfus dinamikleri ve bölgesel değişim trendleri, UNFPA’nın 2025 Dünya Nüfusunun Durumu Raporu temel alınarak derlenmiştir. Rapora göre, dünya genelinde ortalama yaşam beklentisindeki yükseliş ve doğum oranlarındaki gerileme gibi iki temel faktör, küresel nüfusun yaşlanma sürecini hızlandırmaktadır.

SON 50 YILDA YAŞAM BEKLENTİSİ 73 YILA YÜKSELDİ

UNFPA raporunda, 2023 yılı itibarıyla 65 yaş ve üzerindeki kişi sayısının 809 milyon olduğu ve bu rakamın 2050’de 1,6 milyara, asrın sonunda ise 2,4 milyara çıkmasının beklendiği belirtiliyor. Yaşlanan nüfus genellikle sosyal güvenlik ve sağlık sistemleri için bir maliyet unsuru olarak algılansa da, rapor bu demografik grubun aynı zamanda mühim bir “ekonomik değer” yarattığını vurguluyor. Nitekim, 50 yaşın üzerindeki bireylerin 2020 yılında küresel ekonomiye sağladığı katkı 45 trilyon dolar olarak hesaplanmıştır.

Yaşlı nüfusun yoğunluğu en çok gelişmiş ülkelerde gözlemlenmekle birlikte, nüfus yaşlanmasının en süratli olduğu yerler gelişmekte olan ülkelerdir. Rapor, bu ülkelerin sağlık, emeklilik ve sosyal yardım altyapılarını bu demografik dönüşüme adapte etmelerinin zorunluluğuna işaret ediyor. Bu durum, son 50 yıllık süreçte ortalama yaşam süresinin 59’dan 73 yıla çıkması ve buna eş zamanlı olarak pek çok ülkede doğum oranlarının belirgin şekilde azalmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu iki etken, yaşlı nüfusun genel nüfus içindeki payının artmasına neden olmaktadır.

BİREYLER ÜREMEK İÇİN ELVERİŞLİ YAŞAM KOŞULLARINI BULAMIYOR

Raporun “üreme ajandası” (reproductive agency) olarak adlandırdığı kavram, sadece çocuk sahibi olmama özgürlüğünü değil, aynı zamanda çocuk sahibi olmayı arzulama ve bu isteği hayata geçirme yeteneğini de kapsıyor. UNFPA’ya göre mevcut krizin kökeninde, bireylerin bu “üreme ajandası”nı gerçekleştirmelerine olanak tanıyacak elverişli koşulların eksikliği yatıyor. Raporda, ekonomik güvence, adil sosyal yapılar ve nitelikli sağlık hizmetleri gibi destekleyici unsurlar olmadan, bireylerin çocuk sahibi olma konusundaki kararlarının kısıtlandığı tespiti yapılıyor. Bu bağlamda, insanların yalnızca çocuk sahibi olma hakkına değil, aynı zamanda bu kararı doğru zamanda, bilinçli ve bağımsız bir şekilde alabilme imkanına da sahip olmaları gerektiğinin altı çiziliyor.

UNFPA İcra Direktörü Dr. Natalia Kanem, rapor için kaleme aldığı makalede, politika geliştiricilerin doğum oranlarını artırma veya azaltma çabaları yerine, bireylerin kendi üreme tercihlerini özgürce yapabilmelerini sağlayacak sosyal ve ekonomik koşulları yaratmaya öncelik vermeleri gerektiğini belirtti.

AFRİKA NÜFUS ARTIŞINDA LİDER KONUMDA

Raporda, küresel nüfus artışına Afrika kıtasının öncülük ettiği, Asya’da ise doğum oranlarının değişken bir seyir izlediği vurgulanıyor. Buna karşın Avrupa, nüfus azalması ve yaşlanma trendiyle karşı karşıya. UNFPA verileri, Batı ve Orta Afrika’da kadın başına düşen çocuk sayısının ortalama 4,3, Doğu ve Güney Afrika’da ise 4 olduğunu gösteriyor; bu rakamlar 2,2 olan dünya ortalamasının çok üzerindedir. Nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ının 14 yaş altı olduğu bu bölgeler, oldukça genç bir demografik yapıya sahiptir. Bu durum, gelişmiş ülkelerdeki yaşlanan nüfusun aksine, Afrika’yı geleceğin küresel iş gücü kaynağı olarak stratejik bir konuma yerleştiriyor.

Asya kıtasında ise Hindistan, Çin, Kore ve Japonya gibi ülkelerde düşük doğum oranları ve yaşlanan nüfusun ekonomik büyümeyi kısıtlayan bir faktör olduğu belirtilirken, Endonezya, Filipinler gibi bazı Güneydoğu Asya ülkelerinde ise ılımlı bir büyüme trendi gözlemleniyor. Avrupa ve Orta Asya genelinde kadın başına doğum oranı 2,1 olsa da, bu oran Avrupa özelinde 1,3 ile 1,6 arasında seyrediyor. Rapor, özellikle Almanya, İtalya ve Rusya gibi ülkelerin, azalan iş gücü ve yaşlanan nüfus gibi nedenlerle ciddi ekonomik ve sosyal zorluklar yaşadığını ifade ediyor.

İDEAL ÇOCUK SAYISI HEDEFLERİ REVİZE EDİLİYOR

Rapor, insanların doğurganlık hedeflerine ulaşmasının önündeki temel engelleri ekonomik belirsizlik, sağlık hizmetlerine yetersiz erişim, uygun bir eş bulamama ve hane içindeki cinsiyete dayalı iş bölümü olarak sıralıyor. Ankete katılan ve çocuk sahibi olan veya olmayı düşünen 10 bin kişinin verdiği yanıtlara göre, yüzde 39’u maddi sıkıntıların, yüzde 21’i işsizlik veya iş güvencesizliğinin, yüzde 19’u ise konut piyasasındaki zorlukların çocuk sahibi olma planlarını etkilediğini belirtti. Ayrıca, özellikle 40 yaş altı grupta, ev işlerinin adil olmayan paylaşımının da doğurganlık hedeflerini olumsuz etkilediği vurgulanıyor. Bu sorunun, kadınlar tarafından erkeklere oranla yaklaşık iki kat daha fazla dile getirildiği tespit edildi.