CHP’nin Keklik Hassasiyeti: Kenelerle Mücadelede Trajikomik Bir Perde

Son iki günü hastane koridorlarında geçirmekteyiz. Nihayet, İstanbul Bakırköy Devlet Hastanesi’nin Dahiliye uzmanları teşhisi koydu: Yoğun gülme krizleri neticesinde karın bölgesindeki kasların tamamında aşırı gerilmeye bağlı bir bitkinlik durumu. Neyse ki, husye bölgesinin kas yoğunluğu az da bu durumdan etkilenmedi. Yoksa işimiz vardı, kendimizi daha Mekteb-i Tıbbiye’de öğrenciyken hakkında “tuttuğu altın olsun” diye dualar edilen hekimlerin servislerinde oradan oraya savrulurken bulurduk.

Elbette aklınızdaki soruyu tahmin ediyorum: Erdal Şimşek’i bu denli güldüren sebep neydi ve kimdi? Cevap aslında çok bariz. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ya da dışında, CHP’den daha fazla komedi unsuru barındıran bir siyasi oluşum mevcut mu? Eğer böyle bir yer bilen varsa, lütfen bana da bildirsin, ilk uçakla oraya yerleşeyim.

Ah, bizim sevgili muhalefet! Sahneledikleri oyun o kadar etkileyici ki, Shakespeare dahi kabrinden kalkıp “Bu seviyede bir dramı ben bile kurgulayamadım” diyerek saygıyla eğilirdi. Bir keklik mevzusu başlattılar ki, sanki Kemal Tahir’in “Keklik ve Kene” isminde yepyeni bir eser kaleme aldığını zannedersiniz. Emperyalizmin ülkedeki temsilcisi ve aynı zamanda sözde solcu olan CHP’miz, sosyal ağlarda öyle bir ağıt yakıyor ki, kenelerin bile “Biz bu kadar gürültü koparmıyoruz” diyerek hayretler içinde kaldığına eminim.

CHP’nin dijital platformlardaki destekçileri, kenelerle biyolojik mücadele amacıyla doğaya bırakılan kekliklerin telef olması bahanesiyle hükümete ateş püskürüyor. Bu tepkileri görenler, kekliklerin muhalefetin adeta kutsal bir totemi olduğunu ve hükümetin bu toteme kasten hançer vurduğunu düşünebilir. “Keklik katili” suçlamasıyla yetinmeyip, “hükümetin kene terör örgütüyle ortak hareket ettiğini” dahi iddia ederek ortalığı velveleye verdiler. Nosferatu’yu andıran bu mikroskobik kan emiciler sessizce işlerini görürken, muhalefet klavyeleri başında sahte gözyaşlarıyla kahramanlık öyküleri kaleme alıyor.

Bilindiği üzere hükümet, kene popülasyonunu kontrol altına almak için doğaya keklik salma yöntemini uygulamıştı. Muhalefetin buna tepkisi ise gecikmedi ve adeta “Kekliklere Özgürlük!” adıyla bir kampanya organize edildi. Sanırsınız ki bu keklikler, Silivri’de tecrit edilmiş bir hücrede tutulan mahkumlar. Peki ya asıl mesele olan kene tehlikesi? O şimdilik bekleyebilir! Anlaşılan o ki, öncelik kekliklerin demokratik haklarının teslimi, kenelerin ıslahı ise daha sonraki bir gündem maddesi.

Bu esnada keneler, herhangi bir sosyal medya etiketine veya Twitter’daki popüler konular listesine ihtiyaç duymadan, faaliyetlerine bildikleri gibi devam ediyor. Onlar, tıpkı Silivri Damı’nda hapsedilmiş bir kemirgen misali pragmatik canlılar; hedeflerini bulup görevlerini icra ediyorlar. Bu açıdan bakıldığında, kenelerin muhalefetin başaramadığını başardığı söylenebilir: Tam bir hedef odaklılıkla hareket ediyorlar!

CHP’li bazı aklıselim zevat öyle ateşli nutuklar çekiyor ki, dinleyenler keklikleri partinin kurucu kadrosundan sanabilir. “Keklik katliamına son!” diye haykırışları duyulurken, kendi yönettikleri belediyelerdeki çöp yığınları Everest’e rakip olmuş, belediye kasaları ise Konya’daki Obruklar misali boş ve dipsiz bir hal almıştır. Ancak bu durum onlar için farklı bir konudur. Mesele kekliklerin ölümü olunca en keskin demokrat kesilenler, çöp dağları ve boş kasalar sorulduğunda suçu “sistemin kendisine” atmakta beis görmüyorlar.

Peki, muhalefetin önerdiği çözüm nedir? Onlara göre formül oldukça yalın: Hükümet istifa etsin, keneler de bu durum üzerine tövbe ederek otçul bir yaşam tarzını benimsesin! Muhtemelen bir sonraki adımları, kenelerle bir yuvarlak masa etrafında toplanıp “Saygıdeğer kene dostlarımız, gelin bu soruna ortak akılla bir çıkış yolu bulalım” demek olacaktır. Kenelerin de bu çağrıya anında olumlu yanıt verip en yakındaki Yeşilay merkezine topluca kayıt yaptıracaklarına şüphe yok.

Peki ortada bilimsel temelli çözüm teklifleri yok mu? Elbette var! Fakat bunlar fazlasıyla sıkıcı. Sosyal medyada etkileyici sloganlar paylaşmak varken, kim laboratuvar ortamında meşakkatli araştırmalarla vakit kaybeder ki? Örneğin, drone teknolojisiyle kene avı önerilse, muhtemelen anında “Drone’lar kekliklerin özel hayatını ihlal ediyor” şeklinde yeni bir kampanya ile karşılaşırdık.

İşin en trajikomik tarafı ise şu: Farz edelim ki kene problemi bir şekilde çözüldü, muhalefet o zaman ne yapacak? Kendilerine acilen yeni bir kriz gündemi bulmaları gerekmez mi? Belki de bu sefer “Sivrisineklerin hakları için adalet” sloganıyla bir yürüyüş tertip ederler veya “Hamam böceklerine özgürlük” temalı bir miting düzenlerler.

Sonuç olarak, bizim CHP’nin mücadelesi kenelerle değil, kendi yarattığı hayali düşmanlarladır. Bu süreçte keklikler can verirken keneler varlığını sürdürüyor, muhalefet ise çareyi Twitter’da gündem oluşturmakta buluyor. Gidişat o ki, keneler dahi “Biz bile bu kadar etkili bir muhalefet sergileyemiyoruz” diyerek görevlerinden feragat edebilirler. Anlayacağınız, kenenin keyfi yerinde, çileyi ise muhalefet çekiyor.