Çözüm Arayışındaki Engeller ve Türkiye’nin Kararlılığı

Değerli okuyucularım, Batılı ülkelerin “parçala, böl, yönet” stratejisi, gizli faaliyetler ve içerideki maşalarının çabalarıyla milli birliğimizi hedef alarak on yıllardır devam etmektedir. Bu durum, on binlerce insanımızın hayatına mal olmuş ve hem devletimize hem de milletimize kapanması zor, büyük yaralar açmıştır.

Merhum Özal’ın başlattığı cesur girişimler ve mücadele stratejisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “bedeli baldıran zehri de olsa çözeceğim” diyerek gösterdiği kararlılıkla yeni bir evreye taşınmış ve PKK teröründen kurtulma yolunda önemli adımlar atılmıştır.

2009 yılından bu yana devletimiz, kökleri dışarıda olan bu büyük sorunu ortadan kaldırmak amacıyla attığı her adımda ve geliştirdiği her çözüm önerisinde, işbirlikçi çevrelerin ve beşinci kol faaliyeti yürüten unsurların şiddetli direnişiyle karşı karşıya kalmış, ancak bu yoldan asla geri dönmemiştir.

İlk girişimde, yerinde çözümü desteklemesi için büyük umutlar beslenen Âkil İnsanlar heyetinden beklenen verim alınamadığı gibi, sürecin kasten yokuşa sürüldüğü ve bazı yerli işbirlikçilerin alenen ihanet içinde olduğu görülmüştür. Bu durum, devletin sadece dağdaki teröristlerle değil, aynı zamanda çözümün önünü tıkayan diğer tüm engellerle de savaşması gerektiği gerçeğini ortaya koymuştur.

İlk çözüm sürecinde devletin uzun bir süre sabırla ve uzlaşmacı bir tavırla yaklaşmasını suistimal eden PKK teröristleri, dış güçlerden aldıkları direktiflerle hareket etmiştir. Ülkemizin doğu illerinde para basmaktan mahkemeler kurmaya kadar akıl dışı eylemlere girişmeleri ve halk üzerinde baskı kurma politikalarında ısrar etmeleri, sürecin çökmesine neden olan olayları tetiklemiştir.

Bunun üzerine devletin kadife eldiveni demir bir yumruğa dönüşmüş ve aylar boyunca devam eden askeri operasyonlarla, içerideki işbirlikçiler de dahil olmak üzere birikmiş tüm terör unsurları kazdıkları hendeklere gömülmüştür. Ancak bu operasyonlar neticesinde çözüm süreci de ne yazık ki bir sonuca varamadan bitmiştir.

O dönemde bu sürece mesafeli duran MHP ve genel başkanının, şahsi kanaatime göre gecikmiş olsa da son derece yerinde ve haklı duruşuyla süreç yeniden canlandırılmıştır. Çok sayıda engellemeye rağmen, ağır aksak da olsa ilerleyen süreçte şükürler olsun ki bugünkü noktaya ulaşılmıştır.

11 Temmuz Cuma günü devletimizin denetiminde Kuzey Irak’ta başlayan silah bırakma sürecinin, önümüzdeki dönemde yakın coğrafyamızın tamamında ve ülkemizde devam etmesi beklenmektedir. Bu adımla PKK sadece silah bırakmakla kalmayacak, aynı zamanda piyonu olduğu emperyalist güçlerin tüm anlamsız taleplerinden de feragat ederek, ülkemiz yasaları çerçevesinde siyasi faaliyetler yürüterek demokrasimizin gelişimine katkı sunacaktır.

Sürecin başarıya ulaşmasını istemeyen yerli ve yabancı çevreler, her zamanki gibi bilindik sloganlar ve tavırlarla bu girişimi sabote etmeye çalışacaktır. Çeşitli yasa dışı yapılar aracılığıyla ülkemizde ve komşu coğrafyalarda terör eylemleri düzenleyerek ortamı bulandırmak ve yeni bir çözümsüzlük ortamı yaratmak için her yolu deneyeceklerdir.

Eski Türkiye’yi geri getirme hayali kuranlar, sürecin başarısızlığa uğraması için aylardır bütün güçleriyle sahte gözyaşları dökerek çalışmaktadır. Umuyorum ki bu beklentileri içinde boğulup giderler.

Onların tek hedefi yalnızca bu süreç değildir; aynı zamanda ekonomimizi hedef alarak çökertme gayreti içindedirler. Yerli üretimi boykot etme gibi yöntemlerle amaçlarına ulaşamayınca, dışarıdaki destekçilerinden yardım alabilmek için gece gündüz demeden umutsuzca kulis faaliyetleri yürütmektedirler.

Ancak üzerine oturdukları dal çürük olduğundan, onu kesmelerine bile gerek kalmadan kırılmaya devam etmektedir. Bu çürük daldan düşenleri gördükçe insan üzülmeden edemiyor.

Bu kesimlerin içinde kimler yok ki; aralarında akademisyen unvanlılar, yazar-çizer takımı ve sanatçı kimliğine bürünenler bulunmaktadır.

Protesto bahanesiyle halkı sokağa çağıran politikacıların keskin dilli ve zehir zemberek ifadeleri, sorumsuzca sarf ettikleri sözler, sıcak yaz günlerini daha da çekilmez kılmaktadır.

Neyse ki halkımız, olan bitenin farkındadır ve tüm gelişmeleri büyük bir olgunluk, sağduyu ve sabırla yakından izlemektedir.

Emperyalist güçler ve onların yerli piyonları eski etkinliklerini kaybetmiş olsalar da bu süreci baltalamaya ve akamete uğratmaya güçlerinin yetmeyeceği düşünülse de, “su uyur düşman uyumaz” atasözünü aklımızdan çıkarmamalıyız. Millet olarak teyakkuzda olmalı ve kötü niyetlilerin heveslerini kursaklarında bırakacak bir irade sergilemeliyiz.

Cumhurbaşkanımızın bugün duyuracağı müjdeli haberlerin artarak devam etmesini diliyorum.

Sağlık ve esenlikler dilerim.