UĞUR GÜNDÜZEkonomist – Bankacı
Donald Trump’ın karakteri ve tutumları, gerek siyasi arenadaki gerekse iş dünyasındaki kariyeri boyunca sürekli mercek altına alınan konular arasında yer alır. Onu alışılagelmiş siyasetçi kalıplarının dışına çıkaran unsurlar, kendine has hitabet üslubu, politik stratejileri ve halkla kurduğu ilişkidir. Trump’ın en dikkat çeken niteliklerinden biri, pragmatik ve kişisel çıkarlarını ön planda tutan bir yaklaşım benimsemesidir. Gerek iş yaşamında gerekse siyasette, attığı her adımın bireysel ya da ulusal menfaatlere hizmet etmesini sağlamaya büyük özen gösterir.
Eski Trump Organization yöneticilerinden Barbara Res, durumu şu sözlerle özetliyor: “Trump için her şey kendisi hakkındaydı. Başkalarının başarısını asla kabul etmezdi.” Yakın çevresinden yapılan değerlendirmeler, Trump’ın dünyasında empati kavramının oldukça kısıtlı bir yer tuttuğunu ve insanları ya mutlak sadık ya da düşman olarak kategorize ettiğini göstermektedir. Hatta mantıksız görünen ifadelere dahi kendisinin gerçekten inanmasının, onun ikna kabiliyetinin temel kaynağı olduğu ifade edilmektedir.
Trump’ın sık sık kendine “Donald Trump” ya da “Biz” şeklinde üçüncü şahıs ağzıyla atıfta bulunması, onun benmerkezci bir karaktere sahip olduğu ve kendisini özenle inşa edilmiş bir figür olarak konumlandırdığı yönündeki yorumları güçlendirmektedir. Bu yüksek özgüveni ve sergilediği ‘kazanan’ imajı, kendi seçmen kitlesi nezdinde önemli bir yankı uyandırmıştır.
Bir popülist lider olarak Trump’ın iletişim stratejisi, komplekslikten uzak, net ve hedef kitlesinin kolayca anlayacağı mesajlara dayanır. Halkın beklentilerini ve mevcut düzene yönelik hoşnutsuzluğunu açıkça ifade etmiştir. Kendisini geleneksel siyasetin dışında, bir ‘sistem karşıtı’ figür olarak pazarlamıştır. Ayrımcı söylemler, şiddeti teşvik eden ifadeler, kadınlara yönelik aşağılayıcı cinsel içerikli yorumlar ve gerçeği yansıtmayan beyanlarla sürekli kamuoyunun gündeminde kalmayı başarmıştır. Bu strateji, beklenenin tam tersine, ona seçim kaybettirmek yerine başkanlık koltuğunu getirmiştir. Seçim kampanyası döneminde Trump’a yönelik iki suikast girişimi yaşanmış, ancak bu olayların danışıklı bir senaryo olduğu yönünde yaygın bir kanı oluşmuştu. Doğrusu ben de başlangıçta bu girişimlere şüpheyle yaklaşmış ve pek ciddiye almamıştım.
Ancak Trump’ın başkanlık koltuğuna oturur oturmaz peş peşe sıraladığı “Grönland’ı topraklarımıza katmak istiyorum, Panama kanalı yeniden bizim denetimimize girmeli, Kanada 51. eyaletimiz olmalı, Gazze’yi alıp bir tatil cennetine dönüştüreceğiz“ gibi çıkışları, bu suikast girişimlerinin Amerikan devlet aklının bir müdahalesi olabileceği ihtimalini düşünmeme neden oldu. Zira bu söylemlerin yarısını bile hayata geçirseydi, dünya kaosa sürüklenir ve savaşlar kaçınılmaz hale gelirdi. Neyse ki, pazarlığa ülke ilhakıyla başlayan Trump, şimdilik odağını vergi tarifeleri ile çevirmiş ve bir ticaret savaşı yürütmekle yetinmektedir.
Trump’ın Hedefleri Neler?
* ‘Önce Amerika’ politikası: Trump, Amerikan menfaatlerini her şeyin önünde konumlandıran bir dış politika izlemeyi benimsemektedir. Bu yaklaşım, uluslararası sözleşmelerden çekilme, ticaret savaşları başlatma ve müttefiklerle ilişkilerde gerilim yaratma gibi sonuçlar doğurarak küresel politik belirsizliği tırmandırmaktadır.
* Milliyetçi ekonomi: Trump, tarifeleri yükselterek ve ticaret anlaşmalarını yeniden masaya yatırarak Amerikan sanayisini himaye etmeyi ve yerli üretimi canlandırmayı amaçlıyor.
* Göçmen karşıtlığı: Trump, kontrolsüz göçün önüne geçmek ve ulusal güvenliği pekiştirmek amacıyla katı göçmen politikalarını savunuyor.
* Yargı atamaları: Trump, muhafazakar eğilimli yargıçları federal mahkemelere ve Yüksek Mahkeme’ye atayarak yargı sisteminin ideolojik yapısını kendi lehine şekillendirmeyi hedefliyor.
Tahmin Edilemez Bir Lider
Trump istikrarsız bir liderden ziyade, tahmin edilemez bir liderdir. Bu durum, onun bilinçli bir tercihi ve yönetim tarzıdır. Çünkü hamleleri tahmin edilebilen bir poker oyuncusunun kazanma şansı yoktur! Bizim görüşümüze göre, tarifelerin ve savaşların küresel ekonomi üzerindeki menfi etkileri daha ağır gelecektir. Tarife politikalarından geri adım atılması ve barışçıl dış politika adımlarının atılması ise bu negatif etkileri hafifletecektir.
2025 ve Sonrası için Emtia Piyasası Beklentileri
Altın
* ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz politikaları: Faiz oranlarındaki düşüşler, altını daha çekici bir yatırım aracı haline getirebilir. Tarife politikalarının bir yandan fiyatları artırırken diğer yandan ekonomiyi yavaşlatma potansiyeli, faiz indirimlerini gündeme taşıyabilir.
* Jeopolitik riskler: Küresel ölçekteki gerginlikler, güvenli bir liman olarak görülen altına olan talebi artırabilir. Trump’ın değişken ve öngörülemez kararları dünya genelinde jeopolitik riskleri tırmandırdığı için altın fiyatları yükselebilir. Örneğin, İran’a yönelik bir saldırı ile gerilimi tırmandırabileceği gibi, ani bir barış hamlesiyle tam tersi bir etki de yaratabilir. Bu mümkün müdür? Kesinlikle! Küresel belirsizliklerin bir sonucu olarak Çin ve Hindistan gibi ülkelerin merkez bankalarının altın alımlarını artırması da fiyatları yukarı çeker. Analistler, 2025 yılında altın fiyatlarında bir artış öngörüyor. Bu yükselişi tetikleyen ana etkenler olarak jeopolitik riskler ve faiz indirimleri öne çıkıyor. Altının ons fiyatının 4 bin dolar seviyesine ulaşması bekleniyordu, fakat tarife politikasında atılacak bir geri adım veya gerilimi azaltan dış politika hamleleri bu artışı sınırlayabilir.
Gümüş
Gümüş, genellikle altın fiyatlarına paralel bir hareket sergileme eğilimindedir. Son yıllarda endüstriyel kullanımının yanı sıra önemli bir yatırım aracı olarak da öne çıkmaktadır. Elektrikli araçlar ve güneş panelleri gibi sektörlerde kullanılması sebebiyle gümüşe yönelik endüstriyel talep artışı büyük önem taşır. Gümüşün üstün elektrik iletkenliği sayesinde teknolojik yeniliklerde daha fazla yer bulması bekleniyor.
Gümüşün 2025 yılında altından daha iyi bir performans sergileme potansiyeli taşıdığı değerlendirilmektedir. Hatta gümüşün ons fiyatının 40 dolar seviyelerine ulaşabileceği tahmin edilmektedir. Trump politikalarının tetikleyebileceği genel bir küresel ekonomik yavaşlama riskinin bu artışı sınırlayacağı ise aşikardır.
Petrol
Güçlü bir ekonomik büyüme petrol talebini artırırken, bir yavaşlama talebi düşürür. Trump’ın politikalarının etkisiyle büyümede bir yavaşlama ve dolayısıyla talepte bir düşüş beklenebilir.
* Jeopolitik riskler: Bilhassa Ortadoğu’da yaşanan gerilimler, petrol fiyatlarını yukarı çekebilir. İran’a yönelik olası bir askeri müdahale, fiyatları tırmandıracaktır.
* Elektrikli araçların yaygınlaşması, talep üzerinde azaltıcı bir baskı oluşturur.
Dünya Bankası, 2025 için petrol fiyatlarında bir düşüş öngörüyordu. Brent petrolün varil fiyatının 60-75 dolar aralığında seyredeceğini tahmin ediyordu. Fakat son İran saldırısı, varil fiyatının 120 dolara çıkabileceği yönündeki tahminlere yol açmıştır.
Elbette, tarife politikalarında yaşanabilecek ani değişiklikler veya siyasi tansiyonun düşürülmesi gibi faktörler, ekonomik büyümenin ve emtia fiyatlarının beklenenden daha fazla yükselmesine yol açabilir. Bu, aslında sürpriz bir gelişme sayılmaz. Zira ABD’nin 1930 yılında hayata geçirdiği tarife politikası en büyük zararı yine ABD’ye vermiş ve ülke 1934 yılında eski tarifelere geri dönmek zorunda kalmıştı. Küresel entegrasyonun çok daha ileri düzeyde olduğu günümüzde, böyle bir geri dönüşün çok uzun sürmeyeceği düşünülebilir. Trump’ın gümrük tarifeleri politikasının nihai sonucu, yaratacağı pozitif ve negatif etkilerin nasıl dengeleneceğine bağlı olacaktır ve bu denge, sağlanacak mutabakatlar ve ikili müzakerelerle şekillenecektir.
Olası Bir Küresel Stagflasyon Riski
Tarife savaşlarının emtia fiyatlarına etkileri şu şekilde özetlenebilir:
Talep düşüşü: Tarife savaşları ve bunun sonucunda talepte görülen azalma, küresel ekonomide bir durgunluğa yol açarak emtia talebini zayıflatabilir. Bu durum, emtia fiyatlarında düşüşe sebep olur.
Arz kesintileri: Tarife savaşları, tedarik zincirlerinde aksamalara neden olarak emtia arzını olumsuz etkileyebilir. Çin’in şimdiden nadir toprak elementleri ihracatını kısıtlayacağını duyurması buna bir örnektir. Bu tür gelişmeler, emtia fiyatlarında artışa neden olacaktır.
Emtia fiyatlarını hem düşüren hem de yükselten faktörlerin eş zamanlı olarak devreye girmesi, fiyatlarda aşırı dalgalanma ve daha da önemlisi küresel bir stagflasyon anlamına gelir.
Tarife Politikasının Arkasındaki Amaç
Tarifelerin temel amacı, ithal ürünlerin maliyetini artırarak yerli üretimi cazip hale getirmektir. Tarifelerin yükseltilmesiyle, ticaret açığı verilen ülkelere karşı bu açığın kapatılması amaçlanmaktadır.
Trump, tarihin en bilinen yöntemlerinden birini kullanarak ülkesine dış ticarette avantaj kazandırmayı amaçlıyor. Bu, basit ve eski bir taktik olmasına rağmen, dünya ticaret düzeni için bir karşı devrim niteliği taşımaktadır. Çünkü yıllardır “küreselleşme” ve “globalleşme” adı altında yeni bir (küresel) üretim modeli tasarlayan güçler, şimdi aniden “Herkes kendi sorununu kendi çözsün” mesajı vermeye başlamıştır.
Tarife savaşlarının ülkemiz açısından da belirli sonuçlar doğurması kaçınılmazken, bu ortamda firmaların sanki hiçbir şey değişmemiş gibi eski stratejilerini sürdürmesi mümkün değildir. Şirketler, geri adımların atılmaya başlandığını da dikkate alarak, bu zikzaklarla dolu yeni sürece kendilerini adapte etmeli, üretim politikalarını yeniden değerlendirmeli ve yönetimsel kalitelerini yükseltecek tedbirleri vakit kaybetmeden hayata geçirmelidir.