Aslında konuşmayı yapan Tunç Soyer değil, onun hem avukatlığını yürüten hem de adına açıklama yapan kızı Defne Soyer. Bu durum, ilginç bir tesadüf olarak Ergenekon ve Balyoz kumpas davalarını akla getiriyor; zira o davalarda da tutuklu bulunan çok sayıda sanığın savunmasını avukat olan kızları üstlenmişti.
Tarafımıza iletilen açıklamada Defne Soyer, bir hukukçu kimliğiyle iddialara ayrıntılı cevaplar sunuyor. Metnin oldukça kapsamlı olması ve bu köşe yazısının formatına sığmayacak uzunlukta olması nedeniyle, açıklamayı özetleyerek aktaracağım.
İzmir Büyükşehir Belediyesi ve bağlı şirketi İZBETON AŞ hakkında yürütülen soruşturmalar çerçevesinde dört ayrı iddia mevcut. Bu iddiaların tümü doğrudan İZBETON AŞ’yi hedef alıyor. Tunç Soyer ise bu dört suçlamadan yalnızca bir tanesiyle ilişkilendiriliyor. Soyer’in sorumlu tutulduğu konu, İzmir Büyükşehir Belediyesi, iştiraki İZBETON AŞ ve yapı kooperatifleri arasındaki kentsel dönüşüm projeleriyle ilgili iş ve işlemlerde usulsüzlük yapıldığı iddiaları. İZBETON’a yöneltilen ilk üç suçlama TCK 235 uyarınca ihaleye fesat karıştırma ve TCK 236 kapsamında edimin ifasına fesat karıştırma iken, Tunç Soyer’e isnat edilen suçlama ise TCK’nin 158/1 maddesinde tanımlanan, desise yoluyla maddi menfaat temin etmeyi içeren nitelikli dolandırıcılık suçudur.
Defne Soyer, yaptığı açıklamada babası Tunç Soyer’in kimseyi aldatmak için hile veya desiseye başvurmadığını ve kişisel bir çıkar peşinde koşmadığını vurguluyor. Dosyada, hile ve desise ile kandırıldığını öne süren tek bir kişinin dahi bulunmadığına ve herhangi bir menfaat elde edildiğini gösteren tek bir belgenin olmadığına dikkat çekiyor. Bu nedenle, suçun yasal unsurları oluşmadığından ortada bir suçun olmadığını ve davanın hukuka aykırı olduğunu ifade ediyor.
Defne Soyer, Tunç Soyer’in suçlamalara konu olan kooperatif meselesinin arka planını şu şekilde özetliyor:
İzmir depreminin ardından, müteahhitler belediyenin payını azaltmaya zorlamak maksadıyla, belediyenin açtığı kat karşılığı kentsel dönüşüm ihalelerine uzun süre teklif sunmadı. Bu baskıyı kırmak amacıyla belediye iştiraki İZBETON’un ihalelere katılması sağlandı ve beklendiği üzere bu hamle müteahhitlerin yeniden ihalelere ilgi göstermesine yol açtı. Bu süreçte bir kentsel dönüşüm ihalesini İZBETON alırken, bir diğeri farklı bir müteahhide verildi. Ne var ki, İZBETON’un kurumsal yapısı inşaatları tek başına yürütmek için yeterli değildi. Bu sebeple, süreci ilerletmek adına kooperatiflerle temlik sözleşmeleri imzalandı ve inşaatlar, kooperatiflerin anlaştığı alt yükleniciler tarafından başlatıldı.
ASIL PROBLEM NE?
Tunç Soyer’in yerel seçimlerde yeniden aday gösterilmemesinin ardından kentsel dönüşümün durma noktasına gelmesi, zamanla büyüyen bir kamu zararına yol açtı. Kentsel dönüşümün devam etmesinin önünde yasal bir mani bulunmamaktadır. İnşaat işlerinin idari problemler ve ekonomik krizin getirdiği zorluklar sebebiyle aksaması, iddia edilen suçun meydana geldiği anlamına gelmez. Zaten günümüzde yüksek enflasyonist ortamdan ötürü yürütülen tüm projelerde ve işlerde gecikmeler yaşanmaktadır. Projedeki gecikmeden kaynaklanan bir zarar söz konusu olsa dahi, bu zararın mağdurlara tazmin edilmesi ve ardından sorumlulardan talep edilmesi, hukuk ve idari yargının alanına giren bir konudur.
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için failin maddi bir menfaat sağlaması ve bu niyetle eylemde bulunması şarttır. Ancak ne İZBETON yönetim kurulu ne de başka şahıslar hakkında iddia seviyesinde dahi böyle bir suçlama mevcut değildir. Süreç esnasında yaşandığı ileri sürülen bazı usul ve işlem hataları, hile veya desise olarak nitelendirilemez; ayrıca bu hatalar neticesinde elde edilmiş herhangi bir menfaat de bulunmamaktadır. Bütün iş ve eylemler, bir kamu kuruluşu olan belediye ve onun bir şirketi tarafından gerçekleştirilmiştir. İdari işlemler sırasında yapıldığı iddia edilen bazı usul yanlışlıkları varsayım olarak doğru olsa dahi, bunlar hileli bir davranış teşkil etmez. Bunun aksini düşünmek, kamu kurumunun kendisinin hile yaptığı sonucunu doğurur ki bu, hukuken mümkün değildir. İdari işlemler hileli değil, en fazla hatalı olarak kabul edilebilir ve bu durumda da yargı kararıyla iptal edilmeleri söz konusu olur.