Türkiye’de Muhalefete Yönelik Yargı Baskısı ve Tutuklama Dalgası

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi ve ana muhalefet gücü olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üzerinde kurduğu baskılar, ülkenin hem ulusal bütünlüğünü, birliğini ve güvenliğini hem de demokratik, laik ve hukuk devleti kimliğini ciddi şekilde tehdit etmeyi sürdürmektedir.

Aralarında CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da bulunduğu çok sayıda önemli siyasetçi şu anda tutuklu durumdadır. Bu isimler arasında İstanbul’un CHP’li ilçe belediye başkanlarından Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık, Beykoz Belediye Başkanı Alaattin Köseler, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe ve Avcılar Belediye Başkanı Utku Çaykara bulunmaktadır. Ayrıca, Adana Belediye Başkanı Zeydan Karalar ile Adana’nın CHP’li ilçe belediye başkanları Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin ve Ceyhan Belediye Başkanı Kadir Aydar da cezaevindedir. Tutuklular listesi, CHP’li eski İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer, CHP’li Antalya Belediye Başkanı Muhittin Böcek, CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu, eski CHP Milletvekili Aykut Erdoğdu ve CHP Parti Meclisi Üyesi Baki Aydöner ile devam etmektedir.

Bu tanınmış siyasetçilerin yanı sıra, yüzlerce CHP’li belediye meclisi üyesi, parti yöneticisi, bürokrat ve çalışan da demir parmaklıklar ardındadır.

CHP’li isimlerin tutuklanmasıyla ilgili olarak akla gelen bazı temel sorular şunlardır:

1) Bu tutuklamaların ve “yargı” olarak adlandırılan süreçlerin zamanlaması neden CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in erken seçim çağrıları ve Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı ile aynı döneme denk geldi? Bu hukuki süreçler neden önceki aylarda veya yıllarda başlatılmadı?

2) Bu tutuklama operasyonlarının, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Belediyeleri silkeleyin” şeklindeki açıklamasının hemen ardından başlaması ve hızlanması bir tesadüf müdür?

3) Bugüne dek haklarında çeşitli iddialar olmasına rağmen neden tek bir AKP’li belediye başkanı dahi tutuklanmamıştır? Örneğin, suç örgütü lideri olduğu iddia edilen Aziz İhsan Aktaş’ın aldığı ihalelerin büyük kısmının AKP’li belediyelerden ve iktidar kontrolündeki kamu kurumlarından olduğu bilinirken, neden sadece Aktaş’ın ifadeleri temel alınarak CHP’li belediyeler hakkında “soruşturma” ve “yargı” süreçleri işletilmiştir?

4) Haklarında belirli iddialar bulunan bu CHP’li kişilerin yargılamalarına tutuksuz devam etmelerine neden olanak tanınmamaktadır?

5) AKP hükümeti döneminde daha önceki yıllarda tutuklanan yüzlerce gazeteci, yazar, akademisyen, asker ve siyasetçinin, aylar hatta yıllar süren tutukluluk sonrası beraat etmeleri nasıl açıklanabilir? AKP iktidarı süresince tutuklananların ne kadarlık bir oranı aklanmıştır ve istisnai bir tedbir olması gereken tutukluluk, nasıl bu kadar yaygın bir yöntem haline dönüşmüştür?

***

DEM Eşbaşkanı Tülay Hatimoğulları, CHP’lilere yönelik bu tutuklama furyasının sona ermesi gerektiğini kamuoyuna açıklarken, DEM partisinin bu konuyu Erdoğan’a iletmemesi veya AKP üzerinde bir baskı oluşturmaması dikkat çekicidir. Benzer şekilde, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve MHP’li yöneticiler, yargılamaların TRT’den canlı yayınlanması ve tutuklu yargılamanın istisna olması gerektiğini ifade etseler de, MHP’nin de bu meseleleri Erdoğan’a taşımaması veya AKP nezdinde bir girişimde bulunmaması göze çarpmaktadır. Bu durum, her iki partinin de bu açıklamaları, kendi seçmen tabanlarından gelen reaksiyonları hafifletmek amacıyla yaptığı izlenimini doğurmaktadır.

***

Ne yazık ki, iktidarı eleştiren medya mensupları da CHP’li siyasetçilerle birlikte bu tutuklama dalgasının hedefi haline gelmektedir.

Bu durumun en güncel örnekleri, gazeteci-yazar Fatih Altaylı ve LeMan dergisi ekibinin tutuklanması olmuştur.

Gerçekleştirilen bu tutuklamalar, anayasanın düşünceyi ifade, yayınlama ve medya özgürlüğünü güvence altına alan 25., 26. ve 28. maddelerinin açık bir şekilde çiğnenmesidir.

Fikirler eleştiriye tabi tutulabilir, yayınlar tekzip edilebilir; ancak düşüncelerini dile getiren insanlar, bu fikirlerinden dolayı hapsedilemez!

Hükümeti eleştiren gazetecileri, yazarları, çizerleri ve siyasetçileri tutuklamak, ilkel bir zihniyetin yansımasından başka bir şey değildir!

Türkiye, tutuklamayı bir baskı aracı olarak gören bu ilkel anlayıştan kurtulmadıkça, ne ekonomik ne de siyasi alanda gerçek bir gelişme sağlayamaz!