Duyguların Organı Değişince: Kalpten Ciğere Bir Vicdan Muhasebesi

İnsanı, mensubu olduğu memeliler sınıfındaki diğer canlılardan ayıran en temel özellik, bilişsel kabiliyetidir. Buna rağmen, beyniyle hissettiğinin pekala farkında olsa da, insan, duygusal ve düşünsel dünyasının merkezine farklı bir organı yerleştirmiştir: Yüreğini.

Aşk, yüreğe saplanan bir ok gibidir; eğer karşılık bulursa, iki kalp tek bir ritimde atar. Hatta “iki gönül bir olunca samanlık seyran olur” deyişinde olduğu gibi, en mütevazı yerler bile cennete dönüşür. Ancak ayrılık yüreği paramparça eder, keder kalbi kırar, hüzün ise kanatır. Sevinç anlarında ise yürek coşkuyla dolar.

Cesaret, “yürekli” olmakla eş anlamlıdır, korkaklık ise “yüreksizlik” ile. Bir kahramanın “mangal gibi yüreği” varken, “manda yürekli” olarak nitelendirilenler ise hissiz ve duyarsızdır.

Empati kurabilen ve başkalarının yardımına koşan kişiler “iyi yürekli” olarak tanımlanır. Buna karşılık, merhametsiz olanlar “kötü yürekli” diye anılır ve kötülük onların doğası haline gelir.

### KARACİĞERİN HİKAYESİ: DUYGULARIN İLK ADRESİ

Peki insanoğlu, zaten hayati görevleri olan yüreğe neden bu kadar çok soyut anlam atfetti? Belki de karaciğerin kalp gibi atmamasındandır.

Fakat konunun karaciğerle ne ilgisi var diye düşünmeyin. Antik çağlarda insanlar, günümüzde kalbe atfettikleri tüm hissiyatı karaciğerde saklıyordu. Prometheus efsanesi bunun en çarpıcı örneğidir: Kartalın her gün parçaladığı organı kalbi değil, karaciğeriydi. Bunun sebebi, Prometheus’un insanlığa dair tüm fikirlerinin, duygularının, adaletsizliğe başkaldırısının, yani prensiplerinin, tutkusunun ve yiğitliğinin merkezinin karaciğeri olmasıydı…

### DİLİMİZDEKİ CİĞERİN İZLERİ

Duyguların ve erdemin sembolü, Batı medeniyetinde başlangıçta karaciğerdi; ancak Ortaçağ’dan itibaren bu rolü kalp üstlendi.

Karaciğerin bu eski duygusal egemenliğinden, kalbin baskınlığına rağmen dilimize miras kalan ifadeler bulunmaktadır. Örneğin, eski zamanlarda “iki ciğerin bir olması”nın samanlığı seyrana çevirip çevirmediği bilinmez, ama etkileri hala canlıdır.

Bir Çingene’nin sevdiğine “Ah ciğerimin köşesi” diye seslenmesi bu mirasın bir yansımasıdır. Çok yakın dostlar için “can ciğer” tabiri kullanılır. Bir dostun kaybı diğerinin “ciğerini yakarken”, cesaretsiz kimseler “ciğersiz” olarak adlandırılır. Hatta yiğitler, alçakların “ciğerini söker” ve karaktersiz kişilerin “ciğeri beş para etmez” denir.

### VİCDANIN SEMBOLÜ: CİĞERDEN DİJİTAL EMOJİYE

Değerli okurlarım, insanı insan kılan en temel müşterek değer “vicdan”dır. İnsanlık tarihi de en başından beri, hemcinslerinin haklarını gözeten vicdanlılarla bu değeri hiçe sayan vicdansızlar arasındaki kesintisiz mücadelenin bir kaydıdır. Fakat ilginç bir şekilde, vicdanın karaciğer ile temsil edildiği dönemlerde zulüm ne kadar sınırsız olsa da, zalimlere karşı duranlar arasında erdem ve yiğitliğin çok daha yaygın olduğu söylenir…

Günümüzde ise karaciğerin tahtına oturan kalp, vicdanın bir sembolü olmaktan çıkıp sahtekar siyasetçilerin ellerinde şekillenen bir işarete, dijital bir emojiye indirgenmiştir. Bu yeni sembolde ne erdemden ne de mertlikten bir iz vardır.

Cesaretin kaynağı olduğu varsayılan en mühim organımız olan yürek, artık sosyal medyada bir “beğeni” butonuna, klişe bir sevgi gösterisine dönüşmüş durumdadır.

### ERDEMİN VE VİCDANIN AŞINMASI

Küresel düzenin değişimiyle birlikte, insanın insana uyguladığı zulüm ve gaddarlık azalmak yerine şekil değiştirerek çoğaldı. Bu yeni nizam, ülkemizde ilk olarak erdemi, ardından da mertliği ortadan kaldırdı. Vicdan sahibi insanların sayısı gün geçtikçe azalırken, bu gidişata direnenler ya hapislerde çürümeye terk ediliyor ya da çeşitli zorluklarla yıldırılıyor.

İşte böyle bir ortamda, binlerce şehidimizin kanını ve on binlerce gazimizin feda ettiği hayatları görmezden gelen bir anlayışın, sahte bir barış kutlamasıyla coştuğu günlere tanıklık ediyoruz.

Basit bir seçim gösterisi için Türkiye’nin vicdanı pazarlık konusu yapılmıştır.

Hayatlarının baharında toprağa verilen asker evlatların, öğretmen kızların evlerine dönen cenazeleriyle senelerdir yasta olan annelerin, babaların, kardeşlerin, geride kalan eşlerin ve yetim çocukların hissettiği acı için, sizce yürek sızlaması mı yoksa ciğer yanması mı daha doğru bir tabirdir?

### BİR HAYAT MÜCADELESİ: BARUT

Her insanın hayatı bir romana benzer; ben kendi hayatımın ise ancak üç ciltte anlatılabilecek bir nehir roman olduğunu yeni anlıyorum. Bu serinin “Barut*” adını taşıyan ilk cildi yazıldı ve yayımlandı.

Hayat mücadelesinde hepimiz, taşıdığımız barut ölçüsünde bir iz bırakırız. Bu barut; bilgiyi, tecrübeyi ve kabiliyeti temsil eder. Benim için bu barut, kalemim olmuştur. Anılarımın ilk bölümünü oluşturan bu kitapta, Türkiye’nin mevcut durumuna zemin hazırlayan 1968 ile 1981 arasındaki talihsiz tarihsel süreci bulacaksınız. Ayrıca, genç, imkansızlıklar içindeki ancak azimli bir kadının, erkek egemen bir dünyada hayatta kalma mücadelesine ve yüce olarak görülen bazı ünlü isimlerin aslında ne denli küçülerek alçalabildiklerine tanık olacaksınız.

“Barut” için düzenlenecek ilk imza günü ve söyleşi, 19 Temmuz Cumartesi günü saat 17’den itibaren Beşiktaş’taki Booksandcoffee’de** gerçekleştirilecektir. Katılımlarınızdan memnuniyet duyarım.


* Kırmızı Kedi Yayınevi
** Cihannüma, Barbaros Blv., No:48