Eskilerin hafızasında yer etmiş, ancak yeni kuşakların pek aşina olmadığı, masalsı bir kıssa vardır.
Hikayeye göre, bir adam mülkünün kilerinde acı çeken bir yılanla karşılaşır. Canını almak yerine hayvana merhamet gösterip onu tedavi eder ve beslemeye başlar. Zamanla, ikisi arasında tuhaf bir bağ kurulur. Bu ilişki, her gün sunulan bir kase süt karşılığında bırakılan bir altın sikkeye dayanan, nezaket üzerine kurulu zımni bir mutabakata dönüşür.
Ancak bu ahenkli düzen, açgözlülük ve tezcanlılık yüzünden bir gün ansızın yıkılır. Bu alışverişe tanıklık eden adamın oğlu, yılanın yuvasının altınla dolu olduğu fikrine kapılır. “Bu yılanı ortadan kaldırırsam bütün altınlar benim olur ve zenginliğe kavuşurum” diye düşünür. Bu sessiz anlaşmanın ardındaki sırrı keşfettiğinde, sabretmek yerine eline bir balta ve bir tas süt alır. Sütü yılanın yuvasının önüne koyarak hayvanın ortaya çıkmasını beklemeye koyulur. Süt için dışarı süzülen yılana doğru oğlan baltasını hızla indirir fakat darbesi ölümcül olmaz. Yılan atik bir hareketle kurtulmayı başarsa da kuyruğunun bir parçası kopar. Buna karşılık olarak yılan döner, zehirli dişlerini çocuğa geçirerek onun yaşamına son verir.
Adam, bir yanda yılanın kanayan kuyruğuna, diğer yanda ise oğlunun cansız yatışına çaresizce bakakalır. Ertesi gün, alışkanlıkla süt çanağını aynı yere koyar. Yılan ortaya çıkar ancak bu defa süte dokunmaz. Doğrudan adamın gözlerinin içine bakarak şu sözleri söyler:
“-Senin yüreğinde bu evlat kederi, benim bedenimde bu kuyruk sızısı olduğu müddetçe, aramızdaki dostluk bir daha asla eskisi gibi olamaz.”
Kopmuş bir uzuv, ruha işleyen bir zehir ve yitirilmiş bir çocuk… Bunların tamamı geçmişin silinmez damgalarıdır. Uzlaşma arayışına girersin, fakat barışmak tek başına kâfi gelmez. Unutmak ve bağışlamak icap eder. Ancak öyle yaralar vardır ki asla kapanmaz; öyle zehirler vardır ki zaman geçse de kanımızda dolaşmaya devam eder. Geriye kalan tek şey, ruhumuzu yiyip bitiren bir sessizliktir. Belki de yapılması gereken, her sabah o süt çanağını umutsuzca sunmaya devam etmek değildir. Muhtemelen asıl çözüm, yılanla kurulan bağın onarılamayacağını kabul edip o bodrumun kapısını bir daha açmamak üzere kilitlemektir.