İskender’in 2.000 Yıllık Ölüm Gizemi: Ünlü Fatihin Sonunu Getiren Zehir Ne Olabilirdi?

Derleyen: Sevin Turan Fotoğraflar: Alamy
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 13, 2025 08:59

Keyifli bir ziyafetin ortasında, aniden yükselen bir acı çığlığı her şeyi değiştirdi. Karın ağrısı ve yüksek ateşle başlayan belirtiler üzerine yatak istirahatine çekildi. Ancak sadece 13 gün sonra hayata gözlerini yumdu. Büyük İskender’in iki bin yılı aşkın süredir devam eden ölüm gizemine ışık tutan yeni bir araştırma, olaya dair çarpıcı detayları gözler önüne seriyor.

Takvimler MÖ 323 yılının Haziran ayını gösterdiğinde, dönemin en kudretli hükümdarı Büyük İskender, Babil’deki Kral 2. Nebukadnezar’ın sarayında son nefesini verdi.

Tarihin en büyük fatihlerinden biri olarak kabul edilen İskender, bu olaydan yalnızca 13 gün önce oldukça dinç bir haldeydi. Fakat o kader akşamı, her zamanki gibi katıldığı ziyafette yiyip içerken aniden acıyla feryat etmeye başladı. Karın ağrısı ve ateş şikayetleriyle yatağa alınan İskender’in durumu hızla ağırlaştı. Halsizlik, yoğun susuzluk, kasılmalar, şiddetli ağrılar ve kısmi felç gibi semptomlar gösteren hükümdarın bilinci giderek kapanıyordu. Son günlerinde ise konuşma ve hareket etme yetisini tamamen yitirerek adeta yaşayan bir ölüye dönüştü.

Ölümünün ardından yaşananlar ise durumu daha da esrarengiz kılıyordu. Vücudunda hiçbir koruyucu önlem alınmamış olmasına rağmen en ufak bir çürüme belirtisi gözlemlenmedi. Bu olağanüstü durum, Antik Yunanların İskender’in bir insandan çok bir tanrı olduğuna dair inançlarını pekiştirirken, dünyanın geri kalanı için 2.000 yıldır süregelen bir merak konusu haline geldi. Bugüne dek çok sayıda teori öne sürülmüş olsa da 32 yaşındaki Büyük İskender’in vefatı, tarihin en büyük çözülememiş vakalarından biri olarak kaldı.

Aslında İskender’in ölüm nedeni, antik çağlardan beri insanlar arasında bir tartışma konusuydu. Bazıları onun bir hastalık veya enfeksiyon sonucu öldüğünü öne sürerken, Yaşlı Plinius’tan Voltaire’e kadar birçok tarihçi cinayet ihtimali üzerinde durmuştu. Örneğin tarihçi Diodoros, “İskender’i öldürme komplosu, onun haleflerinin gücü sayesinde örtbas edilmişti” şeklinde not düşmüştü.

İSKENDER’İ STYX’İN SUYU MU ÖLDÜRDÜ?

Zehirlenme teorisini savunanlar, hangi maddenin kullanılmış olabileceğine dair de çeşitli spekülasyonlar yapıyordu. Örneğin, MS 2. yüzyılda yaşamış Romalı coğrafyacı Pausanias, Styx (Stiks) Nehri’nin öldürücü gücünden faydalanıldığını aktararak, “Styx’in suyunun İskender’i katleden zehir olduğunu” duyduğunu yazmıştı. İskender’in biyografisini kaleme alan Plütark ise iddiayı bir adım öteye taşıyarak zehri katillere temin eden kişinin İskender’in eski hocası filozof Aristoteles olduğunu öne sürüyordu. Plütark’a göre Aristoteles, İskender’in dönüştüğü kişiden endişe duymaya başlamış ve bu gidişata bir son vermek istemişti. (Fakat İskender’in öldüğü sırada Aristoteles’in Atina’da bulunması, bu iddianın geçerliliğini oldukça zayıflatmaktadır.)

Tarih ve mitolojinin iç içe geçtiği bu noktada, Styx Nehri denince günümüzde akla yeraltı dünyasıyla ilgili efsaneler gelmektedir. Birçok söylencede, ölülerin ruhlarının Hades’e varabilmek için Styx Nehri’ni geçmek zorunda olduğu anlatılır. Ancak Styx, yalnızca efsanelerde var olan hayali bir nehir değildir. Antik anlatıların modern tekniklerle incelenmesi, Styx olarak anılan yerin Korint Körfezi’ne akan Karathis Nehri’nin bir kolu olan Mavroneri (Kara Su) olduğunu ortaya koymuştur.

Peki insanlar niçin Styx sularının zehirli olduğuna ve Büyük İskender’in ölümüne yol açtığına inanıyordu? Stanford Üniversitesi’nde klasikler ve bilim tarihi üzerine çalışmalar yürüten saygın araştırmacı Adrienne Mayor’ın kısa süre önce Geoheritage adlı bilim dergisinde yayımlanan makalesi, bu sorunun cevabını araştırıyor.

METALLERİ BİLE ERİTEN ÖLÜMCÜL SU

Gerçekten de Styx Nehri’nin öldürücü doğası, pek çok antik metinde kendine yer bulmuştur. Örneğin Platon, Styx’in ‘dehşet verici güçleri’nden söz ederken, coğrafyacı Strabon nehri ‘ölümcül su’ diye tanımlıyor, tarihçi Plinius ise ‘suyundan içen birinin anında öldüğünü’ belirtiyordu. Hatta Styx sularının metalleri ve seramik kapları dahi erittiği rivayet ediliyordu.

Ünlü Alman doğa bilimci Alexander von Humboldt da 1860 yılında Styx sularının ‘bölge halkı arasında kötü bir şöhrete sahip olduğunu’ yazmıştı. 20. yüzyılda bile yöre halkı, Styx’in suyunu içmekten çekiniyor ve suyun toprak kapları çürüttüğünden yakınıyordu.

Antik çağda zehirli su kaynakları oldukça iyi bilinse de bu gerçeklik tek başına Styx’in asırlardır süregelen karanlık ününü açıklamaya yetmemektedir. Mayor, bu yaygın inanışın kökenini anlamak amacıyla yola çıkarak kapsamlı bir çalışma gerçekleştirdi. National Geographic’e yaptığı açıklamada Mayor, projenin hazırlık sürecinin yıllardır sürdüğünü ifade etti.

BU MADDELERİN TEHLİKESİ YAKIN ZAMANA KADAR BİLİNMİYORDU

Jeologlar, kimyagerler, toksikologlar ve diğer bilim insanlarından oluşan bir ekiple çalışan Mayor, antik dönemde Styx sularında doğal toksinlerin olup olmadığını incelemeye başladı. Araştırmalar sonucunda, Styx’in kireç taşıyla kaplı havuzlarının, bilim insanlarının yakın zamanda tanımladığı iki ölümcül madde olan kalikeamisin ve toksik liken oluşumu için ideal bir ortam sağladığı tespit edildi.

Kalikeamisin, bilhassa suyun damladığı, biriktiği ve buharlaştığı yerlerde kireç taşının yüzeyinde oluşan kabuksu bir maddedir. Mayor’ın makalesinde işaret ettiği gibi, antik kaynaklardaki Styx/Mavroneri şelalesinin kayalık havuzundaki koşullar, bu tanıma birebir uymaktadır. Kireç taşından süzülerek gelen su, kalsiyum karbonatla zenginleşiyor ve bu da kaya, yosun ve likenlerin üzerinde kalikeamisin oluşumuna zemin hazırlıyordu. (Kalikeamisin metaller veya kil üzerinde de kabuklanma yapabilir, bu da kapların bozulmasıyla ilgili efsaneleri açıklayabilir.)

Kalikeamisin tabakalarının yüzeyinde yaşayan çeşitli organizmalar bulunur. Bunların bir kısmı tamamen zararsızken, siyanobakteri gibi bazıları hayvanlar ve insanlar için son derece tehlikeli seviyelerde nörotoksik, hepatotoksik, sitotoksik ve endotoksik etkilere neden olmaktadır.

1980’lerde Teksas’ta keşfedilen ve risinden bile daha tehlikeli olduğu belirtilen kalikeamisin zehirlenmesi, DNA hasarına yol açar ve alınan doza göre günler veya haftalar içinde çoklu organ yetmezliği ve ardından ölümle sonuçlanır. Kalikeamisinin alkolde çözünebilir olması, bir akşam yemeği sırasında İskender’in şarap kadehine fark edilmeden eklenmiş olma ihtimalini güçlendirmektedir.

İKİNCİ ŞÜPHELİ OKSALİK ASİT

Mayor’ın makalesinde vurguladığı bir diğer zehir ise toprakta bulunan bir tür toksindir. Birçok mantar, küf ve liken, toksik mikotoksinler üretir. Belirli mantarların zararlı etkileri yüzyıllardır bilinmesine rağmen, likenlerin yakın zamana kadar zararsız olduğu düşünülüyordu. Ancak günümüzde her sekiz liken türünden birinin karaciğer hasarına yol açan mikrosistinler barındırdığı bilinmektedir. Antik çağda insanlar, likenlerin konakladıkları ağaçlardan ve kayalardan ayrı bir canlı türü olduğunu bilmedikleri için likenler bir zehir kaynağı olarak görülmüyordu. Mayor, Pausanias’ın bahsettiği gibi Styx Nehri’nde keçiler öldüyse, insanların bunun nedenini sudan ziyade kıyıdaki kayalarda aramamış olabileceğini belirtiyor.

Mayor, bölgedeki kireç taşları üzerinde gelişen liken oluşturucu mantarlardan ikisinin, insanlar ve hayvanlar tarafından tüketildiğinde yüksek derecede zehirli olabileceğini ifade etti. Hatta bu mantarlardan birinin adındaki “kara” kelimesinin, Styx için kullanılan “kara su” sıfatının kaynağı olabileceğini öne süren Mayor, “Bu mantarlar ayrıca aşındırıcı etkisi yüksek olan toksik bir kimyasal olan oksalik asit salgılar. Bu durum, Styx sularının metalleri parçaladığına dair söylentilere bilimsel bir temel sunabilir” diye ekledi. Nitekim oksalik asit, günümüzde metal üzerindeki pası sökmek için kullanılmaktadır.

İSKENDER’İN ÖLÜMÜNÜN GİZEMİ AYDINLANDI MI?

Bu maddelerden herhangi birinin yutulması durumunda ortaya çıkan sonuçların nesiller boyu gözlemlenip aktarılacağını belirten Mayor, birkaç hayvan ya da insanın ölmesinin bile hafızalarda kalanlarla yeraltı dünyası efsanelerinin birleşerek büyümesine neden olabileceğini söyledi. Mayor, “Büyük İskender’in ölümünün ardından çevresindekilerin zehirlenmeden şüphelenmesi oldukça mantıklıydı. Etrafındaki pek çok kişinin İskender’i öldürmek için hem nedeni hem de fırsatı vardı. Belirtilerine ilişkin anlatılanlar da Styx suyu hakkındaki söylentilerle örtüşüyor” dedi.

Mayor, araştırmasının bu tarihi tartışmaya kesin bir nokta koymadığının altını çizerek, bunun için geçmişe gidip otopsi yapabilecek bir zaman makinesine ihtiyaç olduğunu belirtti. Kısacası, İskender’in ölümünün tam olarak aydınlatılması pek mümkün görünmüyor. Bilim insanları Styx/Mavroneri Nehri’nin sularını kalikeamisin ve liken açısından test etseler bile, elde edilecek bulgular geçmişe dair kesin bir kanıt sunmayacaktır.

Yine de Mayor’ın çalışması, insanların neden İskender’in Styx’in suyunu içerek öldüğüne inandığını açıklıyor. Yakın çevresi onun zehirlendiği kanısına vardıktan sonra, zehrin kaynağı olarak Styx’in suyunu belirledi. Çünkü tıpkı İskender gibi, Styx de bir efsaneydi. Bu bağlantı bir kez kurulduğunda, insanlar İskender’in ölümünü Styx efsanesiyle ilişkilendirerek anlatmaya başladı.